Türkiye'nin Diyalog Ortağı olduğu, yani sembolik olarak görüntü verdiği, Şangay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) Semerkant Toplantısı haftanın gündemi oldu. Türkiye'nin NATO – ABD – AB şeklinde içeriği açılacak Batı ekseninden Rusya – Çin eksenine 'kayması' liberal kesimce iddia edilirken Semerkant Zirvesi bahse konu argümanlara mazeret oluşturdu. Ancak durum böyle mi?
Sorunun cevabını yapılacak incelemeden önce vermek gerekir: Türkiye için ŞİÖ, henüz Batı'ya alternatif bir mecra değil. Keza ŞİÖ içerik ve genel örgütlenme mantığı ölçeğinde bir 'devlet üstü' yapı olacak kadar olgunlaşmadı. Ancak konjonktür ŞİÖ'nün çehresini değiştirebilir ve Batı'nın Türkiye'yi ötekileştiren ve dışlayan politikaları bu alternatifi Türkler için tedrici olarak gündeme taşıyabilir.
Belirtilen argümanın nedenlerine gelince, bir dizi tespiti yapmak yerinde olacak.
Öncelikle ŞİÖ'den bir fayda ummak için erken bir dönemdeyiz. ŞİÖ'yü söylem haline getirmek Türkiye'nin Batı nezdindeki çıkarları açısından faydalı değil. Nihayetinde en büyük ticaret ve ekonomik parterimiz hâlâ Avrupa. Stratejik manevraların yerinde ve zamanında, yönetilebilir riskler alınarak gerçekleştirilmesi gerekir. Türkiye açısından ŞİÖ ile daha derin bir ilişki alternatif maliyetleri an itibarıyla yükseltiyor.
Batı ile ilişkilerin yerine koyma bağlamında ŞİÖ'nün 'alternatif' olma ölçütleri nelerdir? Bu soru Türkiye'nin ekseninin kayması gibi iddialı bir argümana cevap verebilmeyi gerektiriyor. Türkiye'nin NATO karar mekanizmasında kontrol gücü var ve güvenlik garantileri böyle bir coğrafyada hayati önem arz ediyor. ABD ile sorunlar yaşansa da diplomatik nezaket dâhilinde halen iletişim kanalları açık. AB, önyargılarla tahkim edilmiş Türkiye algısına rağmen Türk sanayicisinin veli nimeti.
O halde Türkiye'nin Batı kulübünden ayrılması için bir neden yok. Ancak alternatifleri şekillendirmek de Batı ile yaşanan sorunları dizginleme potansiyeline sahip. ŞİÖ veya herhangi bir başka bölgesel yapıyı alternatif olma kapasitesiyle değerlendirmek lazım. Denge siyasetinde, denge kurmaya hizmet etmeyecek bir 'dost' grubu bazen zarara yol açabilir. O halde ŞİÖ'ye eleştirel bir bakış ile göz atalım.
ŞİÖ, kuruluş amacı itibarıyla kendi aralarında çatışmaların önlenmesi ve ABD'nin Orta Asya'dan ötelenmesi üzerine kurgulanmış. Soğuk savaş sonrasında boş kalan Avrasya coğrafyasında 'birliktelik' kurma kararı alan Çin ve Rusya, ortak rakibe karşı birleşme ve birbirlerinin kuyruğuna basmama niyetiyle bu örgütü kurdular. Diğer bir ifadeyle örgüt, kendi aralarında bir diyalog ve arabuluculuk mekanizması kurmak için tasarlamış. Nitekim Rusya ve Çin, Çin ve Hindistan, Hindistan ve Pakistan, Pakistan ve İran arasında derin siyasi çukurlar var. O halde üye ülkeler arasında 'kontrol edilemez' bir çatışma, örgütü 'topallayan' bir entite haline dönüştürebilir.
