Tunus Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, moderatörlüğünü SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran'ın yaptığı panelde, Tunuslu bir gencin yaşam sıkıntısını protesto ederek kendisini yakmasıyla başlayan Arap Baharı sürecinin, sadece Tunus'ta değil tüm dünyada kapalı, kilitli olan bir kapının açılması fırsatını doğurduğunu söyledi.
Tunus halkının ve muhalefetinin yıllarca diktatör bir rejime karşı mücadele verdiğini belirten Gannuşi, şöyle konuştu:
"Maalesef yıllarca verdiğimiz bu mücadele umutsuzca içimizi sarmalamıştı. Bin Ali hükümeti bir polis devleti, bir polis cuntası ile bütün bir halkı baskı altına almıştı. Özgürlüklerden bahsetmek isteyen, kendini ifade eden herkes ya cezaevlerine girdi ya da ülke dışına kaçtı. Bu baskılar bir yere kadar devam etti. Gittikçe sıkışan bu gaz bir süre sonra patladı. Bu kadar öfke ve baskının sonucunda yaşananlar aslında beklenen şeylerdi. Kimsenin beklemediği bir anda insanlar tepkilerini göstermeye başlayınca Bin Ali ülkeden kaçtı. Bu sadece Tunus'la sınırlı kalmadı, Bin Ali'nin kaçması Mısır, Libya, Suriye gibi ülkeleri de etkiledi ve tüm İslam dünyasında bir kıvılcıma neden oldu."
Tunus dahil Arap dünyasındaki suskunluğun gerçek bir suskunluk olmadığını, tam tersine patlamaya hazır bir sessizlik olduğunu dile getiren Gannuşi, şöyle konuştu:
"Bundan da şunu anlıyoruz. Arap dünyasındaki halkların ortak bir kadere sahip olduğunu ve otoriter rejimler tarafından baskılandığını ve benzer bir durumda hepsinin benzer bir tepkiyi göstereceğini görmüş olduk. 2011 yılında Bin Ali ülkeyi terk etti ve bir yıl içerisinde Arap dünyasında benzer şeyler vuku bulmaya başladı ve bu Arap Baharı olarak nitelendirildi. Oryantalistler Arap ve Müslümanların afyonlandığını iddia ediyorlardı. Özgürlükten umudunu yitirmiş, uyutulmuş toplumlar olarak niteliyorlardı. Ancak bu suskunluk uyutulmuşluktan değil öfkeden kaynaklanıyordu. Bunu da Arap Baharı sürecinde gördük.
"Tunus demokratik dönüşümünü çok hızlı şekilde gerçekleştirdi"
Gannuşi, Tunus devriminin üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen ülkenin hala sınamalar ve karşı koymalarla karşı karşıya bulunduğunu, bu sınamalardan en önemlilerinin ise ekonomik sıkıntılar ve terör olduğunu kaydetti."Diğer ülkelerde Arap Baharı başarısızlığa uğratıldı, sadece Tunus'taki devrim mi istisnai konumunu koruyor?" sorusunun sorulduğunu aktaran Gannuşi, sekiz yıllık süreç sonunda karşılaşılan sınamalarla ilgili ise şunları anlattı:
"Tunus Arap Baharı'ndan sonra demokratik dönüşümünü çok hızlı şekilde gerçekleştirdi. Yaklaşık 20 siyasi partinin katılımıyla bir ulusal uzlaşı oldu ve 2014 yılında bir anayasa hazırlandı. Bu anayasada, Tunus'un bir demokratik devlet olduğu ve dininin İslam olduğu, kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu, tüm insan haklarıyla ilgili değerleri de barındırdığını görmekteyiz. Bu anayasaya baktığımızda aslında bununla ilgili öncesinde de bir diyaloğun olduğunu söyleyebiliriz.
Tunus'ta devrim başladığında Bin Ali o zaman stratejik bir plan uyguluyordu O da İslamcılarla, solcular arasında bir çatışmayı içeriyordu. Oysa bu tarafların kendi aralarında bir diyalog içinde olduğu görülüyordu. Var olan diyalog Bin Ali'nin kaçmasıyla yeniden gerçekleşti ve bu da çok hızlı bir şekilde anayasanın başarılı şekilde yapılmasını sağladı. Partilerin çoğunluğunun onay ve desteği ile anayasa oluştu. İslami hareket o zaman da şeriat kelimesinin anayasaya konulmasını istedi ama Tunus'taki laik kesim buna karşı çıktı. 'Anayasa bir çatışma metni değil bir uzlaşı metnidir.' dedik ve 'Tunus, bir demokratik devlettir. Dini ise İslam'dır' ifadesini kullandık."
"Bana göre devrimler ölmez"
Gannuşi, Tunus'ta demokratik ve bağımsız şekilde gerçekleştirilen dört seçimin devrimin en büyük kazanımlarından olduğunu belirtti.Tunus içerisinde terörle etkin mücadele yürütüldüğünü vurgulayan Gannuşi, "Terör devrim ürünü değil maalesef devrim öncesi özellikle Bin Ali'nin döneminden kalan bir durum. Bin Ali'nin politikaları sonucunda ülkeden kaçan radikal gençler Irak'a, Suriye'ye ve Libya'ya gidiyordu. Bu cihatçıların devrim sonrası icraatları Tunus ekonomisine çok ciddi darbe vurdu. Şu anda ülkede bir mücadele yürütülüyor ama bu mücadele Tunus'la bitmiyor. Özellikle komşuları Libya, Mısır ile de birebir ilgili." şeklinde konuştu.
