Son dönemde yaşanan gelişmeler Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesine yönelik tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Suriye Haber Ajansı'na göre Esad, Rusya Devlet Başkanı Putin'in özel temsilcisi Alexander Lavrentiev ile görüşmesinin ardından şunları söyledi: "Suriye, ülke topraklarının tamamı üzerindeki egemenliği ve terör ve terör örgütleriyle mücadeleye dayalı Suriye-Türkiye ilişkileri için her türlü girişime açıktır". Benzer şekilde Suriye Haber Ajansı, Lavrentiev'in Rusya'nın Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimleri desteklediğini aktararak şöyle devam etti: "Başarılı bir arabuluculuk için koşulların her zamankinden daha uygun olduğunu görüyoruz. Rusya müzakereleri ilerletmek için çalışmaya hazır. Hedef, Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmeyi başarmaktır". Ardından 29 Haziran'da Cumhurbaşkanı Erdoğan çok net bir açıklama yaptı: "Türkiye ile Suriye arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmaması için hiçbir neden yok. Geçmişte olduğu gibi bugün de birlikte hareket edeceğiz. Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi bir sorunumuz olamaz". Son olarak ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Esad'ı Türkiye'ye davet etmeyi planladığı" medyaya yansıdı.
İkinci büyük gelişme farklı bir bağlamda meydana geldi. Açıklamaların ardından sosyal medyada Kayseri'de Suriyeli bir sığınmacının bir kız çocuğuna "cinsel tacizde bulunduğu" yönünde iddialar yayıldı. Bu iddialar kitlesel gösterilere ve şiddete yol açtı. Sabah saatlerinde Suriyeli sığınmacılara yönelik ciddi saldırıların gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Aynı gün Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye karşı gösteriler düzenlendi. Türk bayrağına yönelik saldırı gerçekleşti ve Suriye Milli Ordusu içindeki bazı askeri gruplar Türk Silahlı Kuvvetleri'ne saldırdı. Suriye'de yaşananlar, Kayseri'deki olaylara tepki olarak görülse de asıl sebeplerden biri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "normalleşme" yönündeki açıklamalarıydı. Son gelişme ise CHP lideri Özgür Özel'in Esad'la görüşmek üzere Şam'a gideceğinin açıklanması oldu.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde son dönemde yaşanan bu gelişmeler, normalleşme olarak adlandırılan sürecin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Şu ana kadar vurgulayabileceğimiz bazı önemli noktalar şunlar:
- Türkiye ile Suriye arasında devam eden diplomatik temaslar hızlandı.
- Rusya, Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik temas sürecinin yönetilmesinde önemli bir aktör olmayı sürdürüyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Moskova ziyareti sırasında Putin'le görüşmesi sonrasında yaşananlar bu diplomatik angajmanı hızlandırdı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Esad'ın açıklamaları ve arka kanallarda devam eden diplomatik temaslar dikkate alındığında liderler arasında görüşme hazırlıklarının devam ettiği görülüyor.
- Rusya'nın yanı sıra Irak da Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik sürecin hızlanmasını kolaylaştırıyor. Körfez ülkelerinin de bu sürece dahil olduğu açıkça görülüyor.
- Rusya ve Arap ülkelerinin teşvikiyle Esad yönetimi Türkiye ile ilişkileri yeniden kurma konusunda daha istekli görünüyor.
- Türkiye'de sığınmacı algısı her geçen gün bozuluyor. Ekonomik kriz ve diğer faktörler göz önüne alındığında Türkiye'de Suriyeli mültecilere yönelik hoşgörü eşiği önemli ölçüde aşındı. Buna pek çok neden katkıda bulunuyor ancak öne çıkanlardan biri, popülist siyasi söylemin halkı sığınmacılara karşı harekete geçirme potansiyelinin artması.
- Sığınmacılara ilişkin enformasyon ortamı, manipülasyona ve dezenformasyona oldukça duyarlı. Suriyeli sığınmacıların kimliklerine ilişkin sosyal medya platformlarında paylaşılan bilgiler, bu ortamın aynı zamanda istihbarat amacıyla da kullanıldığını gösteriyor.
