SETA > Yorum |
Türkiye ve Demografik Dönüşüm Riski

Türkiye ve Demografik Dönüşüm Riski

Son yıllarda Türkiye'nin geçirdiği ve/veya geçirmekte olduğu demografik dönüşüm sıklıkla gündeme gelmekte ve tartışılmaktadır. Bu anlamda mevcut veriler, Türkiye nüfusunun ortanca yaşının yükseldiğini, doğurganlığın ve genç nüfus sayısının azaldığını net bir biçimde göstermektedir. Ancak geçtiğimiz haftalarda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan ve 2023-2100 yıllarını kapsayan nüfus projeksiyonu; uzun vadede çok daha geniş çaplı bir değişimin yaşanacağını göstermektedir.

Son yıllarda Türkiye'nin geçirdiği ve/veya geçirmekte olduğu demografik dönüşüm sıklıkla gündeme gelmekte ve tartışılmaktadır. Bu anlamda mevcut veriler, Türkiye nüfusunun ortanca yaşının yükseldiğini, doğurganlığın ve genç nüfus sayısının azaldığını net bir biçimde göstermektedir. Ancak geçtiğimiz haftalarda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan ve 2023-2100 yıllarını kapsayan nüfus projeksiyonu; uzun vadede çok daha geniş çaplı bir değişimin yaşanacağını göstermektedir.

Dönüşümün Göstergeleri

TÜİK'in nüfus projeksiyonunda ana, düşük ve yüksek olmak üzere üç senaryo mevcut. Bunlar iki temel senaryoyu ifade ediyor. Düşük senaryoda daha düşük doğurganlık ve uluslararası net göç varsayımları; yüksek senaryoda ise ana senaryodan daha yüksek doğurganlık ve uluslararası net göç varsayımları esas alınıyor. Ana senaryoya göre Türkiye nüfusu giderek azalıyor. Mevcut durumda Türkiye'nin nüfusu 85 milyon 372 bin 377. Ancak projeksiyonda 2050'li yıllara kadar nüfusun kısıtlı bir artış yaşayacağı; akabinde ise düşüşe geçeceği öngörülüyor. Bu bağlamda 2050 yılında yaklaşık 94 milyona ulaşması beklenen nüfusun 2075 yılında 88 milyona; 2100 yılında ise yaklaşık 77 milyona gerilemesi bekleniyor. Düşük senaryoya göre ise nüfusun azalış hızı çok daha yüksek olmakla birlikte 2100'de nüfusun 54 milyona gerileyeceği tahmin ediliyor.

Elbette nüfustaki bu değişimin birden fazla sebebi bulunmakta. Ancak düşüşün temel sebebinin doğurganlık oranlarındaki hızlı azalma olduğunu söylemek mümkün. 2001'de 2,38 olan doğurganlık hızı; 2011'de 2,05'e ve 2023'te 1,51'e geriledi. Bir başka deyişle bir kadının doğurgan olduğu kabul edilen dönem boyunca (15-49 yaş grubunda) sahip olacağı öngörülen ortalama çocuk sayısı 2023 yılında 1,51 oldu. Nüfusun artması ve yenilenebilmesi için ise bu sayının 2,10 olması gerekiyor. Dolayısıyla doğurganlık, nüfusun yenilenme düzeyinin altında kalmış durumda. 2030 yılında ise söz konusu sayının 1,40'a gerilemesi beklenmekte.

Öte yandan doğurganlıkta düşüş göstergelerinden biri de kaba doğum hızındaki azalmadır. Türkiye'de 2000 yılında binde 21,6 seviyesinde olan kaba doğum hızının, 2018'den itibaren istikrarlı bir şekilde düştüğü ve 2023'te binde 11,2'ye gerilediği görülüyor. 2030 yılında ise bunun binde 10'a gerilemesi bekleniyor.