Arap Baharı ile başlayan devrim sürecinin bittiğini söyleyenlere katılmadığını da vurgulayan Gannuşı, "Bana göre devrimler ölmez. Devrim olduysa artık vardır ve geri çekilmez. Bir durağanlık olabilir ve eğer varsa o sadece bir durağanlık, bir fetret dönemidir. Ancak uygun ortam bulduğunda tekrar ortaya çıkacak ve amacını gerçekleştirecektir." dedi.
"Tunus ordusu bu süreci bir fırsata çevirmedi"
Gannuşi, 2013 yılında Nahda Hareketi'nin birtakım tavizlerde bulunarak yönetimden çekildiğini hatırlatarak, "Nahda Hareketi, ülkeyi ve ülke içindeki özgürlüğü korumak için o an devletin yanmakta olan veya yanmakla tehdit edilen gemisinden inme kararı aldı. Nahda kendi menfaati için değil ülkenin menfaati için bu kararı aldı. Bağımsız seçimlerin olmasını kabul ettik ve 'Eğer bu bizim hakkımız ise ve yönetimde eğer söz sahibi isek bu hakkı muhakkak elde edeceğiz.' dedik." şeklinde konuştuTunus'ta devrimin başarılı olmasındaki en büyük etkenlerden birinin de Tunus ordusunun diğer Arap ülkeleri orduları gibi darbe yapma, yönetimi ele geçirme gibi girişimlerde bulunmaması olduğuna dikkati çeken Gannuşi, şunları kaydetti:
"Tunus ordusu bu süreci bir fırsata çevirmedi. Ordu sadece kamu kurumlarını ve sınırları, devrimin kazanımlarını ve ilk seçimlerde de sandıkları korumayı üstlendi. Tunuslular ordularına gönülden bağlı, ordu ise halkın güvenliği ve özgürlüğünden sorumlu davrandı. Diğer bir husus ise ülkenin elit kesimi, eğitimli bir kesimdir. Bu kesimler, silahın ülkeye girmesine müsaade etmediler. Devrimin başarılı olmasının önemli sebeplerinden bir de budur.
Diğer bir neden ise Tunus zengin petrol yataklarına sahip değil. Yani Libya gibi büyük devletlerin iştahını kabartan bir ülke değil. Tunus'ta paylaşılacak bir pasta yok. Diğer bir neden ise Tunus'un Avrupa'ya yakın bir bölgede olması ve Tunus'ta baş gösterecek huzursuzluğun Avrupa'ya sıçraması. Bu nedenle Tunus demokratik dönüşüm sürecinde uluslararası destek de aldı."
"İslam diktatörlükten uzaktır"
Gannuşi, Tunus'ta bir takım siyasi partilerin Nahda Hareketi'ni tanımak istemediklerini ve terörle ilişkilendirmeye çalıştıklarını aktardı.Ekim ayında yapılacak seçimlerde iktidara aday olmadıklarını söyleyen Gannuşi, "Bizim için siyaset bir araç. Amacımız özgürlüklerin benimsenmesi ve ekonomik kalkınmadır. Ekim ayında bir seçim olacak ve bu seçimde başarılı olacağımıza inanıyoruz ancak hiçbir şekilde ülkeyi tek başımıza yönetmek istemiyoruz." dedi.
İslam'ın halk ve demokrasi karşıtı olmadığını belirten Gannuşi, sözlerini şöyle tamamladı:
"İslam, halkı zorla, güçle yöneten bir yapı değildir. İslamın ilk adımı da zaten Allah'a şehadettir ve kelimeişehadet içerisinde bizler özgürce, kendi irademizce Allah'ın varlığını kabul ediyoruz. Allah'a kulluğu kabul ediyoruz ve aslında bu şehadet içinde kendi varlığınızı ve yeryüzündeki bütün varlıkları da tanımak var. Özgürlüğü tanımak var. Zaten ibadet ettiğimiz şey, kulluk dediğimiz şey tamamıyla akıl ve özgürlükle olabilecek bir şey. Özgürlüğü olmayan özgürce ibadet edemez, aklı olmayan da yine ibadeti idrak edip kabullenemez.
Bu nedenle İslam'dan hiçbir şekilde korkmamalıyız. Özgürlük hiçbir şekilde İslam'a zarar vermez. Özgürlük ne olursa olsun, hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın İslam'a zarar verebilecek bir şey değildir. İslam demokrasi ve halk karşıtı değildir. İslam ile demokrasinin ikiz olduğuna inanıyoruz. Demokrasi dediğimiz İslam'ın içinde olan bir şey. İslam bir özgürlük dinidir. İslam'a zarar verebilecek tek olgu diktatörlüktür. Diktatörlüğe karşı tavır sergilememiz gerekiyor. Basın özgürlüğünden korkmamız gerekiyor. İnsan haklarından, kadın haklarından, azınlık haklarından korkmamız gerekiyor."
[AA, 26 Åžubat 2019]