NATO’nun son Dışişleri Toplantısı'nda ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Türkiye'ye yönelik sert eleştirilerde bulundu. S-400 meselesinde bildiğimiz suçlamaları sürdürdü.
Ancak bu sefer Karabağ konusunda da Türkiye'yi eleştiri konusu yaptı.
Buna Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun cevabı hem güçlü hem de makul bir insan için ikna ediciydi.
Çavuşoğlu Patriotları yıllarca satmayan ABD'nin S-400'lere laf etmesinin ne kadar anlamsız olduğunu dile getirdi.
Karabağ konusunda da Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü tezini ileri sürdü.
S-400'ler konusuna zaten alıştık. ABD baştan sona haksız da olsa bu konuda ikna olmamakta kararlı. Ama en azından Karabağ konusunda Türkiye ile yan yana durmasını beklersiniz. Dünya siyasetini az buçuk okumayı bilen birisi Güney Kafkasya'da Türkiye'nin Rusya'ya karşı dengeleyici bir rol oynadığını anlayabilir.
Gerçekçi bir gözle bakıldığında ABD'nin bundan rahatsız olmamasını beklersiniz.
Çünkü ABD için Rusya'nın bu bölgede tek başına hâkim olması temel tehditlerden biridir.
Fakat ne hikmetse ABD kendi müttefikiyle çekişmekten Rusya'yı bile göremez hale geldi. Bunun adı jeopolitik körlüktür. Amerika'nın dünya siyasetindeki savrulması devam ediyor. Kendi stratejik önceliklerini belirleyemediği ve bu öncelikleri izleyemediği için ABD ile işbirliği yapma ihtimali çok daha yüksek olan Türkiye'yi ısrarla kendinden uzaklaştırıcı eylem ve söylemlere saplanıyor. Aklı başında bir dış politika gündemi olsa Amerikalılar her halükarda Rusya'nın Güney Kafkasya'daki etkinliğinin kırılmasını desteklemeyi tercih ederdi.
Bu manzara bizim açımızdan oldukça net. Dolayısıyla zaman zaman Amerikalılara bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Bekliyoruz ki, rasyonel bir zeminde Türkiye'nin yeni etkinlik alanını tanısınlar ve yeni gerçekliğe uygun hareket etsinler.
Hatta gazete köşelerinden bile çağrılar yapılıyor. Ancak bu da gereksiz bir iyimserlik. Çünkü ABD konuşarak ikna edilebilecek bir konumda değil. Her savrulan aktör gibi çıkar odaklı değil duygusal kırılmalar etrafında hareket ediyor. Belli konular saplantı haline geliyor. Türkiye de bunların başında.
Türkiye'nin diplomatik müzakere çabaları tabii ki her konuda devam edecek. Fakat ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülkenin yaşadığı bu kriz gerçekliğini de tanımak lazım. Türk-Amerikan ilişkilerinin veya genel olarak Batı ile ilişkilerin eski zamanlara dönme ihtimali yok denecek kadar az. Neden mi? Çok basit. Türkiye artık Batı'nın kolayca kontrol edebileceği bir ülke değil. Bu da eski müttefiklerinde bir öfkeye sebep oluyor.
Devletler de hazımsızlık çeker mi demeyin? Çeker. Hem de kitlesel olarak.
Muhtemelen Amerikalı bürokratlar kendi aralarında Türkiye söz konusu olduğunda koro halinde birbirlerini de teşvik ve provoke ederek aynı nakaratları tekrarlıyor.
Kendisi savrulan bir aktörün saplantılı bir ruh haline düşmesi şaşırtıcı değil.
Bu nedenle Türkiye de zaten Batı ile tüm ilişkilerini çoğunlukla taktik düzeyde sürdürüyor. Bir yandan kendi bildiğini okuyor, bir yandan da kendine yönelik baskıları taktik manevralarla geçiştiriyor.
Sanırım bu şartlar altında yapılacak en iyi iş budur.
[Sabah, 5 Aralık 2020].