AK Parti 7. Olağan Kongresi'ni geçtiğimiz hafta içinde yaptı. 14 Ağustos 2011'de kurulan, 3 Kasım 2002'de seçimleri kazanan AK Parti, ilk olağan kongresini iktidara geldikten ancak bir sene sonra, 12 Kasım 2003'te yapabilmişti. Sadece bu üç önemli tarih üzerinden gidildiğinde bile AK Parti siyasetinin Türkiye tarihi açısından farklı bir gerçekliğe işaret ettiği söylenebilir.
AK Parti 19 yıldır kesintisiz iktidarda. Demokratik Türkiye tarihinde arka arkaya seçimleri sürekli kazanan başka bir parti yok. Dünyada benzerleri olsa da aynı liderle bu kadar uzun dönem başarıyı yakalamak istisnai bir durum. Ayrıca ilk seçimlerde elde ettiği yüzde 34,2 oy oranının hiç altına düşmemek ve kendisine en yakın parti ile arasındaki oy oranını nerdeyse iki katına yakın bir farkla tüm seçimlerde korumak da ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir başarı.
AK Parti ve Erdoğan siyaseti ile ilgili bugüne kadar farklı açılardan değerlendirmeler, analizler yapıldı, yapılıyor. Bu siyaset tarzı ile ilgili doktora tezleri, kitaplar ve akademik makaleler yayınlandı. Özellikle ilk on yıllık dönemde, literatürde hem AK Parti'yi destekleyenler hem de muhalif olanlar bu başarının nasıl yakalandığını ve korunduğunu gerçekten anlamaya çalıştılar. Erdoğan'ın başarılı olmasının nedenlerini araştırdılar. Sonuçları ortaya koydular.
Ancak ikinci 10 yıllık AK Parti iktidarları dönemi ile ilgili oluşan literatüre bakıldığında, AK Parti ve Erdoğan siyasetine karşıtlık üzerinden söz konusu siyaseti ve seçim başarısını anlamak yerine mahkum eden, analiz etmek yerine yargılayan söylem ve metinlerin daha çok revaçta olduğunu görmek mümkün. Kuşkusuz, sadece muhalefet saiki ve siyasal pozisyonlar üzerinden yapılan değerlendirmelerin böyle olması bir yere kadar anlaşılabilir. Ancak, belli bir mesafenin korunarak yapıldığı varsayılan akademik değerlendirmelerin ve bilimsel görünümlü araştırmaların bile aynı yerden meseleye yaklaşmaları, Erdoğan ve AK Parti siyaseti ile ilgili var olan gerçeklikleri de ıskalamalarına yol açıyor. Böyle olunca da, özellikle uluslararası çevreler başta olmak üzere, sadece bu analizleri okuyan AK Parti karşıtı kesimler, her seçim sonucunda hayal kırıklığına uğruyorlar.
Bu durumu ifade ederken, Erdoğan ve AK Parti siyasetinin niçin eleştirildiğini sorgulamıyorum. Bu yazının konusu zaten bu değil. Yazı, daha sahici bir soruya odaklanarak yapılan son kongre etrafında yürüyen tartışmalar üzerinden, AK Parti'nin geleceğinin bütünlüklü bir bakış açsısından anlaşılabileceğine odaklanıyor. Şu iki basit soruya cevap aramak, aslında AK Parti'nin bugününü ve yarınını anlamayı oldukça kolaylaştırır: Nasıl oldu da AK Parti, 19 yıldır 15 seçimi kesintisiz olarak kazandı? Bu kadar uzun yıl iktidarda kalmasına rağmen AK Parti hala oy oranını korurken, nasıl olup da muhalefet partileri oylarını artıramıyor?
Parantez olarak şunu belirtelim. Bu sorulara cevap vermeden, AK Parti'ye yönelik bilinen mevcut eleştirileri sıralamak gerçekliği büyük oranda ıskalamak anlamına gelir.
Bu sorulara, 20 yıllık AK Parti ve Erdoğan siyasetinin tümü üzerinden sahici bir cevap arandığında 2023 seçimlerine yönelik öngörüde bulunmak çok daha kolaylaşır. Böyle yapmak yerine, "AK Parti Kongresinde manifesto zayıftı", "beklenen değişim olmadı", "falanca isimler niçin parti yönetimine girdi ya da giremedi", "sloganlar şöyle olmalıydı", "şu bakanlıklar değişecek, bu bakanlıklar değişmeyecek" gibi günlük basit yorum ve değerlendirmeler siyasetin dinamiklerini uzun dönemli anlamayı zorlaştırır.
Bir siyasal parti için en büyük meydan okumalardan biri, parti elitleri arasındaki rekabetin mikro iktidar mücadelesine dönüşerek parti bütünlüğüne zarar verecek bir konuma gelmesidir. Türkiye siyasetinde bugüne kadar, birçok siyasi parti kendi elit değişimi ve dönüşümünü parti bütünlüğüne ve kurumsallığına zarar vermeden gerçekleştiremediği için hem başarılı olamamış hem de bir çoğu siyasal alanda varlığını sürdürememiştir.