Diğer bir hassasiyet ŞİÖ üyelerinin siyasi rejimleri ile ilgili. Bu ülkelerin ciddi demokrasi sorunları var. Halk iradesine karşı 'savunma' pozisyonu' almış devletlerin kendi aralarındaki örgütlenmeleri, refah devleti yerine rejim devamlılığına öncelik verir. Ayrıca totaliter ve otoriter lider ve rejimlerin birbirleriyle istikrarsız rekabetleri dikkate alınmalı. Nitekim Semerkant Zirvesi ile örgüte üye olacak İran'ın veya aşırı milliyetçilikle öne çıkan Hindistan'ın böyle bir örgüt çatısı altında Türkiye politikalarının ne olacağını tahmin etmek zor değil.
Örgütün ekonomik getirisi sorgulanması gereken diğer bir husus. Böyle bir örgütün ekonomik etkileşimi mümkün kılar hale gelmesi normal. Ancak AB'nin Fransa ve Almanya örneğinde olduğu gibi 'motor' Çin, Hindistan ve Rusya'nın, diğer ülkelerin ŞİÖ'den refah beklentisini garanti etmesi gerekir. ŞİÖ'de dünyanın en kalabalık ülkeleri olan Çin, Hindistan ve Rusya bu noktada dikkat çekiyor. Çin'in ekonomik büyüklüğüne rağmen nüfusu ŞİÖ bölgesinde ekonomik dengeleri kurmasını önlemekte. Öte yandan Çin için ŞİÖ ülkeleri, herhangi bir başka bölge gibi 'pazar' niteliğinde. Hindistan'ın 1,3 milyarlık nüfusu Çin'den geri kalır değil. Ekonomik yapısıysa zayıf. Rusya'yı herhalde konuşmaya gerek yok. Peki, Pakistan'ın refah beklentisini Hindistan'ın içinde olduğu bir denkleme endekslenmesi gerçekçi mi? sanmıyorum.
Ünlü sosyolog Immanuel Wallerstein'in 'Dünya-Sistem Yaklaşımı' ister istemez ŞİÖ'yü bir farklı açıdan sorgulamaya itiyor. Batı'nın kapitalist merkezde olduğu mevcut dünya sisteminde kuşak ülkelerin 'merkez'in bir üyesi olmasına, yani pastadan bir dilim ısırmasına müsaade edilmez. Dolayısıyla ŞİÖ, mevcut kurgusunu aşıp bir siyasi ve ekonomik alternatif olmaya yeltenirse Batı'nın tepkisi ne olur? Genellikle bu tip girişimler geçmişte açık veya örtülü, doğrudan veya dolaylı, simetrik veya asimetrik savaşlara neden oldu. Bölgesel ve işlevsiz olması nedeniyle, kurulduğundan bu yana ciddiyetle dikkate alınmayan ŞİÖ kendini aşmaya başladığında, hele Türkiye ile Avrupa sınırlarına dayandığında alarm zilleri çalmaya başlayacaktır. O halde Türkiye'nin ŞİÖ tercihi Batı'nın tehdit algısını tahrik edecektir.
Sonuçta Türkiye açısından bir değerlendirme yapmak gerekir. Türkiye'nin Orta Asya'da meydana gelebilecek gelişmeleri uzaktan seyretmesi beklenemez. Türk Cumhuriyetlerinin içinde olduğu her yapı Türkiye'nin 'cihan' siyasetinin bir ilgi alanı. Ancak ŞİÖ üyeliğinin getirisi ile götürüsünün ince ölçütlerle ayrıntılı değerlendirilmesi gerekir. Oyunun içinde olmak, ancak bir parçası haline gelmemek en akil yöntem gibi görünüyor. Tribünde seyirci olmak veya sahada hakem olmak gibi bir takım seçeneklerin tartılmasında fayda var. Sonuçta Türkiye'nin Semerkant'ta olması normal, ancak örgüte üye olmak gibi iddialı bir husus için acele etmemek gerekir.
[Sabah, 17 Eylül 2022].