Azerbaycan-Ermenistan sınırında sıcak saatler yaşanıyor. Önceki gün sınırın Tovuz bölgesinde Ermenistan saldırısıyla çıkan çatışmada Azerbaycan ordusu, aralarında üst rütbeli askerlerin de olduğu şehitler verdi. Ermenistan ayrıca sivil yerleşim birimlerine ateş açtı. Bakü ordusu buna karşılık Ermenistan mevzilerini imha etti. Resmi açıklama yok ancak Azerbaycan, Ermenistan’ın kayıplarını gizlediğini vurguladı.
Ermenistan ordusu çatışma kartını sık sık oynayarak saldırı girişimlerini tekrarlıyor.
Özellikle tüm dünyanın koronavirüs salgınıyla mücadele ettiği şu günlerde, iki ülke arasındaki sorunlar masada çözülmekten her zamankinden daha uzakta görünüyor.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Erivan’ın tüm çabalarının iflas ettiği görüşünde.
Azerbaycan her ne kadar uluslararası topluma Ermenistan’ı kınama çağrısı yapsa da Türkiye dışında sesler ya cılız çıkıyor ya da hiç çıkmıyor.
Birleşmiş Milletlerden (BM) hem Azerbaycan hem de Ermenistan'a gerginliği azaltma çağrısı geldi. Gelişmeleri kınayan ABD yönetimi tarafların barışçıl yollara yönelmesini istedi. Rusya’nın da itidal çağrısı var.
Ankara ise Erivan yönetimine sert tepki gösterdi. Saldırıyı kınayan Türkiye’nin, Azerbaycan halkının yanında olduğu bir kez daha güçlü şekilde dile getirildi.
TRT Haber yayınında konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Ermenistan aklını başına toplasın” dedi.
[Azerbaycan-Ermenistan sınırında çatışma] Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: Ermenistan’ın yaptığı kabul edilemez, aklını başına toplasın. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak tüm imkanlarımızla Azerbaycan’ın yanındayız.https://t.co/rdFLnuasj2 pic.twitter.com/x2Bg0cVcyi
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) July 13, 2020
"Burada şunu görüyoruz; Ermenistan özellikle yeni çatışma alanları oluşturmak istiyor. Siyasi çözüme bugüne kadar Ermenistan yanaşmadı. Bugüne kadar Ermenistan hiçbir çözüme yanaşmadı. Ermenistan'ın yaptığı kabul edilemez, aklını başına toplasın. Azerbaycan yalnız değildir. Biz tüm imkanlarımızla Azerbaycan'ın yanındayız."
Tüm bunları hatırlattıktan sonra Ermenistan saldırısının arka planına bakalım. Neden Tovuz seçildi, Ermenistan ne yapmaya çalışıyor, bundan sonra ne olur gibi soruların yanıtını aramaya çalışalım.
Tovuz hem siyasi hem coğrafi açıdan önemli
[caption id="attachment_72906" align="alignright" width="300"] Mehmet Çağatay Güler[/caption]
TRT Haber’e konuşan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Uzmanı Mehmet Çağatay Güler, öncelikle neden Tovuz şehrinin seçildiğini şu ifadelerle açıkladı:
Edindiğim bilgiye göre, Tovuz’un dağlık ve engebeli yapısı hudut gerisinden diğer ülkedeki yerleşim yerlerini ve askeri üsleri vurmayı kolaylaştırmakta, çatışmaya uygun bir alan sağlamaktadır. Nitekim bölgede yaşanan ilk çatışma da bu değildir; örneğin 2014 yılında aynı bölgede çıkan çatışma sonucu siviller yaralanmıştır. Ermenistan bu bölgeyi Dağlık Karabağ’a alternatif/ikinci bir cephe olarak düşünmektedir. Ayrıca bu bölge Gence ve Kazah üzerinden Bakü’ye açılmakta, dolayısıyla konum olarak da stratejik bir noktada bulunmaktadır. Siyasi nedenlere baktığımızda ise Ermenistan’ın başka bölgelerde çatışmalar çıkartarak uluslararası kamuoyunun dikkatini Dağlık Karabağ meselesinden uzaklaştırmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Karabağ sorununa farklı boyutlar katarak, siyasi çözümün önüne geçme, uluslararası hukuka aykırı attığı adımlardan dikkati farklı noktalara çekmeye çalıştığını görmekteyiz. Aslında tam da bu nedenden dolayı Tovuz’da gerçekleşen bu çatışmayı Ermenistan’ın provokasyonu olarak okumalıyız zira bu bölgenin Dağlık Karabağ’da süregelen çatışma ile sahasal hiçbir bağlantısı yoktur."
