Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşması, kök salması ve sağlıklı biçimde gelişmesi için gereken en önemli unsurlardan biri muhalefettir. Muhalefet, iktidarın icraatlarının sorgulanması, ülke sorunlarına sadece iktidarın tek başına yönlendirdiği süreçle değil, müzakere ile çözümünün sağlanması ve farklı görüşlerin mecliste temsil edilmesine yaptığı katkılarıyla demokratik yönetim ve toplum anlayışının temel unsurları arasında yer alır. Bir ülkede muhalefet ne kadar güçlü, tutarlı ve rasyonel ise iktidarın denetlenmesi, icraatlarının şeffaflık ve hesap verilebilirliğinin kitlelerce paylaşılması o kadar sağlıklı olur. Modern demokrasilerde muhalefetin temel fonksiyonu toplum adına iktidarı denetlemek, milletin çıkarlarını savunmak ve bir bütün olarak toplumun; ama aynı zamanda temsil ettiği tabanın hak ve çıkarlarını demokratik müzakereler aracılığıyla gündeme getirmek ve savunmaktır. Bu manada muhalefetin rolü demokrasiler açısından son derece önemli ve aynı zamanda yapıcıdır. Muhalefet demek iktidarın her yaptığına karşı çıkmak, yenilik ve reformlarını engellemek, ne pahasına olursa olsun iktidarı yıpratmaya yönelik söylemler geliştirmek değildir. Muhalefetin, toplumun ortak çıkarları söz konusu olduğunda, gerektiğinde iktidar ile rasyonel bir konsensüs oluşturmaya katkısı beklenir.
Muhalefet, gerilimden medet umuyor
Özellikle demokratikleşme, insan hak ve hürriyetlerinin genişletilmesi, sivil-asker dengesi bağlamında demokratik rejimin vesayetlerden arındırılması gibi konularda iktidara yardımcı olması, hatta bu konularda görülen eksikleri dile getirerek reform ve yeniliklerin başlatılması konusunda hükümete baskı yapması gerekir. Ne var ki Türkiye'de muhalefet, özellikle de anamuhalefetin böyle bir siyasi kültürü yansıttığını ve temsil ettiğini söylemek hayli zor. Anamuhalefetin sınavdan geçtiği şu günlerde demokrasimiz açısından hayati önem taşıyan bu kurumun benimsediği dil ve söylemin bir değerlendirmesi yapmak muhalefetin evrensel doğasıyla ne kadar örtüştüğü hakkında fikir verecektir.
AK Parti'nin siyaset sahnesinde yükselişi ile birlikte, Türkiye'de özellikle sol muhalefet, uzun yıllar tekelinde bulundurduğu bürokratik iktidar ve imtiyazını kaybetme korkusuna kapılmıştır. AK Parti iktidarının, devlet bürokrasisinin merkezine yerleşmiş olan sınıfın hegemonyasına son vermeyi düşündüğü ve toplumun geniş kesimleri ile sosyolojik bağlantısı olmayan elit iktidarını sonlandıracağı varsayımından hareketle, CHP ve bürokratik iktidar yanlıları hükümete dirençle karşı çıkmıştır. Anamuhalefet partisi bu süreçte kurumsallaşmış demokrasilerde olduğu gibi hükümete yönelik eleştirilerini izlenen politikalar üzerinden yürütmek yerine kişiler üzerinden yürütmeyi tercih etmiştir.
Muhalefetin hükümete yönelik eleştirilerinin ekonomi, dış politika, sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, demokratikleşme gibi "hükümet etmeye" ilişkin konulara değinmediği görülmektedir. Aslında bu muhalefetin en zayıf noktalarından birini oluşturmaktadır. Çünkü muhalefetin söyleminin ana çatısını hiçbir farklı çözüm önerisi veya alternatif proje ortaya koymayan; ama her şeye ve herkese "hayır" deme yaklaşımı oluşturuyor.
Muhalefet, ekonomi, istihdam, sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, demokratikleşme gibi halkın günlük hayatını doğrudan etkileyen konularda kendi projesini sunamamıştır. Daha somut olarak söylemek gerekirse tüm enerjisini ve birikimini geniş görüşlülük, yaratıcılık ve uygulama gücü gerektiren bu konuların dışında