- Türkiye-Suriye normalleşmesine yönelik sosyal destek farklılık gösteriyor. Türkiye'de bir miktar halk desteği olsa da Esad'la normalleşmeye karşı çıkanlar da var. Suriye tarafında ise özellikle Türkiye destekli muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde normalleşmeye yönelik destek çok az.
- Her iki ülke arasındaki diplomatik temas devam eden bir süreç olarak görülüyor. Her iki taraf da sorunların hızla çözülmesini beklemiyor.
Tartışmalı Bir Kavram Olarak Normalleşme
Yukarıdaki dinamikler dikkate alındığında Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik süreç zorlu ve meşakkatli olacaktır. Bu sürecin etkin bir şekilde yönetilebilmesi için gerçekçi beklentilerin sürdürülmesi ve gerçeklerle uyumlu bir yol haritasının oluşturulması büyük önem taşıyor. Bu bağlamda Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik teması anlatmak için normalleşme kavramının uygun olmadığını düşünüyorum. Bunun için birkaç nedenim var.
Normalleşme tipik olarak iki normal aktör arasında mümkün olan bir süreci ifade eder. Esad ülkesinin yalnızca 2/5'ini kontrol ediyor ve Suriye dört kontrol bölgesine bölünmüş durumda. Bu haliyle Esad, siyasi olarak Suriye'yi bir bütün olarak temsil etmiyor. Suriye ekonomisi tamamen çöktü ve rejim, başta uyuşturucu olmak üzere kâr alışverişine dayalı bir ekonomi kurdu. Bazı kaynaklar Esad yönetiminin orta ölçekli bir narkotik devletin gelirleriyle hayatta kaldığını öne sürüyor. Normalleşme kavramı eski duruma dönüşü ifade ediyor ki bu da Türkiye-Suriye ilişkilerinde 2011 öncesi duruma dönüş anlamına geliyor. Ancak bu çok yüksek bir beklenti ve yapısal olarak gerçekleşmesi neredeyse imkansız. Türkiye-Suriye diplomatik temasının mantığı ve kapsamı, Türkiye'nin Körfez ülkeleri veya Mısır ile normalleşme sürecinden önemli ölçüde farklı. Türkiye ile Mısır ve Körfez ülkeleri arasında hiçbir zaman doğrudan sıcak bir çatışma yaşanmadı. Türkiye-Suriye örneği ise tamamen farklı.
Bu değerlendirmeler dikkate alındığında Türkiye-Suriye diplomatik temas sürecini normalleşme olarak nitelendirmek doğru değil. Bunun yerine "diplomatik angajman" gibi başka bir kavramla tanımlamak daha doğru olacaktır. Yeni bir konsept, her iki tarafa da süreci daha etkili bir şekilde yönetmek için gereken esnekliği sağlayabilir.
Zorlu Sorunlar
Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik diyalog süreci, terörle mücadele, sığınmacıların dönüşü, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına dayalı çözüm ve Esad ile Türkiye'nin desteklediği muhalefet arasında uzlaşma gibi birçok karmaşık konuyu içeriyor. Bu konuların hepsi zorlu meseleler ve dikkatli bir süreç yönetimi gerektiriyor. En önemlisi ise Suriye'deki sorunların çok boyutlu ve çok taraflı doğası dikkate alındığında mevcut sorunların görünenden daha da karmaşık olduğu.
