Avrupa Komisyonu GeniÅŸleme Genel MüdürlüÄŸü’nün 6 Kasım’da yayınladığı Ä°lerleme Raporu Türkiye-AB iliÅŸkilerini tekrar gündemimize taşıdı. Raporda hem olumlu geliÅŸmelerin hem de karşılanmayan beklentilerin altı çiziliyor ve Türkiye’ye bazı eleÅŸtiriler yöneltiliyor. Raporla ilgili tartışmalarda eleÅŸtiriler ve talepler olduÄŸu için Türkiye’de AB karşıtlığı, Avrupa’da ise reformlar yavaÅŸladığı ve beklentilerin de yerine getirilemeyeceÄŸi bahanesiyle Türkiye karşıtlığı daha çok ön plana çıkıyor. Avrupa’da Türkiye karşıtı kesimler sadece raporda belirtilen eksikliklerin deÄŸil Avrupa ile Türkiye arasında derin bir kültürel farklılık olduÄŸu görüÅŸünün arkasına sığınıyor. Bu söyleme açıklık getirilmesi ve eleÅŸtirel bir cevap verilmesi gerekiyor.
Avrupa tarihi, ‘öteki’ ile ortak bir toplumsal hayatı paylaÅŸma tecrübesi konusunda sorunlarla doludur. Farklı dil, din ve ırklarla ortak ve birlikte hayat sürme konusunda Avrupa’nın zengin bir deneyimi olmadığı ortada. Bu nedenle Avrupa’da farklı ve yabancı olanlara, topluma sonradan eklemlenenlere kuÅŸku ile bakılmıştır. Avrupa tarihi bu açıdan bakıldığında büyük trajedilere de sahne olmuÅŸtur. 20. y.y’ın ikinci yarısından itibaren Avrupa’nın sosyal, demografik ve dini yapısını deÄŸiÅŸtiren yeni gruplar da Batı toplumlarına eklemlenmeye baÅŸladı. Renkleri, dilleri ve dinleri farklı olan bu gruplar arasında en görünür olan Müslümanlar, Avrupa’nın yeni ‘ötekileri’ oldu. Bunun yanı sıra nüfusunun büyük çoÄŸunluÄŸu Müslüman olan Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinin baÅŸlaması, Avrupa’da bazı çevreleri tedirgin etti. Kültürel fark kuÅŸku sebebi AB deÄŸerleri ile Türk halkının inanç ve gelenekleri arasında doku uyuÅŸmazlığı olduÄŸunu savunan bir kesim Türkiye’nin üyeliÄŸine karşı çıkmakta, kamuoyunu da etkilemeye çalışmaktadır. Avrupa’da, Türkiye’nin üyeliÄŸine kuÅŸku ile bakanlar veya tamamen karşı çıkanların öne sürdüÄŸü itiraz nedenlerine bakıldığında karşımıza bazı korkular, önyargılar ve tehdit algıları çıkıyor. Türkiye’nin AB üyeliÄŸine karşı kamuoyu oluÅŸturmaya çalışanların her platformda dile getirdiÄŸi noktalar arasında Türkiye’nin nüfus büyüklüÄŸü, hızlı nüfus artışı, genç nüfusun oransal yüksekliÄŸi, iÅŸsizlik, geleneksel ve kültürel kimlik farklılıkları, Müslümanlık faktörü ve Türkiye’nin Batı uygarlığının bir üyesi olmadığı gibi konuları saymak mümkün. Özellikle Fransa ve Hollanda, AB Anayasası’na hayır dedikten sonra Türkiye aleyhtarı olanlar seslerini yükselttiler. Fransızlar ve Hollandalıların Türkiye üye olmasın diye söz konusu anayasaya hayır dedikleri bile iddia ediliyor. Bunda kısmi doÄŸruluk payı olmakla beraber bu iki milletin tüm kesimleri ile Türkiye karşıtlığı yaptığını iddia etmek mümkün deÄŸil. AB’de Türkiye karşıtlarının zaman zaman kültürel ve dini kimlik uyuÅŸmazlığını öne sürdükleri ve bu fikrin, halkın bir kısmı tarafından paylaşıldığı görülmektedir. ÖrneÄŸin Le Figaro gazetesi için yapılan bir kamuoyu araÅŸtırmasına göre Fransızların yüzde 56’sı Ä°slam ülkesi olarak gördükleri Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı. ‘Ä°slam ırmağı laikliÄŸin yatağı’ Dönemin Fransa BaÅŸbakan’ı Jean-Pierre Raffarin ise Türkiye’nin kültürel kimliÄŸine karşı açık bir duruÅŸ sergilemiÅŸ ve ‘Ä°slam ırmağının laikliÄŸin nehir yatağına akmTürk Ä°slamı'na AB Vizesi
Avrupa Komisyonu GeniÅŸleme Genel MüdürlüÄŸü’nün 6 Kasım’da yayınladığı Ä°lerleme Raporu Türkiye-AB iliÅŸkilerini tekrar gündemimize taşıdı. Raporda hem olumlu geliÅŸmelerin hem de karşılanmayan beklentilerin altı çiziliyor ve Türkiye’ye bazı eleÅŸtiriler yöneltiliyor. Raporla ilgili tartışmalarda eleÅŸtiriler ve talepler olduÄŸu için Türkiye’de AB karşıtlığı, Avrupa’da ise reformlar yavaÅŸladığı ve beklentilerin de yerine getirilemeyeceÄŸi bahanesiyle Türkiye karşıtlığı daha çok ön plana çıkıyor. Avrupa’da Türkiye karşıtı kesimler sadece raporda belirtilen eksikliklerin deÄŸil Avrupa ile Türkiye arasında derin bir kültürel farklılık olduÄŸu görüÅŸünün arkasına sığınıyor. Bu söyleme açıklık getirilmesi ve eleÅŸtirel bir cevap verilmesi gerekiyor.