Ülkeler geç de olsa çevre sorunları karşısında yaptıkları yanlışlardan dönmeye başladı. Çevre bilinci artıyor. Yeşil dönüşüm, birçok ülkenin ekonomik reform ajandasının en üst satırına doğru tırmanıyor. Enerji, hiç kuşkusuz bu dönüşümün en bariz yaşandığı alan. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) tarafından yayınlanan son rapora göre, yenilenebilir enerji üretim kapasitesi son on yılda yüzde 110,5 artmış. Türkiye, yenilenebilir enerji üretiminde en hızlı büyüyen ülkelerden biri. Üretim kapasitemiz 2011'de 19.086 MW iken geçen sene 49.398 MW'a yükselmiş. İş, artık güneş panellerini ve rüzgâr tribünlerini dışarıdan ithal edip enerji üretmekle kalmıyor. Türkiye yenilenebilir enerji teknolojilerinin üretimini kendi sınırları içerisinde gerçekleştirmeye de başladı. Bu alanda daha katedeceğimiz mesafe var. Yeşil dönüşümü yerli ve milli bir üretim yapısıyla gerçekleştirebilirsek, büyümeyi artırabilir, yeni istihdam olanakları oluşturabilir, cari açığı azaltabilir ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre miras bırakabiliriz.
Küresel Asgari Kurumlar Vergisi
DÜNYA genelinde salgınla ekonomik mücadele kapsamında verilen mali desteklerin toplam miktarı 16 trilyon doları buldu. Gelişmiş ülkeler düşük enflasyon ve yüksek borçlanma imkânlarından dolayı gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha fazla mali destek sunabildiler. Özellikle ABD, Biden yönetimiyle birlikte kamu harcamalarında vites artırdı. 1.9 trilyon dolarlık destek paketinden sonra şimdi 2.25 trilyon dolarlık altyapı paketi gündemde. Kamu harcamalarının finanse edilmesi lazım. Dünyanın en kolay borçlanabilen ülkelerinden biri de olsanız, bütçe açıklarının borçla kapamanın da bir sınırı var. Bu yüzden ABD, Kurumlar Vergisi'ni yüzde 21'den yüzde 28'e çıkarmayı ve toplumun zengin kesimlerinden daha fazla vergi toplamayı planlıyor. Hazine Bakanı Yellen, dünya çapında vergi adaletinin sağlanması için yüzde 21'lik bir küresel asgari vergi oranı belirlenmesi çağrısı yaptı. Neoliberalizmin en büyük savunucusu IMF bile artan kamu harcamalarının sürdürülebilir biçimde finanse edilmesi için salgın döneminde gelirlerini ve servetini artıran şirket ve bireylerden daha fazla vergi alınmasını öneriyor. Birçok G20 ülkesi gelir, servet ve kurumlar gibi doğrudan vergi çeşitlerinin oranında ayarlamaya giderek bütçeyi doğrultmaya çalışıyor. Türkiye de bu kapsamda bir adım atarak kurumlar vergisini 2021 için yüzde 20'den 25'e, 2022 için 23'e çıkarttı. Salgının koşullarının devam ettiği bir dönemde kurumlar vergisinin artırılmasına iş dünyasından bazı tepkiler geldi. Tepkiler belli ölçülerde anlaşılabilir olmakla birlikte, bazı noktaları da atlamamak lazım. Son dört yılda kurumlar vergisi oranında dünya ortalaması yüzde 23-24 bandında. Küresel vergi artışı baskılarının yaşandığı bir ortamda bizdeki yüzde 20'lik oran çok sürdürülebilir olamazdı. Ayrıca Türkiye'de doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı düşük. OECD ortalaması yüzde 55 civarındayken bizde yüzde 34. Doğrudan verginin payı düşük kalınca yük, KDV ve ÖTV'ye biniyor. Bu durum vergi adaletsizliğine neden oluyor.
Küçüklerle Büyüklerı Ayrıştırmak
Bir taraftan da vergi ödemeleri husunda şirketler arasında belli ayrımlar yapmalıyız. Vergisini zamanında ödeyen şirketlerle sürekli aksatanları birbirinden ayırmalıyız. Vergisini düzgün ödeyenler kendilerini dezavantaja uğramış hissetmemeli. Vergiden kaçınma için muhasebeci ve avukat ordusuyla iş yapan büyük şirketler var. Bu olanaktan yoksun bazı küçük şirketler, efektif vergi oranı açısından büyük şirketlerden daha fazla vergi ödeyebiliyor. Küçük ve büyük şirketeler arasında böylesi bir vergi adaletsizliğinin oluşmasına izin vermemeliyiz. Büyüklerden daha fazla vergi toplayabilirsek, genç, yenilikçi ve istihdam yaratan KOBİ'lere vergi ödemeleriyle ilgili daha fazla kolaylık sağlayabiliriz.
[Sabah, 11 Nisan 2021].