Türkiye'ye ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne tehdit oluşturan YPG'nin ortadan kaldırılması ve terörle mücadele Türkiye'nin en önemli önceliğidir. Bu hedef Suriye'de YPG'siz bir denklem anlamına geliyor. Her ne kadar Suriye ile Türkiye arasındaki diplomatik temaslar çerçevesinde bu konuda henüz ilerleme kaydedilmemiş olsa da bu durum, ilerleme olmayacağı anlamına gelmiyor. Esad yönetimi için de YPG bir tehdit ama Türkiye "beka meselesi" olarak algılarken rejimin bakış açısı daha farklı. Diğer bir ifadeyle Esad, rejimin ayakta kalması için geçmişte olduğu gibi gerekirse YPG ile pragmatik bir ilişki kurabilir. Dolayısıyla terörle mücadele Esad'ın önceliği değil. Ayrıca Esad'ın terörle mücadele konusundaki mevcut kapasitesi de yetersiz. Bu yetersizlik Suriye'yi özellikle YPG ile mücadelede Türkiye ile iş birliği yapmaya zorlamakta. Fırat'ın batısındaki YPG varlığı açısından Türkiye ile Suriye arasında ortak bir süreç yürütülebilir. Ancak Fırat'ın doğusunda durumun daha karmaşık olduğu biliniyor.
Suriye'de ateşkes ve siyasi çözüm çağrısında bulunan BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına dayalı bir çözüm, uzun vadeli barış ve istikrarın sağlanması için şart. Bu karar, müzakereler ve Suriye'nin nihai olarak yeniden inşası için bir çerçeve sağlıyor. BM Güvenlik Konseyi ve Esad rejiminin Türkiye destekli muhalefetle ilişkilerine yönelik yaklaşımları dikkate alındığında Türkiye-Suriye diplomatik diyaloğunun uzun süreceği anlaşılıyor. Bunun nedeni, uluslararası toplumun 2254 sayılı Kararı büyük ölçüde unutmuş olması ve Cenevre sürecinin işlevselliğini kaybetmesidir. Ukrayna ve Gazze'de devam eden çatışmalar da göz önüne alındığında uluslararası aktörlerin 2254 sayılı Kararı yeniden hayata geçirmesi pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Türkiye-Suriye diplomatik temaslarının öncelikle terör ve mülteci konularına odaklanarak ikili temelde ilerleyeceği görülüyor.
Süreç Yönetimi
Türkiye ve Suriye arasındaki diplomatik temas hassas ve bu sebeple dikkatli bir şekilde ele alınmasını gerektiriyor. Beklentilerin yönetilmesi, Esad yönetiminin taktiklerinin ele alınması, İran'ın rolünün dikkatle izlenmesi ve muhalefetle etkili iletişimin sağlanması, bu kırılgan sürecin başarısı açısından kritik önem taşıyor. Her iki taraf da normalleşme olarak adlandırılan bu sürecin sorunları hızla çözeceğini düşünüyor. Ancak kamuoyunun beklentilerini yönetmek ve destek toplamak için sürecin uzun olacağının anlatılması büyük önem arz ediyor. Terör, mülteciler gibi sorunların birkaç toplantıyla çözülemeyeceği açık. Esad rejimi, anayasa yazım sürecinde ve Arap Birliği üyesi ülkelerle yürüttüğü süreçlerde görüldüğü gibi normalleşmeyi meşruiyet kazanma taktiği olarak kullanıyor. Esad'ın süreci uzatması ve müzakere kisvesi altında uzayan süreci nihayetinde kesmesi oldukça muhtemel. Öte yandan Tahran, Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik temasları desteklese de mevcut sorunlarda kendi öncelikleri ve çıkarları var. İran kendi çıkarlarını ön planda tutan bir politika izleyerek süreç yönetimini zayıflatabilecek hamleler yapabilir. Ek olarak Türkiye'de muhalefetin sürecin bir parçası haline getirilmesi ve daha sağlıklı bir iletişim stratejisi gerekiyor. Bu olmazsa geçen hafta yaşananlara benzer olayların yaşanması kaçınılmaz.
Türkiye-Suriye diplomatik temasları hızlanmış gibi görünüyor ama henüz yolun başındayız. Bu uzun bir süreç olacak ve bu sürecin yönetilmesi sürecin kendisinden bile daha önemli olacak.
[Sabah, 6 Temmuz 2024]