Peki Ermenistan neden saldırılarını sık sık yineliyor? SETA Uzmanı Güler’e göre gerekçeleri şöyle sıralanabilir:
"Öncelikle son çatışmada olduğu gibi Ermenistan’ın ara ara gerçekleştirdiği bu saldırılar, Erivan yönetimi tarafından iç politikada bir dikkat dağıtma aracı olarak kullanılıyor. Son olaydan başlayacak olursak, COVID-19 yönetimi nedeniyle içinde bulunulan tıbbi ve ekonomik koşullar, Ermenistan’ı iç siyasette zorlamakta. Böylece çatışma ile iç politikada gündem değiştirilmekte ve hükümet derin bir nefes almaktadır. Tabii bu noktada Ermenilerin Azerbaycan’ı güvenlik tehdidi olarak algılamaları, Ermeni halkının bu oluşturulan tehdit algısı üzerinden kolayca konsolide edilmesi, söz konusu gündem değişikliğini kolaylaştırmaktadır. Yalnızca dikkat dağıtma aracı değil aynı zamanda milliyetçilik duyguları üzerinden düşmekte olan halk desteğini artırmada ve halkı kontrol altında tutmada önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Rusya etkisi
Çatışmaların tekrarlanmasının bir diğer nedeni ise Rusya’dır. Her iki ülke de Rusya açısından jeopolitik öneme sahiptir. Burada çizeceğim perspektif aslında çatışmanın temelini tesis etmektedir ve en önemli kısımdır. Rusya her iki ülkeye de silah satışı yapmaktadır. Azerbaycan silah ithalatının yarısından fazlasını Rusya’dan yapmaktadır. Bakü’nün silah envanterinde bulunan Rus yapımı ürünler, Rusya’dan ithal edilen zırhlı araçlar ve tanklar, Moskova’ya ekonomik gelir sağlarken aynı zamanda siyasi nüfuz kaynağı da oluşturmaktadır.
Durum Ermenistan için de farklı değildir. Rusya’nın Başkent Erivan’a 2 saat mesafede olan Gümrü kentinde askeri üssü bulunmaktadır. Ermenistan’da resmi olarak, Gümrü üssü dahil, 3 binden fazla Rus askeri olduğu bilinmektedir. Söz konusu üslenme ve askeri varlık, bölgede Rusya’ya ciddi bir nüfuz sağlamaktadır. Bölgede Rus askeri varlığı Erivan tarafından Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı güvenlik, aynı zamanda daha ucuz silah alma imkanı olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda bakıldığında söz konusu çatışmanın devamı, çözülmesi yerine sık sık tekrar etmesi, iki ülkenin birbirini güvenlik ve beka meselesi olarak algılamaları, Rusya’ya bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik nüfuzunu tahkim etme şansı yaratmaktadır.
Tüm bunların ötesinde çok önemli bir neden daha bulunmaktadır: Bölgede Batı ülkelerinin ve kurumlarının etkin olmasının engellenmesi. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra özellikle NATO’nun Azerbaycan ve Ermenistan’ın da dahil olduğu Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyini kurması, eski Sovyet coğrafyasına yönelik politikalar izlemesi, Rusya tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak algılandı. Nitekim 1992’de başlayan Ermenistan işgali ile bu süreç uyuşmaktadır. NATO’nun ardından AB’nin de bölgeye yönelik Avrupa Komşuluk Politikası altında stratejiler belirlemesi, aslında günümüzde süregelen bu çatışmanın nedenleri arasındır.
‘Donmuş çatışma’ya dönüşen Dağlık Karabağ sorunu, yani sıcak çatışma olmayan ancak her an sıcak çatışmaya dönüşebilecek potansiyele sahip olan ve durumun bölgede oluşturduğu istikrarsızlık ve barıştan yoksun durum, söz konusu kurumların politikalarını baltalamakta, bahse konu kurumların iş birliği ve yatırım imkanlarını uzaklaştırmakta, tabiatıyla Rusya için güvenlik tehdidini de ortadan kaldırmaktadır."
