Otobüslerle farklı şehirlerden İstanbul’a gelen vatandaşlar, şehrin farklı köşelerinden çeşitli ulaşım araçlarıyla Yenikapı’ya akın eden İstanbullular… Her birinin ellerinde bayraklar, dillerinde marşlar, dudaklarında şehitler için Fatihalar… Platformda Reis-i Cumhur Erdoğan ve iktidarıyla, muhalefetiyle siyasiler, halka namlu çevirmeyip selam duran komutanlar… Zaferin haklı coşkusu ve gururu, vatanı için canını feda eden, yaralanan ve sokaklara çıkanlara duyulan minnet, yiten canlara duyulan özlem ve üzüntü, yaralılara dilenen şifalar…
Hepsi ve daha fazlası “Yenikapı ruhu”nu oluşturan beraberliğin, dayanışmanın, coşku ve gururun bir parçası. Ancak Yenikapı ruhu bütün bu duygu yoğunluğunun yanında somut bir gerçeğe de denk geliyor; “milli güvenlik ve çıkarlar söz konusu olduğunda, milli beraberlik içerisinde hareket etmek.” Hemen her Türk vatandaşı tarafından çok evvelden beri arzulanan ancak siyaset, bürokrasi ve sivil toplumun bir kısmı tarafından sürekli ertelenen bu talebi artık görmezden gelmek mümkün değil. Türk vatandaşları 15 Temmuz gecesi doğrudan, aracısız ve vasıtasız bir şekilde ülke yönetimine el koydu; milli beraberlik taleplerine kulak asılmayan insanlar, taleplerine kulak asmayan siyasetçiler, bürokratlar, iş adamları, akademisyenler, sanatçılar ve diğerleri dahil olmak üzere herkesin geleceğini kurtardı. Bu şartlar altında eskiden olduğu gibi çeşitli kişisel, siyasi ve zümrevi çıkarları milli çıkar ve güvenliğin önüne almak mümkün değildir. Milli beraberliğin sağlanması, ülke çıkarlarının korunması, ülke güvenliğiyle alakalı konuların günlük siyasetin malzemesi yapılmaması Türkiye’de siyasetin yeni zemini haline gelmiştir. Yenikapı ruhu bu zeminin adıdır. Yenikapı Öncesi Siyaset
Maalesef 15 Temmuz öncesinde Erdoğan karşıtlığı muhalefet için siyasetin yegane zemini haline gelmişti. Ülke gündemine gelen herhangi bir siyasi mesele, yatırım, tartışma, icraat ya da politikada muhalefetin temel odak noktası ne temsil ettiği kitlenin kimliği ne de gündemdeki meselenin getiri ve götürüleri oldu. Milli güvenlik politikalarından yeni anayasaya, terörle mücadeleden sıradan basit ve teknik konulara kadar geniş bir yelpazedeki ülke gündemine yaklaşımda muhalefetin tavrını şekillendiren temel saik Erdoğan karşıtlığı haline gelmişti.
Erdoğan karşıtlığının siyasetin zemini haline nasıl geldiğini görmek için 2015 yılından bu yana yaşanan bazı gelişmelere bakmak lazım. 7 Haziran 2015 seçim süreci kampanyasından seçim sonrasındaki koalisyon tartışmalarına kadar muhalefet Erdoğan karşıtlığıyla şekillendi. Aynı yılın 1 Kasım’ında yapılan ikinci seçimlerden sonra AK Parti tek başına iktidarı yeniden kazanınca yeni anayasa ve yönetim sistemi tartışmaları gündeme geldi. Ancak muhalefet partileri Erdoğan’ın tabii lideri olduğu bir AK Parti ile anayasa yapılmayacağını ve Erdoğan’ın başkan olduğu bir başkanlık sisteminin tartışmaya dahi açılmayacağını yekten söyleyerek, ülkenin geleceğini etkileyecek hayat memat meselelerinde yegane çıkış noktalarının Erdoğan karşıtlığı olduğunu bir kez daha ortaya koydular.
Erdoğan karşıtı cephe o kadar genişti ve Erdoğan karşıtlığı o kadar konforluydu ki; Kemalist CHP, milliyetçi MHP ve ayrılıkçı HDP, 15 Temmuz darbe girişimini planlayan FETÖ ile aynı çizgide hizalanmaktan hiç çekinmediler. FETÖ’nün 17-25 Aralık’ta piyasaya sürdüğü montajlı tapeleri Kılıçdaroğlu grup toplantısında kürsüden dinletiyor, MHP 17-25 Aralık girişimini takip eden 30 Mart yerel seçimlerinde siyasal reklamlarının hepsini daha önce hemen hemen hiç tercih etmediği Zaman gazetesine veriyor ve dönemin Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı HDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Gülten Kışanak’ı makamında ziyaret ederek dayanışma mesajları veriyordu.
Ancak 15 Temmuz darbe girişimini yerle yeksan eden milli irade bu kısır siyaset zeminini de kaldırıp attı ve milli beraberliği Türkiye’de siyasetin yeni zemini olarak ilan etti. 15 Temmuz’dan sonra siyasetçiler zaman zaman eski alışkanlıklarına dönmek isteseler bile Yenikapı ruhu olarak isimlendirilen “milli güvenlik ve çıkar için milli beraberlik” formülü buna izin vermeyecektir.
