1. “AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu” başlıklı raporda öne çıkan ifadeler nelerdir? Komisyon ve Yüksek Temsilci tarafından Mart 2021’de sunulan ortak raporu temel alarak ve güncelleyerek oluşturulan ve AB-Türkiye ilişkilerinin durumuna ilişkin stratejik ve ileriye dönük ilerlemeyi amaçlayan bu raporun, 2021’de ele alınan konuları ve ilerleme şeklini esas aldığını söyleyebiliriz. Doğu Akdeniz’de gerilimin azaltılması ihtiyacı, Kıbrıs meselesi, Türkiye’deki insan hakları ve hukukun üstünlüğü durumu gibi 2021’de bahsi geçen konuların yanı sıra; Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşına, NATO genişlemesine ve özellikle Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırılarından bu yana bölgesel ve dış politika konularında tutumuna ilişkin yeni başlıkların rapor kapsamına ilave edildiği görülmektedir. Bunlara ek olarak ilgili raporda özellikle dış politika konularında AB ve Türkiye’nin ayrıştığı konuların altı çizilmiştir. AB’nin Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik çıkarı bulunduğunu ve bölgesel istikrarı korumak ve ölçeklenebilir ancak geri döndürülebilir kısıtlayıcı önlemler yoluyla Birliğin ve üye devletlerin çıkarlarını savunmak için elindeki araçları ve seçenekleri kullanma kararlılığı raporda yinelenmiştir. 2. Söz konusu raporda vurgulanan zorluklar ve fırsatlar nelerdir? Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut durumu etkileyen faktörler nelerdir? Doğu Akdeniz, Kıbrıs meselesi, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine yönelik tutumu, Türkiye’nin AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımları uygulamaması, Suriye rejimi ile üst düzey temasların gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin Hamas ile ilgili söylemleri, Libya politikası gibi Türkiye’nin Birlik ile uyuşmayan dış politika yaklaşımları zorlukların başında gelmektedir. Özellikle bu dış politika meselelerinde taraflardan biri AB üyesi devlet ise bu konunun Türkiye-AB ilişkilerine olumsuz yansımaları olmaktadır. Bu bağlamda Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin desteklediği Kıbrıs’ta iki devletli çözüm konusu Türkiye-AB ilişkileri açısından başlıca zorluklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zorlukların kaynaklarından birisi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs sorunu çözülmeden tüm adayı temsilen üye yapılması neticesinde ortaya çıkan ve bu raporda da yansımalarını gördüğümüz konulardır. Bu durum Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinde bazı fasılların açılamamasına sebep olduğu gibi raporda da belirtilen AB-NATO ilişkilerinin geliştirilmesi noktasında tıkanmalara sebep olmaktadır. Türkiye’nin AB savunma inisiyatiflerinde yer alamaması da yine bunun bir sonucudur. Ancak raporda bu konunun Stratejik Pusula içerisinde Türkiye ile iş birliği penceresinde belli koşullarda açıldığı ancak Türkiye’nin beklentilerinden olan Avrupa Savunma Ajansı ve AB Savunma Sanayii ile ortak iş birliği ve doğrudan/dolaylı silah ambargolarının kaldırılması mevzularına ise değinilmediği görülmektedir. Fırsatlara gelince özellikle Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte bu değişen güvenlik ortamı neticesinde AB’nin güvenlik çevresini yeniden gözden geçirme gerekliliği rapora yansımıştır. Bu savaş neticesinde ortaya çıkan enerji ve gıda güvenliği gibi meseleler mevcuttur. Bu konularda Türkiye’nin oynadığı ve oynayabileceği önemli rollere ve sunabileceği katkılara değinilmektedir. Raporda katılım müzakerelerinin yeniden başlatılması, Gümrük Birliği’nin hızla modernizasyonu ve vize serbestleşmesi gibi Türkiye’nin ilerleme beklediği alanların daha önce mutabakata varılan koşullara, kriterlere ve karar alma prosedürlerine tabi olmaya devam ettiği belirtilmektedir. 