SETA PANEL
Oturum Başkanı: Hüseyin Yayman, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Konuşmacılar: Ahmet Özcan, Araştırmacı, Yazar Murat Yılmaz, Siyaset Bilimci Hatem Ete, SETA Siyaset Araştırmaları Koordinatörü Tarih: 27 Mayıs 2010 Perşembe Saat: 16.30 – 18.30
Yer: SETA, Ankara
14 Mayıs ve 27 Mayıs tarihleri, Türkiye demokrasi tarihinde iki farklı devlet, toplum ve siyaset algısına işaret etmektedir. Yarım asırdır Türkiye’de yürürlükte olan demokrasi pratiği, büyük ölçüde 27 Mayıs’ın ve onun izinde ilerleyen 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat müdahalelerinin ürünüdür. 1990’lardan bu yana, her geçen gün daha yüksek bir sesle, bu siyasal gelenek eleştirilmekte ve yeni bir siyasal sistemin muhtemel parametreleri üzerine öneriler sunulmaktadır. İç politikadan dış politikaya, ekonomiden siyasete siyasal gündemdeki bütün gelişmeler, 14 Mayıs’ın temsil ettiği millet iradesi ile 27 Mayıs’ın temsil ettiği bürokratik vesayet ikileminde anlam bulmaktadır.
14 Mayıs – 27 Mayıs tarihleri Türk siyasal sistemi açısından ne ifade etmektedir? 27 Mayıs rejimi hangi yönleriyle sorgulanmaktadır? 27 Mayıs döneminin son bulduğunu söylemek mümkün müdür? 27 Mayıs sonrası sistemin muhtemel parametreleri ne olabilir?
SETA olarak 27.05.2010 tarihinde düzenlemiş olduğumuz “14 Mayıs’tan 27 Mayıs’a Türkiye’de Demokrasi Tecrübesi” başlıklı panele Hüseyin Yayman (Gazi Üniversitesi) oturum başkanlığı yapmış, Hatem Ete (SETA Siyaset Araştırmaları Koordinatörü), Murat Yılmaz (Siyaset Bilimci) ve Ahmet Özcan (Araştırmacı-Yazar) konuşmacı olarak katılmışlardır. Ayrıca programın başında Yaşar Taşkın Koç (TV24 Ankara Temsilcisi) 27 Mayıs üzerine kendi hazırladığı bir belgeselden bir bölümle değerli bir katkıda bulunmuştur.
Panelde ilk sözü alan Hatem Ete, bugün yaşadığımız rejimin Cumhuriyet’in 1923’te kurguladığı rejim olmadığını, 27 Mayıs darbesi ve ardından 1961 Anayasası ile mücessem hale gelen bir vesayet rejimi olduğunu anlattı. Demokrat Parti’nin devlet, din ve siyaset alanlarında başardığı dönüşümler sayesinde 1950-60 arasındaki toplumsal teveccühü kazandığını ifade eden Ete, 27 Mayıs darbesiyle devlet ile hükümetin ayrıştığına vurgu yaptı. 1960-80 arasında anti-komünizmin, 80 sonrası dönemde de Türk-İslamcı sentezin birleşme stratejileri olarak kullanıldığına ve merkez sağ partilerin buna hizmet ettiğine işaret eden Ete, 90’larda belirginleşen şehirli orta sınıfın yeni siyasal ve kimlik talepleri karşısında bu düzenin iflas ettiğini ve AK Parti’nin böyle bir düzleme cevap üreten bir yeni siyaseti kurumsallaştırmaya çalıştığını ifade etti. Ete’ye göre bu bakımdan yeni bir paradigmanın eşiğindeki bir geçiş dönemindeyiz.
Murat Yılmaz CHP ile DP arasındaki ayrışmalara vurgu yaptığı konuşmasında 27 Mayıs’ı şu atasözüyle özetledi: “Öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır.” 27 Mayısçıların öfkeden sonrasını hesap etmeden adımlar atarak bugün dahi kötü anılarla hatırladığımız Yassıada mazisinin altına imza attıklarını anlatan Yılmaz, 1961 Anayasası’nın kurumsal yapısının hala Türkiye’nin önemli baş ağrılarının altında yattığını vurguladı.
Ahmet Özcan ise 27 Mayıs’ın bir dış operasyonun sonucu olduğunu vurguladı ve bu operasyonun kurbanlarından birinin de TSK olduğunu savundu. Yeni kurulacak düzende fire istemeyen dış güçlerin DP’yi tasfiye etme operasyonu olarak 27 Mayıs’ı ku