Saldırının tarihi arka planı
Ermenistan’ın tutumunun tarihi bir arka planı da var şüphesiz. Dış Politika Uzmanı Mehmet Çağatay Güler, bunu şöyle anlatıyor:
"Çatışmanın tarihi arka planı 19. yy’da Karabağ bölgesinde Çarlık Rusyası tarafından uygulanan iskan politikalarına dayanmaktadır. Bu minvalde, Rusya bölgede yönetilebilir yeni bir demografik düzen oluşturmayı planlamaktaydı ve başarılı da oldu. 19. yüzyıl sonuna gelmeden bölgedeki Ermeni nüfusunun yüzde 35’ten yüzde 50’lere çıkarıldığına şahit olmaktayız. Rusya benzer stratejileri yakın geçmişte ve hatta günümüzde birçok bölgede daha kullanmış ve kullanmaya da devam etmektedir. Rusya ve Ermenistan’ın tüm çabalarına rağmen Karabağ her daim Türk yurdu olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Karabağ, Sovyetler Birliği’nin kurulmasına müteakip Azerbaycan’a bağlı otonom bir yapı hüviyetine sahip olmuştur. Mihail Gorbaçov döneminde yani Sovyetlerin son yıllarında bölgenin statüsü sorun olmaya başlamış, Sovyetlerin dağılmasından sonra her iki ülkenin de bağımsızlıklarını ilan etmesi ile birlikte Dağlık Karabağ da bağımsızlığını ilan etmiştir. Tabii 19. yy’da başlayan ve 20. yy’da da yoğun bir şekilde devam ettirilen iskan politikaları sayesinde Ermeniler bölgenin toplam nüfusunun 4’te 3’ünü teşkil eder hale gelmiştir. Hal böyle olunca, Ermenistan Dağlık Karabağ üzerinde hak iddia etmeye başlamış, bölgede yaşayan Ermenilerin yardımı ile de 1992 yılında Ermenistan’ın işgali başlamıştır. Uluslararası hukuka aykırı, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ihlal eden söz konusu işgal 2 yıl sürmüş ve 1994 yılında ateşkes imzalanmıştır. Ermenistan’ın bu süreçte izlediği etnik temizleme ve katliam politikaları sebebiyle bölgeden 1 milyonu aşkın Azerbaycan Türk’ü göç etmek zorunda kalırken, binlerce insan da hayatını kaybetmiştir. Halen daha işgalin sürdüğü bu bölge Azerbaycan topraklarının 5’te 1’ine tekabül ederken, zengin maden yataklarına, geniş tarım ve orman arazilerine sahiptir. Tüm bunların ötesinde, Ermenistan’ın Megali İdea’sı olan Büyük Ermenistan veya Birleşik Ermenistan hayali için kritik bir coğrafi konuma sahiptir."
"Ermenistan’ı siyasi çözüme zorlayacak şartlar mevcut değil"
Güler, Erivan yönetiminin hukuka aykırı adımları için bir caydırıcılık olmadığı, bu nedenle işgal yerine siyasi çözümü tercih etmesinin de zor göründüğüne dikkat çekiyor.
"Ermenistan siyasi çözüme yanaşmayarak elde ettiği kazançları koruma ve bölgedeki varlığını tahkim etme gayesi içerisindedir. Ancak bu sayede söz konusunu planlarını gerçekleştirebilecektir. Diğer taraftan siyasi çözüme onları zorlayacak şartlar da mevcut değildir. Uluslararası kamuoyu bu sorunu göz ardı etmekte, gerekli yaptırımları uygulamamaktadır. Hukuka aykırı attığı adımlar için bir caydırıcılık söz konusu olmadığı için, fiili işgali bırakıp siyasi çözüme gitmesi zor görünmektedir."