Elbette doğum oranlarındaki düşüşe bağlı olarak genç nüfusun azalacağı da bir gerçek. En genç ülkeler arasında yer alan Türkiye'de genç nüfus (15-24 yaş grubu) halihazırda yaklaşık 13 milyon. Ancak projeksiyona göre bu nüfusun sayısı 2050'de 9 milyona, 2100'de ise neredeyse 7 milyona gerilemesi öngörülüyor. Bu doğrultuda günümüzde genç nüfus oranı yüzde 15,1 iken söz konusu oranın da 2030'da yüzde 14,8'e; 2075'te yüzde 9,4'e ve 2100'de yüzde 9,6'ya gerilemesi bekleniyor.

Genç nüfusun azalmasıyla birlikte yaşlı nüfusta da önemli düzeyde bir artış yaşandığı görülüyor. Günümüzde yaşlı nüfusu (65 yaş ve üzeri) 8,7 milyon. Bu ise toplam nüfusun yaklaşık yüzde 10'una tekabül etmekte. Projeksiyona göre bu oran 2030 yılında yüzde 13,5'e; 2050 yılında yüzde 23,1'e ve 2075 yılında yüzde 31,7'ye yükseliyor. Bir diğer ifadeyle gelecekte her 10 kişiden üçü, 65 yaş ve üzerinde yer alacak.

Bu durum ortanca yaşın da yükseleceği anlamına geliyor. Ortanca yaş, tüm nüfusu oluşturan kişilerin yaşları küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşını ifade etmekte. 2023 yılında 34 olan ortanca yaşın 2035'de 39,3; 2050'de 44,8; 2075'te 51,5 ve 2100'de 52,2 olması bekleniyor.

Tüm bu veriler ve öngörüler; Türkiye'de demografik bir dönüşüm yaşandığını açık bir şekilde göstermektedir. Bu noktada doğum oranlarındaki düşüş dikkat çeken en önemli husustur. Söz konusu düşüşte ekonomik sorunlar, eğitim ve istihdama geçiş süresinin uzaması, evlilik yaşının yükselmesi, istihdam alanındaki kadınların sorunları gibi daha da artırılabilecek birçok unsur sıralanabilir. Nitekim günümüzde konuya ilişkin mevcut tartışmaların ve politika önerilerinin de büyük oranda bu hususlar üzerinden ilerlediği söylenebilir. Elbette tüm bu meseleler, üzerinde durulması gereken konular olmakla birlikte TÜİK'in nüfus projeksiyonu mevcut dönüşümün çok daha geniş bir şekilde ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Zira doğum oranlarını artırmaya yönelik politikaların kısa bir sürede değil; ancak uzun vadede etki doğuracağını söylemek mümkün. Buna karşın yaşlı nüfustaki artış; daha hızlı bir şekilde seyretmekte.

Nitekim projeksiyonda yer alan tüm senaryolara (ana, düşük ve yüksek) göre ortanca yaş ve yaşlı nüfus artış gösteriyor. Bu durum Türkiye'nin her durumda yaşlandığı gerçeğini bir kez daha hatırlatmakta. Ancak yaşlı nüfusun artmasının yanı sıra bağımlı yaşlı nüfusun da artıyor olması gelecekteki sorunlardan bir diğerine işaret ediyor. Yaşlı bağımlılık oranı, çalışma çağındaki (15-64 yaş grubu) her yüz kişiye düşen yaşlı sayısıdır. 2000 yılında yüzde 10,5 olan bu oran günümüzde yüzde 15'e yükselmiş durumda. Söz konusu oranının 2030 yılında yüzde 19,5 seviyesine ulaşması bekleniyor. Benzer şekilde yine verilerden hareketle yaşlı yalnızlığının ve yaşlı yoksulluğunun da giderek arttığını söylemek mümkün. Bu durum Türkiye'nin ivedi bir şekilde yaşlılara yönelik politikalar geliştirmesi gerektiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Veriler için bkz: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "Nüfus Projeksiyonları 2023-2100", 30 Temmuz 2024, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Nufus-Projeksiyonlari-2023-2100-53699, (Erişim tarihi: 23 Ağustos 2024).

[Sabah, 24 AÄŸustos 2024]