Dış borçların yapısı, borç krizleri ve stand-by anlaşmaları, borçlanmayı azaltmak ve sürdürülebilir bir borç yönetimi için öneriler... Dış borç Türkiye gibi yükselen piyasalar ve azgelişmiş ülkeler için en önemli problemlerden birisi olmuştur. Artan borçlar hem borç yükünü artırmış hem de dış borç anapara ve faiz ödemelerini ağırlaştırmıştır. Bu da borç ile finanse edilen yeni yatırımların üretim hacminde sağladığı artışların giderek azalmasına ve bir noktada üretimdeki artışların, dış borçların ödenmesi için gereken anapara ve faizlerin altına düşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla, makroekonomik istikrarın sağlanması için gereken en temel unsurların başında, borcun sürdürülebilirliğinin sağlanması ve borç yükünün makul seviyelere indirilerek bu seviyelerde tutulması gelmektedir. Dış borç sorununun başladığı 1950- 1960’lı yıllar, yüksek borçlanma nedeniyle hem IMF ile stand-by anlaşmaların yapıldığı hem de borç ötelemelerinin yoğun olduğu bir dönem olmuştur.
1970 yıllarda ekonomik ve siyasi krizler yanında dünyada patlayan petrol krizleri, Türkiye gibi ülkelerde borçlanmanın daha da artmasına yol açmıştır. 1970 yılların sonunda patlayan ikinci petrol krizi nedeniyle borçların ödenmesi zorlaşmış, bu da borçların yeniden ötelenmesine ve ekonomik yapıda yapısal değişikliğe neden olmuştur. Bu yapısal değişiklik ile 1980 yıllarda ihracatın artması ile borçların sürdürülebilirliği sağlanmışsa da 1990 yıllarda iktidar değişikliği ile koalisyon hükümetinin (DYP-SHP) uyguladığı popülist politikalar bütçe açıkları doğurmuş, alınan borçların etkin kullanılmaması, yapılması gereken reformların ertelenmesi ve özelleştirmelerin gerçekleşmemesi krizlere adeta zemin hazırlanmıştır. Bu yüzden 1990 yılların sonu ve 2000 yılların başında patlak veren ekonomik kriz, Türkiye’de tarihinin en büyük IMF borçlanmasına neden olmuştur. 2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından uygulamaya konan mali disiplin, yapısal reformlar ve kararlı özelleştirme politikaları sayesinde; toplam kamu açığına ilişkin Maastricht Kriteri ilk kez tutturulmuştur. AB tanımlı brüt kamu borç yükü AB-27 ortalamalarının çok altına düşmüş, net kamu borç stoku hem milli gelire oran olarak hem de mutlak değer olarak azalmıştır. Ülkenin kredi derecelendirme notundaki iyileşmeler sayesinde dış borçlar için ödenen faiz ödemeleri azalmıştır. 2010 yılı Temmuz ayı itibariyle AB üyeleri İspanya ve Yunanistan küresel piyasalarda borç bulabilmek için vadeyi üç aya kadar indirirken, Türkiye tarihinin en düşük faiziyle 11 yıl vadeli (132 ay) Euro tahvil satışı ile borçlanmayı başarmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin IMF’ ye olan borcu 2013 yılı sonuna kadar bitirilmesi planlanmıştır.
***
Giriş Genel olarak borç stoku ve dolayısıyla artan borç ödemeleri az gelişmiş ülkeler için büyük bir sorun teşkil etmektedir. Borç ödeme yükü, yatırımları ve sermaye birikimini kısıtlamakta ve yönüyle ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun nedenleri ise ülkedeki rezervlerin (ihracattan gelen