3. Raporda belirtilen ekonomik ve ticari ilişkilerdeki gelişmeler nelerdir? Türkiye ile AB arasındaki ticarette hangi trendleri gözlemliyorsunuz? Gümrük Birliği’nin Türkiye tarafından tam anlamıyla uygulanması konusunda Türkiye ile AB arasında yapıcı angajman olduğu belirtilmektedir. Ticaretin önündeki gümrük vergilerinin ve ek vergilerin kaldırılmasına yönelik Türkiye’nin çalışmalardan bahsedilmektedir. AB üyesi olmadan AB ile Gümrük Birliği olan Türkiye uzun zamandır Gümrük Birliği’nin güncellenmesini istemektedir. Raporda 2022’de üçüncü ülkelerden gelen 500 ürün grubuna ortak gümrük Tarifesine aykırı olarak uyguladığı ek vergileri Türkiye’nin kaldırdığı ifade edilmektedir. Ancak bu mevzu Türkiye açısından AB ile Gümrük Birliği güncellemesi içinde değiştirilmesi gereken bir konudur çünkü üçüncü ülkelerin ürünleri Türkiye AB ile ortak gümrük içinde olduğundan AB ile serbest ticaret anlaşması yapan ülkelerin malları Türkiye’ye gümrüksüz girerken Türkiye Birlik üyesi olmadığından bu üçüncü ülkelerle ayrıca serbest ticaret anlaşması yapmak zorunda kalmakta ve genellikle üçüncü ülkeler zaten gümrüksüz Türkiye’ye mallarını sattığı için buna yanaşmamakta ve Türkiye bu ülkelere kendi malını satarken gümrüğe tabi tutulmaktadır. Bu da Türkiye açısından ticari olarak olumsuz bir durum oluşturmaktadır. Raporda Gümrük Birliği mevzusu dışında önümüzdeki aylarda tarım, bilim, araştırma, teknoloji ve inovasyon konularında daha fazla diyalog planlandığı yazılmaktadır. İklim, sağlık, ulaşım ve enerji gibi pek çok sektörel alanda gerçekleştirilecek bu üst düzey diyaloglar Türkiye ile AB arasında ekonomik ve ticari iş birliği geliştirilmesine katkıda bulunabilir. İş insanlarını da yakından ilgilendiren ticaretin önündeki engellerden biri olan vize sorunu ile ilgili olarak raporda; AB Komisyonunun, Avrupa Konseyi ile birlikte kalan koşulların karşılanması için Türkiye’ye teknik yardım sunmaya devam ettiği ifade edilmiştir. AB vizesinin kaldırılması mevzusu 72 kritere bağlanmıştır. Bu kriterlerden ise sadece 6 kriter tamamlanmayı beklemektedir. 4. Türkiye-AB ilişkilerindeki en büyük politika öncelikleriniz ve raporda belirtilen konulara yönelik çözüm önerileriniz nelerdir? Bu rapor Mart 2021’de sunulan ortak raporu temel almaktadır. 2021’de AB’nin Türkiye ile ilişki şekli, üyelik müzakere sürecini bir kenara bırakan “ilerici, orantılı ve tersine çevrilebilir” yeni Türkiye angajmanı olarak ele alınmaktaydı. Bu angajman çerçevesine olumlu gündem oturtulmaya çalışılmış ve ilgili dönemde gerginleşen ilişkilerin iyileştirilmesi için ilk adım olarak kullanılma amacı taşımıştır. Ancak AB tarafından sağlanan güvenilir bir üyelik perspektifiyle katılım müzakerelerine geri dönüşün ilişkilerde işe yaramasının bu “ilerici, orantılı ve tersine çevrilebilir olumlu” gündeme kıyasla olumlu sonuç vermesi daha olasıdır. Diğer bir deyişle tam üyelik perspektifinin motivasyon etkisi daha büyüktür. Zaten bu argümanın ortaya atıldığı süreçten günümüze dek Türkiye-AB ilişkilerine baktığımızda “ilerici, orantılı ve tersine çevrilebilir” angajmanın ilişkilerin seyrine katkısı olmadığı görülmektedir. 