Türkiye’nin Terörle Mücadele Süreci: An ve Sonrası
Türkiye’nin terörizmle mücadelesinin önümüzdeki dönemde alacağı hal, geçmişten alınan dersler bağlamında önemli. Türkiye için bir beka sorunu olan terörizme, Türkiye’nin, aynı “agresif-önleyici” yöntemle cevap vermesi gerekiyor. Pasif kalındığında palazlanan ve dış destek bulan terör örgütlerinin uzun vadeli bir “gerçek” olduğu malum. Bu gerçekle mücadele etmek ve terörü “marjinal” hale getirip “anlamsızlaştırmak”, önümüzdeki sürecin mecburiyeti.
Paylaş
Türkiye terörle mücadelede bir asırdan fazla süre kaybetmiş nadir ülkelerden birisi. Osmanlı döneminde etnik tabanlı bölücü terör, Ermeni ve Rum çetelerce yürütüldü. Cumhuriyet dönemine girildiğinde terör Soğuk Savaş’a kadar uykuda kaldı. İki kutuplu dünya düzeninin ABD-Sovyetler Birliği rekabetinde, “dolaylı ve örtülü mücadele” bağlamında terör yıkıcı niteliğiyle ön plana çıktı. Marksist veya Maoist eğilimleriyle aşırı sol çizgideki terör örgütleri, anayasal düzeni ortadan kaldırmak adına terörü, bir yöntem olarak kullanıp, Türkiye’ye kanlı bir şekilde yaşattı.
Türkiye’nin 1980’lerden itibaren “yıkıcı ve bölücü” şeklinde tasnif ettiği terör örgütleri, 1990’larda yeni süreçleri devreye soktu. Türk diplomatları hedef alan Ermeni terör örgütleriyle anlaşan PKK, kendini ASALA’ya vekil hale getirirken, 1990’larda Türkiye’deki diğer aşırı sol terör örgütleriyle eylem birliğine gitti. Öte yandan FETÖ gibi farklı yöntem ve gündeme sahip terör yapıları, 15 Temmuz kalkışmasından sonra terörün şekilsiz ve soyut yapısını ortaya koydu. Öte yandan El-Kaide ve DEAŞ gibi radikal çizgideki terör yapılarının hudutları aşan özelliği Türkiye’nin sadece içten değil dıştan da terör gerçeğine karşı hazır olması gerektiğini gösterdi.
Etiketler »
İlgili Yazılar