Türkiye kökenli Avusturya vatandaşı on binlerce insanın vatandaşlıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya oldukları bilgisi, BBC Türkçe’nin yapmış olduğu bir haberle Türk medyasında nihayet hak ettiği yeri bulabildi. Avusturya yasalarının (istisnalar hariç) çifte vatandaşlığa izin vermemesi nedeniyle, Avusturya vatandaşlığına geçen Türkiye kökenlilerin başka bir ülkenin vatandaşlığını almaları yasal olarak mümkün değil. Bu nedenle, çok sayıda Türkiye kökenlinin Avusturya vatandaşlığını almasının akabinde, Türkiye yasalarının çifte vatandaşlığa onay vermesini fırsat bildikleri ve bir süre sonra yeniden Türk vatandaşlığına geçtikleri Avusturya makamlarınca iddia ediliyor. Yine Avusturya tarafı, 7 Haziran 2015 tarihinde Türkiye’de gerçekleştirilen milletvekili genel seçimleri için Yüksek Seçim Kurulu tarafından hazırlanan ve terör örgütü PKK'nın yandaşları tarafından Avusturya güvenlik makamlarına verilen bu listelerde adı bulunan çok sayıda Türkiye kökenlinin illegal olarak çifte vatandaş olduğundan şüphelenildiğini söylüyor. Sayıları 20 bin ila 100 bin arasında değiştiği iddia edilen bu kişilerle ilgili idari soruşturmalar 2015 yılından beridir sürdürülüyor ve bu konu zaman zaman Avusturya’da iç politika malzemesi olarak kullanılıyor.
Çifte vatandaşlık meselesi politik mi yoksa hukuki mi?
Avusturya yasalarında öngörüldüğü gibi istisnai olarak kendilerine çifte vatandaş olma hakkı tanınan ve bu haktan yararlanan kişilerin istatistikleri Avusturya’da tutuluyor. Bu nedenle, diğer ülke kökenlilerde olduğu gibi Türkiye kökenlilerden de ne kadarının illegal olarak çifte vatandaş olduğu bilgisine ulaşmak mümkün değil. Zira bilindiği üzere 60’lı yıllardan beridir bu ülkede bulunan Türkiye kökenliler uzun zaman önce Avusturya vatandaşlığını almaya başlamıştı. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde artık dördüncü neslin yaşadığı bu ülkede, yapılan karma evlilikler neticesinde çok sayıda kişinin aslında legal olarak çifte vatandaş durumunda olduğu da ortada. Bu durumda, Türk vatandaşı bir anne/baba ile Avusturya vatandaşı bir anne/babanın çocuklarının legal olarak çifte vatandaş olduğu ve seçmen yaşına ulaştıklarında da her iki ülkedeki seçimlere iştirak edebildiklerini düşündüğümüzde, Avusturyalı yöneticilerin elinde kimin legal kimin illegal çifte vatandaş olduğu hakkında sağlama yapabilecekleri bir bilgi bulunmuyor. Bu konu hakkında iki ülke arasında da işbirliği bulunmadığı için, elinde herhangi bir delil bulunmadığı halde Avusturya devletinin siyasi saiklerle hareket ederek, aralarında kendi vatandaşlarının da bulunduğu on binlerce insana karşı gayrı hukuki bir süreç yürüttüğü anlaşılıyor.
Bu durumun dışında, 2015’ten bu yana gelişigüzel ve keyfi bir tutumla, ismi listede bulunan kişilerden bazılarına gönderilen mektuplarda, bu kişilerin Türk vatandaşı olmadıklarını ispatlamalarının istenmesi de, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından Türkiye’ye hukuk bağlamında eleştiriler yapan Avusturya’nın içine düşmüş olduğu açmazı gösteriyor. Avusturya devletinin herkesçe bilinen bir evrensel hukuk kaidesine bile uymayıp suçlanan kişinin suçsuzluğunu ispat etmesine yönelik bir tavır alması, hukuk nosyonuna uygun hareket etmekten çok siyasetin esiri olmuş bir hukuksal çerçeveye göre hareket ettiğini kanıtlıyor. Aynı listede ismi yer alan ve Avusturya kamuoyunda tanınan FETÖ mensupları hakkında herhangi bir soruşturma açılmamış olması da hem bu konudaki keyfiliği hem de gayrı hukukiliği göstermekten başka nasıl açıklanabilir?
Konunun siyasi sebeplerle gündeme getirildiğini gösteren bir başka emareler de var: Aslında konu ilk olarak 2014 yılının Mayıs ayında Presse gazetesinde yayınlanan bir haberde gündeme gelmişti. Türkiye kökenliler bağlamında işlenen haberin zamanlamasının tesadüf olmadığını düşünmek akla daha yakın. Zira bu yılın Ağustos ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ilk defa yurt dışında mukim Türk vatandaşlarına da bulundukları ülkelerde oy kullanma hakkı verilmişti. Bu minvalde, Türkiye’nin yurtdışındaki vatandaşlarıyla ve gönüldaşlarıyla ilgilenmesinden rahatsızlık duyan çevreler, bir süredir gerginleşen Türkiye-Batı ilişkilerinin de etkisiyle, sözü edilen haberi kendi siyasal çıkarları için değerlendirmek istemişlerdi. Aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) milletvekillerinden bazıları Avusturya parlamentosuna bir soru önergesi vererek bu konu hakkında Avusturya kamuoyunda Türkiye ve Türkiye kökenliler aleyhine bir hava yaratmaya çalışmışlardı. Bu ilk çıkışlarında başarılı olamayan FPÖ’lü milletvekilleri, arzuladıkları başarı için, konunun Avusturya kamuoyunda güçlü bir şekilde gündeme gelmesini sağlayan 7 Haziran 2015 genel seçimlerine kadar beklemek zorunda kaldılar.