5. Siyasi, ekonomik ve ticari alanlarda iş birliğini güçlendirmek adına Türkiye ve AB’nin atması gereken adımlar nelerdir? Türkiye anayasa değişikliklerini ve uyum paketlerini yani siyasi ve ekonomik reformları güvenilir bir tam üyelik perspektifi sağlandığı dönemde gerçekleştirmiştir. Bu perspektif olmadığı sürece Türkiye’den hem reform konusunda hem de Türkiye-AB arasında dış politikada uyum beklemek pek de gerçekçi bir beklenti değildir. Tam üyelik perspektifinin bu bağlamda motivasyon etkisi daha büyüktür. 6 Şubat depremleri sonrası Türkiye-AB ilişkilerinde yakalanan ivmenin olumlu bir şekilde ilerletilme isteği bulunduğunu ve bunun sürdürülebilir olması için çeşitli konularda üst düzey diyalogların sürdürülebilir şekilde olmasının ve söz konusu diyalogların belli koşullara bağlanmaması gerektiğini söylemek mümkündür. Daha önce raporda da belirtildiği gibi AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri sonrasında 2019’da belirli alanlardaki üst düzey diyalog toplantılarını askıya almaya karar vermiştir. Bu alanlarda ekonomi, enerji ve ulaştırma konularında üst düzey siyasi diyalog veya üst düzey sektörel diyaloglar gerçekleştirilememesi ne Türkiye ile Birlik arasındaki mevcut sorunların çözümüne katkı sağlamış ne de söz konusu alanlarda hem AB üyelerine hem de Türkiye’ye kazan-kazan durumu sağlayacak politikaların üretilmesine olanak sağlamıştır. Raporda hızla gelişen küresel bağlamda; AB’nin yeşil ve dijital dönüşümleri, dayanıklı tedarik zincirlerine duyulan ihtiyaçla birleştiğinde ticari konularda ilerlemenin Türkiye ile Birliğin ortak çıkarı olduğu ifade edilmektedir. Mevcut Gümrük Birliği’nin sınırları göz önüne alındığında, yalnızca etkili bir anlaşmazlık çözümü mekanizması ve güvenceler de dahil olmak üzere kapsamlı modernizasyonun, Türkiye-AB ekonomik ilişkisinin tüm potansiyelinden yararlanılmasına olanak sağlayacağına vurgu yapılmaktadır. Daha maliyetli olacak bu negatif yaklaşım yerine pozitif yaklaşım her iki taraf için de kazanım sağlayacaktır. Hem çıkarlar hem de değerler üzerine katkı sunması daha muhtemel yapıcı angajman ve üyelik sürecini canlandıracak adımlar önem arz etmektedir. AB raporunda da bu pozitif gündem dile getirilmektedir. Ancak AB’nin sadece kendi üye devletleri perspektifinden olayları tek taraflı değerlendirmesi ve Türkiye-AB ilişkilerinin gelişimini de bu koşullara bağlaması bu sürecin istenilen şekilde her iki tarafa da kısa sürede olumlu yansımaları olacak bir şekilde gerçekleşmesine halen engel teşkil etmektedir.
"AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu" Raporu
“AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu” başlıklı raporda öne çıkan ifadeler nelerdir? Söz konusu raporda vurgulanan zorluklar ve fırsatlar nelerdir? Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut durumu etkileyen faktörler nelerdir? Raporda belirtilen ekonomik ve ticari ilişkilerdeki gelişmeler nelerdir? Türkiye ile AB arasındaki ticarette hangi trendleri gözlemliyorsunuz? Türkiye-AB ilişkilerindeki en büyük politika öncelikleriniz ve raporda belirtilen konulara yönelik çözüm önerileriniz nelerdir? Siyasi, ekonomik ve ticari alanlarda iş birliğini güçlendirmek adına Türkiye ve AB’nin atması gereken adımlar nelerdir?
Paylaş
Etiketler »
İlgili Yazılar