Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesindeki Tageszeitung gazetesine verdiği bir mülakatta, Türkiye’de tutuklu olan Deniz Yücel’in serbest bırakılması konusunda “hiçbir şeyi daha fazla istemezdim” ifadelerini kullanıp bunun için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi.
Burada iki soru sormak gerekiyor.
Merkel neden Deniz Yücel’in serbest bırakılmasını istiyor?
Almanya, başbakanının bu kadar çok istediği bir şeyi neden gerçekleştiremiyor?
Önce Alman Başbakanının terör propagandası gerekçesiyle Türkiye’de tutuklu bulunan Deniz Yücel’in serbest bırakılmasını neden bu kadar çok istediği sorusuna cevap arayalım.
Aklınıza, “gazeteci” ve “basın özgürlüğü” kavramları etrafında cevaplar geliyorsa, Almanya gibi emperyalist geleneği olan bir devletten bahsettiğimizi unutmamanızı tavsiye ederim. Bu tür devletler için “basın özgürlüğü”, “insan hakları” ve “demokrasi” gibi kavramların sadece başka ülkelerin içişlerine müdahale için işe yarayan kullanışlı araçlar olduğunu Uluslararası İlişkiler Bilimi bize sayısız örnekleriyle öğretiyor.
Türk-Alman ilişkilerinde demokrasi ve insan hakları meselesinin nasıl bir rol oynadığını ve Berlin’in bu konudaki karnesini bu köşede daha önceki bir yazıda etraflıca ele almıştım.
Bu durumda, eğer gerekçe basın özgürlüğü ve insan hakları değilse, Merkel’in Deniz Yücel meselesini bu kadar önemsemesinin nedeni nedir?
Çünkü ülkesindeki muhalefet partileri ve Türkiye düşmanı lobi “Türkiye gibi bir ülkeden bir gazeteciyi bile kurtaramadınız” diye Alman hükûmetine ve özellikle Merkel’e ağır eleştirilerde bulunuyor. Deniz Yücel’in aynı zamanda Alman vatandaşı da olması nedeniyle, bu konu artık Almanya için bir prestij meselesine dönüştürüldü ve Yücel ile birlikte Türkiye’de tutuklu diğer Alman vatandaşlarının serbest bırakılması için Berlin’in bütün gücünü kullanması isteniyor.
Bu mesele Almanya için ayrıca başka nedenlerden dolayı da bir prestij meselesi hâline geldi. Zira Deniz Yücel gibi, Almanya’da yaşayan Türkiye karşıtı diaspora mensupları bu ülkenin Türkiye politikasında önemli bir rol oynuyorlar. Bunların Türkiye’ye karşı yürüttükleri karalama kampanyası ve PKK ile kurdukları ilişki Alman devletinin bilgisi ve isteği doğrultusunda yürütüldüğü için, Almanya’nın Türkiye politikasının araçları olarak kullanılan bu Türkiye karşıtı lobi mensuplarının Ankara karşısındaki güvenlikleri de Berlin tarafından sağlanıyor.
İşte bu noktada, yukarıda sorduğumuz ikinci soruya dönelim. Almanya, Merkel’in bu kadar çok istemesine rağmen Deniz Yücel’i neden kurtaramıyor?
Aslında Berlin’in bu konuda ciddi bir şaşkınlık yaşadığını ifade etmek gerekir. Zira geçmişte Almanya’nın Türkiye politikasının figüranları Türkiye’ye karşı her türlü yıpratıcı faaliyetleri yapmalarına rağmen Alman devletinin koruma zırhı altında Türkiye dahil bütün bölgede serbestçe dolaşabiliyorlardı. Berlin ile arasını bozmak istemeyen Ankara’nın, PKK başta olmak üzere Türkiye’nin güvenliği ve istikrarına karşı faaliyet yürüten bu kimselere karşı bir yaptırım uygulaması pek mümkün olmadığı için bu koruma zırhı işe yarıyordu.
Ancak son dönemde Ankara’nın, Almanya ile ilişkilerin bozulmasını da göze alarak bu konuda adımlar atması ve Alman vatandaşı olmalarına bakmadan Türkiye’nin güvenliği aleyhine çalışan, terör örgütleriyle iş birliği içerisinde olan ve ülkemizin istikrarına kasteden bütün herkese karşı hukuksal yaptırımlarda bulunması Berlin’i hiç alışık olmadığı bir politikayla karşı karşıya bıraktı.
Merkel’in “elimizden geleni yapıyoruz, fakat başarılı olamıyoruz” ifadeleri “artık Türkiye’ye söz geçiremiyoruz” anlamına geliyor.
Zira Ankara artık Almanya ve diğer Batılı ülkelerin NATO çatısı altında müttefik olmalarına rağmen Türkiye’nin güvenliği aleyhine faaliyette bulunmalarına, terör örgütlerine destek veren bir tutum içerisinde olmalarına son vermek istiyor. Bu konuda attığı adımlar bu ülkeleri çok rahatsız ediyor belki, ancak PKK ve FETÖ örgütlerine karşı mücadelenin başarılı olması başka türlü mümkün değil.
Bu örgütlerle mücadele, onların Almanya ve diğer ülkelerdeki uzantılarıyla da mücadele anlamına geliyor.
Merkel istese de böyle, istemese de.
[Türkiye Gazetesi, 30 Ağustos 2017].