AK Parti ve Erdoğan siyasetinin en önemli başarılarından biri, parti içi elit değişimi ve dönüşümünü bugüne kadar büyük sorunlara yol açmadan sağlamış olmasıdır. Her ne kadar bugüne kadar diğer partiler de olduğu gibi AK Parti'den ayrılan bazı isimler kendi partilerini kursa da bu ayrılıklar ve kurulan yeni partiler ayrıldıkları partiden kitlesel bir kopuşu sağlayamamışlardır. Bu bağlamda, geçtiğimiz hafta içinde yapılan kongrede parti karar ve yönetim kurullarında görev alacakların sayısının artırılmasına ve görev alan isimlere bir de "parti içi elit değişimi ve dönüşümünü yönetmek" açısından bakmak gerekir.
Bugünden geriye bakıldığında, Türkiye siyasetinde AK Parti bir başarı hikayesidir. Bu başarı hikayesinin oluşmasında birçok faktör sayılabilir. Ancak başlıklar halinde özetlendiğinde kısaca şu hususlar öne çıkar: AK Parti, iktidara gelmesinin ardından siyaseti ve siyasi alanı sivilleştirdi ve normalleştirdi. Reform siyasetine ağırlık vererek, bu reformlara karşı direnç siyasetini, yine yeni reformlarla etkisiz hale getirdi. Demokratik kazanımları da mücadele siyaseti ile korudu.
Krizleri ve meydan okumaları pasif önlemlerle yönetmek yerine, karşı meydan okumalarla ve aksiyoner siyasetle etkisizleştirme yoluna başvurdu. Karşısına çıkarılan siyasi mühendisliklere karşı, kısa dönemli taktiksel hamleler yerine uzun dönemli stratejik hedeflere yöneldi. Geniş toplum kesimlerinin ikna ederek ve toplumsal meşruiyeti sağlayarak krizlerden çıkış yolları oluşturdu. Devleti ve toplumu krizlere karşı dirençli hale getirdi. Karşısına çıkan her meydan okumada siyasal öğrenmesini derinleştirdi. Tecrübe siyasetini pekiştirdi.
İmtiyazlı çıkar gruplarının siyaseti dizayn etmesine, etkisi altına almasına izin vermedi. Bu kesimlerin beklentilerini ve önceliklerini değil, geniş toplum katmanlarının duyarlılıklarını ve beklentisini önceledi. "Batı ne der", "organize çıkar grupları nasıl tepki verir", "medya elitleri yapılanı nasıl değerlendir" ve "muhalefet buradan nasıl nemalanır" gibi edilgen tavır ve yaklaşımlara yüz vermedi.
Gündemi yönetti. Muhalefeti kendi belirlediği gündeme bir anlamda mahkum etti. Muhalefet partilerinin yaptığı gibi negatif soyut siyasi gündem ve algı siyaseti ile oyalanmak yerine, toplumun gündelik sorunlarına yoğunlaşarak, kalkınma ve yatırım öncelikli hizmet siyasetine ağırlık verdi. Türkiye'nin var olan sorunlarını yine kendisinin çözebileceğine toplumu inandırdı.
Toplumsal sosyolojinin değişimine göre, toplumun farklı kesimlerinin desteğini almak için siyasetini güncelledi. Yanlış yaptığında bunu toplumla açıkça paylaştı. Statik bir siyaset yerine dinamik bir siyasi ajanda ile hareket etti. Oy potansiyelini arttıracak siyasal programlar geliştirdi. Siyasetin önüne hedefler koydu. Verdiği sözleri tuttu ve vadettiği hizmetleri yaptı. Sorunların çözümü için muhalefet partilerinden daha iyi alternatif siyaset geliştirdi.
Listeyi uzatmak mümkün. Tüm bunları söylerken 19 yıldır iktidarda olan bir parti kuşkusuz toplumun farklı kesimlerinin desteklemediği, memnun kalmadığı, eleştirdiği icraat, siyaset ve söylemlerinin olması da kaçınılmazdır.
2023 giderken siyasi dinamikler
Tüm siyasi parti ve ittifaklar, 2023 seçimlerine göre hazırlıklarını yapıyorlar. Parti, kongrelerini, ittifak siyasetlerini ve siyasi kadrolarını şimdiden "kritik" olduğu bilinen söz konusu seçimlere göre şekillendiriyorlar. Bu bağlamda, AK Parti açısından da 2023 seçimleri kritik önemi haiz. Önceki satırlarda dile getirilen hususlar, AK Parti açısından 2023 seçimleri için avantaj oluşturuyor.
Tüm bu zaviyeden bakıldığında, her halükarda siyasi partiler 2023'e giderken yüzde 50'ye ulaşma hedefinde ince bir siyaset yürütmesi gerekir. Yürütülecek siyasette, "var olanı koruma" ve "geleceği daha iyi yönetebilme" güvenine sahip olan partiler seçimlerden galip çıkar.
[Türkiye, 26 Mart 2021].