PKK sempatizanı seçim gözlemcileri
Hatırlanacağı gibi, 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı sistemi referandumunda gözlem yapmak üzere Türkiye’ye gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) temsilcilerinden bazılarının PKK sempatizanı oldukları ve bu halleriyle de referandum konusunda taraf oldukları ortaya çıkmıştı. Başta Alman Sol Parti milletvekili Andrej Hunko olmak üzere bazı heyet üyelerinin gerek PKK flamalarıyla poz vermeleri ve gerekse referandumun konusu anayasal değişikliğe “hayır” çağrısında bulunan kampanyalarda aktif olarak yer aldıklarının medyada görünür olması büyük gürültü koparmıştı. Bununla birlikte, unutmamalıyız ki söz konusu gürültü ancak heyet raporunun açıkça tarafgir olarak yayınlanmasının ardında kopmuştu, daha önce değil. Oysa AGİT ve AKPM temsilcileri, görev yapacakları ülkelere bir görevli listesi sunar. İdeal durumda, bu listeler Türkiye’nin yetkili kuruluşları tarafından incelenmekte, gerekli görüldüğünde itirazlar yapılmaktadır.
Güney Tirollüler için çifte vatandaşlığa evet, Türklere hayır
Aslında Avusturya’da yalnızca Türkiye kökenlilerin ikinci vatandaşlıkları olduğu gibi bir argüman oldukça yanıltıcı. Bu konuda siyaseten seçici davranıldığı, Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin gerilmesine paralel olarak Türkiye’ye ve Türkiye kökenlilere saldırı için yeni bir bahane olarak kullanılan çifte vatandaşlık meselesinin konu başka ülke vatandaşlarına gelince sorun olarak görülmediği açıktır. Bununla birlikte, konuyla ilgili daha fazla dikkat çeken çifte standart ise Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi hükümetinin programında kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sözü edilen programda Başbakan Sebastian Kurz (ÖVP) ile Başbakan Yardımcısı Heinz-Christian Strache liderliğindeki Avusturya hükümeti, İtalya’nın Güney Tirol bölgesinde yaşayan Avusturya kökenli İtalyan vatandaşlarına çifte vatandaşlık verilmesini planları arasına dahil etmişti. İtalya tarafından sert tepki ile karşılanan bu hamle, sınırların yeniden çizilmesi talebine kapı aralayabileceği için, dünya barışını tehdit etme potansiyeline sahip. Bunun yanı sıra, Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun İtalya’ya kaybettiği topraklarda yaşayanlara yönelik çifte vatandaşlık teklifi, Avusturya’nın tutarsızlığını ortaya seren ilkesiz bir tutum.
Sonuç ve öneriler
Avusturya hükümeti tarafından iki seneyi aşkın bir süredir siyasi saiklerle izlenen ve merkezinde Türkiye kökenlileri kriminalize edecek söylem ve eylemlerin yer aldığı bu tavır, ne bu ülkenin ne de burada barış içinde yaşayan Türkiye kökenlilerin yararınadır. Bu tavır, uzunca bir süredir Avusturya’da gündemi belirlemeyi başaran FPÖ ile artık FPÖ söylemlerini merkeze taşıyan bir ÖVP hükümetinin temsil ettiği, güçlendirilmiş bir aşırı sağcı ideolojinin politik çıktısıdır. Bu tavır, Avusturyalıların tıpkı İkinci Dünya Savaşı arifesinde Yahudileri ötekileştirdikleri gibi, şimdi de Türkleri ötekileştirmeleri sonucunu doğurma tehlikesini bünyesinde barındırmaktadır.
Türkiye cephesinde ise işlerin daha bir titizlikle yapılması gerekliliği kendini dayatmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin, çifte vatandaşlığın sorun olarak görüldüğü ülkelerde daha dikkatli davranması ve gerçekçi önlemler alması gerekiyor. Avusturya’ya da açıkça insan haklarını ihlal eden bu tutumuna son verme çağrısında bulunulmalı. Bu çağrıyı güçlendirici bir başka hamle de ikili görüşmeler aracılığıyla soruna çözüm bulmaktır. Bu çözüm, bir yandan Avusturya devletinin hukuk dışı bu tür uygulamalarla itibar kaybına uğramamasını sağlayacak, diğer yandan da diasporasıyla etkin bir ilişki geliştirmek isteyen Türkiye’ye bu hedefini gerçekleştirmede yardımcı olacaktır.
[AA, 12 Nisan 2018]