Türkiye, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, barış ve istikrardan yana
Ermenistan’ın saldırılarını sert sözlerle eleştiren Türkiye’nin tavrını da sorduğumuz Güler, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bizim pozisyonumuz her daim Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünden, bölgede kalıcı siyasi çözüm, barış ve istikrardan yanadır. Ancak Ermenistan tarafından 26 yıldır işgal altında bulunan, uluslararası hukuka aykırı atılan her adım, bölgede barış ve istikrarın tesis edilmesinin önüne geçmektedir. Türkiye tüm platformlarda, uluslararası toplantılar ve konferanslarda söz konusu politikasını ifade etmekte ve siyasi çözümün ancak ve ancak Dağlık Karabağ üzerindeki ihtilafın Azerbaycan egemenliği ve toprak bütünlüğü lehine çözüldüğü takdirde kalıcı olacağını belirtmektedir. Bu sayede Türkiye-Ermenistan ve Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri normalleşmeye başlayabilir, yıllardır evlerinden uzak yaşamaya mahkum olan bölge halkı da huzura erişebilir. Aksi takdirde bölgedeki istikrarsızlık uzun vadede de devam edecektir. Türkiye olarak Azerbaycan ile ikili ilişkilerimiz Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi düzeyinde devam etmektedir. Aynı zamanda her iki ülke de Türk Konseyi üyesidir. Türk Konseyi dahil tesis edilen çoklu mekanizmalar sayesinde siyasi, ekonomik ve askeri alanda iş birlikleri her geçen gün artmaktadır. Azerbaycan’ın içinde bulunduğu çatışma hali ve Türkiye ile olan yüksek iş birliği göz önünde bulundurulduğunda, Azerbaycan Savunma Bakanı’nın da sözleri hatırlandığında, ilerleyen günlerde Azerbaycan’a insansız hava aracı (İHA) ve silahlı insansız hava aracı (SİHA) satışının gerçekleşeceğini öngörebiliriz. Tabii ki yalnızca bu araçlar ile sınırlı kalmayacaktır, Bakü - Ankara arasında savunma sanayiinde daha ileri bir ticari angajman da gerçekleşebilir."
"Diğer ülkeler dahil olmaz"
Peki diğer ülkeler? “Onlar konuya nasıl dahil olabilir?” sorusunu Güler şöyle yanıtlıyor:
"Rusya ve Türkiye dışında üçüncül taraflar bireysel olarak konuya dahil olmayacaklardır. Rusya emsallerinde yaşandığı gibi iki tarafla da görüşüp çatışmayı bitirmeye çalışmaktadır. Çatışmanın uzaması değil ara ara tekrar etmesi Moskova için yeterlidir. Türkiye ise arabulucu rolden ziyade Azerbaycan’a destek vermekte, Ermenistan ile diplomatik ilişkiye girmemektedir. Tarafımız daha önce de belirttiğim gibi nettir. Zaten söz konusu arabuluculuk rolü, uluslararası kurumlar aracılığıyla yürütülmektedir. Bu noktada ABD, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) tarafından kurulan AGİT Minsk Grubu aracılığıyla konuya dahil olduğunu söyleyebiliriz. AGİT gibi kurumlar üzerinden yüklenilen misyondan ötürü birçok devlet bireysel olarak konuya müdahil olmamaktadır. Minsk Grubu son saldırı sonrası ateşkes ihlallerini kınadıklarını, tarafları gerginliği tırmandırmamaya ve doğrudan iletişim kurmaya çağırdıklarını ifade etmiştir."
Bundan sonra bölgeyi neler bekliyor?
Birçok kişi hemen “İki ülke arasında savaş mı çıkıyor?” sorusunu sormaya başladı. Herkes, “Ortam sakinleşir mi yoksa daha da mı gerilir?” tartışmasına bir yanıt arıyor. Son olarak, iki ülke arasında yakın tarihte sık sık tekrarlarına rastlanan bu sıcak gündemin nasıl bir hal alabileceğini sorduğumuz Mehmet Çağatay Güler’in yorumu şöyle oldu:
"Bu çatışma da diğerleri gibi daha fazla büyümeden sonlanacaktır. Kısa vadede sıcak günler yaşanır mı bilinmez ancak orta ve uzun vadede yaşanacağını ön görebiliriz. İki ülke arasında yıllardır Tovuz’dakine benzer şekilde devam eden çatışma, ilerleyen dönemde de sürecektir. Tovuz’daki gerginlik azalsa da iki ülke arasındaki gerginlik, Dağlık Karabağ’daki ihtilaf çözülmediği, bilhassa da Azerbaycan’ın egemenlik ve toprak bütünlüğü bağlamında çözülmediği sürece devam edecektir. Özetle, Dağlık Karabağ donmuş çatışma statüsünü korumaya, Rusya da bölgedeki çıkarlarını maksimize etmeye devam edecektir."
[TRT Haber, Röportaj: Hale Aydoğmuş, 14 Temmuz 2020].