Washington’da ve Avrupa’da en az yetkinlik, bilgi ve deneyim isteyen meslek Türkiye uzmanlığıdır. Erken dönem cumhuriyet ve sonrasına dair Bernard Lewis merkezli birkaç kitap, AK Parti dönemi Türkiye’sine dair ise birkaç İngilizce gazeteyi ve dergiyi takip eden herkes bugünlerde Batı’da Türkiye uzmanı olarak kabul ediliyor. Hele ayda yılda bir Türkiye’ye gelip tedavülden kalkmış üç beş muhalif isimle de görüşürlerse tafralarından geçilmiyor.
Kıymetleri kendilerinden menkul Türkiye uzmanlarının 2000 sonrası Türkiye’sine dair bilgileri pozisyonlarından ibaret. Yani müstakil bir Türkiye dağarcıkları yok. Türkiye’yi, Türkiye’nin politikalarına muhatap ülkeler üzerinden değerlendiriyorlar. Türkiye örneğin İsrail’le muhatap ise İsrail’e karşı pozisyonları Türkiye’nin politikalarına yönelik tepkilerini, pozisyonlarını ve hakaretlerinin derecesini belirliyor. Tesadüf değildir ki bu uzman kitlesinin Türkiye’ye yönelik hakaretamiz karalamaları Türkiye’nin İsrail’le arasının gerilmeye başladığı zamana uzanır. Daha öncesinde vasat altı karalamalar yapan mezkur zevat, Halid Meşal’in Türkiye ziyaretiyle tırmanan ve Mavi Marmara’yla zirve yapan süreçte analiz, eleştiri, sorgulama tekniklerini bir kenara bırakıp doğrudan aktivistliğe soyundu. Analizden ziyade slogan attı; eleştiriden ziyade küfür etti, sorgulamadan ziyade hüküm verdi.
Batı’da Türkiye uzmanı olmak, gerektiğinde Gezi kalkışmasına malzeme üretmek, etnik-mezhepsel argümanlarla provokasyon yapmak, hayali ilişkiler kurmak, 15 Temmuz darbesini meşrulaştıracak karakter sahibi olmayı gerektiriyor. Aktivizm, Türkiye uzmanlığı paketinin olmazsa olmaz bir unsuru. Batı’nın siyaset yapıcılarına bile artık gına getiren bir aktivizmden bahsediyoruz. Artık Batı’daki en ağır Türkiye düşmanlarının bile inandırıcı bulmadıkları, sadece pozisyonlarının çakışması itibarıyla kulak verdikleri bir aktivizm bu.
İyi bir Türkiye uzmanının en büyük özelliği, üç beş basmakalıp ve ideolojik infaz yüklü kelimeden uzunca bir New York Times veya Foreign Policy makalesi çıkarma kabiliyetidir. Allah aşkına Türkiye karşıtı makalelerde hep aynı kelimeleri, bayat argümanları ve hiçbir zeka pırıltısına sahip olmayan ezberleri kullanmaktan sıkılmazlar mı? Linguistik eksikliklerini, Türk toplumu konusundaki ve Ankara’da iş yapılış tarzına dair bilgisizliklerini velhasıl-ı kelam Türkiye konusundaki cehaletlerini bu bayat argüman ve ezberlerle kapattıklarını sanıyorlar. İçerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret içeren her cümlenin kendilerini uzman yaptığı hissine kapılıyorlar.
Oysa örneğin 15 Temmuz-FETÖ ilişkisi kuramayan, hala bu ilişkiyi sorgulayan, 15 Temmuz’u da Cumhurbaşkanı’nın üzerine yıkmaya çalışan birisi kategorik olarak Türkiye uzmanı olamaz. Mesela FETÖ’nün, elebaşının emri olmadan darbe gibi büyük çaplı bir girişimde bulunamayacağını bilmeyen birisinin normal şartlar altında Batı’da Türkiye uzmanı sanıyla gezmemesi gerekir. Bu biraz da İran uzmanı olup Kasım Süleymani’yi barış aktivisti zannetmek gibi bir şey. Belki farkında değiller ama Türkiye’ye dair, FETÖ’ye veya 15 Temmuz’a dair kurdukları her aklı evvel argüman, sadece cehaletlerini daha da kuvvetli bir şekilde tescil ediyor.
Mezkur zevatın bir kısmının karanlık para ilişkilerinden hiç bahsetmiyorum bile ki sizi temin ederim tarifeleri de tahmin ettiğinizden daha düşük meblağlardadır. Analizlerinden ziyade pozisyonları üzerinden ücretlendiriliyor bu “uzmanlar”. Bu sebepten uzun bir süredir Batı basınında ve hatta think-tank camiasında analiz değil, pozisyon okuyoruz. Batı’nın siyasi iflasını biraz da pazarlanan bu müflis pozisyonlarda aramak lazım.
[Akşam, 21 Kasım 2016].