Siyasetin Yeni Zemini: Yenikapı Ruhu
Yenikapı ruhuyla birlikte artık Türkiye’de sivil siyasete karşı vesayet odakları ile işbirliği yapma dönemi kapanmıştır. Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminin milli iradece püskürtülmesi, Erdoğan liderliğindeki AK Parti siyasetinin dillendirdiği fakat diğer aktörlerin varlığını kabule yanaşmadıkları bürokratik vesayetin üzerindeki perdeyi kaldırmıştır. Perde kalkıp hakikat ayan beyan ortaya çıkınca, muhalefetin kuvvetler ayrılığı ilkesini istismar ederek bürokratik vesayetin arkasına saklanması da artık mümkün olmayacaktır. Bugün yargı veya ordudaki FETÖ’cü yapılanmayı inkar edenler, FETÖ’cü veya bir başka vesayet odağının siyasete kumpas kurmasına zemin hazırlayanlar, menşei gayrı sahih montajlı tapelerden oy devşirmeye kalkanlar, 15 Temmuz gecesi tankların önüne dikilen milli iradeyi karşısında bulur.
Türkiye’de muhalefet çoğu zaman Batılı egemenlerle söylem birliği yaparak hatta meşhur ifadesiyle söylersek, “Türkiye’yi yabancılara şikayet ederek” içeride siyaset yaptığı zannındaydı. Yenikapı ruhu bu zannı da tamamen ortadan kaldırmıştır. Bugün Türk milleti nezdinde muhalefetin sırt yaslama konforundan bir türlü vazgeçemediği Batılı egemenlerin özellikle ABD’nin, 15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısı olduğu yönünde yaygın bir kanaat var. ABD karşıtlığı tam da bu nedenle hızlı bir şekilde yükseliyor. Bu kanaatin yanında ABD’nin ve birçok Avrupalı devletin darbe girişimini doğrudan desteklemeseler de darbenin başarılı olma ihtimalinden çok da rahatsız olmayacakları verdikleri tepkilerle ortaya çıktı. “Türkiye’nin darbe girişiminden sonra İslamcılaştığı, darbeyi püskürten kitlelerin tekbir getirerek sokaklarda kafa kestiği” hezeyanları, bu süreçte Batılı basın-yayın organlarında sık sık boy gösterdi. Yenikapı Mitingi’ne katılıp Batı basınının kafa kestiğini iddia ettiği insanların darbe karşıtı direnişine birinci elden iştirak eden liderlerin, bu aşamadan sonra Batı basını ile söylem birliği yapıp “Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığı, Türkiye’nin otoriterleştiği hatta bir diktatörlük olduğu” iddiaları ile siyaset yapmaya devam etmesi, kendi kendileriyle çelişmeleri anlamına gelecektir. Dolayısı ile Yenikapı sonrası Türk siyasetinde ülke meselelerinde yabancıların tezviratlarının peşine takılmanın imkanı kalmamıştır. Yenikapı ile birlikte terörle mücadelede milli duruşun dışında bir başka seçenek de kalmamıştır. Artık ne Erdoğan karşıtlığı adına HDP sevimli gösterilebilir ne terörle mücadelede hak ihlali yapılıyor kuşkusu yaratılabilir ne de MİT tırları üzerinden hükümet DAEŞ’e yardım etmekle itham edilebilir. 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğraması ile yeniden başlayan terör dalgası FETÖ, PKK ve DAEŞ’in Türkiye karşıtı cephede nasıl birleştiklerini bir kez daha göstermiştir. Bu örgütlerle mücadelede en ufak bir zafiyet oluşturma ihtimali olan bir tutum içerisine girmek, farklı söylemlerle terörle mücadele hedefine zarar vermek, planlı veya plansız teröristlerin değirmenine su taşıyacak açıklamalar yapmak, Türkiye karşıtı terör ve darbe çetesi ile işbirliği yapmak anlamına gelecektir. Yenikapı sonrası hiçbir siyasi aktör bu maliyeti yüklenmek istemeyecektir.
Darbeyi Engelleyen En Önemli Aktör: Erdoğan
Son olarak Yenikapı sonrası bir diğer mutabakat, kurumların ve kişilerin saygınlığı üzerinde oluşmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi kendine birinci hedef olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı seçmiştir. Bu girişim darbecilerin hayallerindeki Türkiye manzarasına Erdoğan hayattayken ulaşamayacaklarını göstermiştir. Erdoğan hem kişisel liderliği hem de temsil ettiği siyaset ile darbecilerin baş düşmanı ve tabii ki darbeyi engelleyen en önemli aktördür. Darbeye boyun eğmeyen de, insanları sokağa çağıran da, 28 gün boyunca vatan nöbeti tutmalarını isteyen de, darbe sonrası devletin yeniden organizasyonunu üstlenen de ve tabii ki Yenikapı’da iktidarı, muhalefeti ile siyaseti ve askeri, yargısı ile bürokrasiyi yanına alıp beraberlik görüntüsü veren de Erdoğan’dır. Erdoğan’ın görevine dair çizdiği “terleyen Cumhurbaşkanı” vizyonuna, darbe girişimi esnasında bombalanan milletin evi Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, bir lider olarak Erdoğan’ın kendisine ve kurum olarak seçilmiş Cumhurbaşkanlığına saldırmak darbecilerin metodu olarak kayıtlara geçmiştir. Yenikapı ruhunun bir parçası olan liderlerin darbecilerle metot ortaklığı yapmaları düşünülemez!
[Kriter, 1 Eylül 2016].