Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşması uluslararası politikanın son dönemde çok konuşulan meselelerinden birisi. Özellikle Batılı ülkeler, Ankara ile Moskova arasındaki yakınlaşmadan rahatsızlıklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Kendi izledikleri politikalarla Türkiye’yi Rusya’ya ittiklerini görmezden gelerek bunu yapmaları ise başka bir konu...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında son bir yılda gerçekleşen temasların sıklığı, Türkiye’nin Rusya’dan satın almaya karar verdiği S-400 hava savunma sistemi ve iki ülke arasındaki Türk Akımı gibi büyük ekonomik projeler Ankara ile Moskova arasındaki yakınlaşmanın göstergeleri olarak karşımıza çıkıyor.
Bunlara ek olarak Türkiye’nin Suriye sorununa çözüm konusunda ABD ile değil de Rusya ve İran ile ortak hareket etmesi de Batı’da, Türkiye’nin geleneksel ittifak çizgisinden uzaklaşıp Rusya tarafına kaydığının işareti olarak okunuyor. Ankara’nın Suriye konusunda uzun süre ortak hareket etmek için beklediği Washington’un, bir yandan Türkiye’yi “eğit-donat” gibi programlarla oyalayıp sorunun çözümü konusunda hiçbir adım atmazken diğer taraftan PYD/PKK’nın Suriye sınır bölgesinin tamamını kontrol etmesine destek verdiği gerçeği de bu yorumlar yapılırken unutuluyor kuşkusuz.
Rusya’nın 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Türkiye’ye tam desteğini açıklaması ve FETÖ örgütüne karşı Ankara ile sıkı bir iş birliği içerisinde olması da Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının önemli motivasyonları arasında yer alır. ABD ve Almanya gibi Batılı “müttefiklerinin” FETÖ’ye destek verdikleri bir dönemde Rusya, bu örgütün oluşturduğu tehdit konusunda Türkiye’nin güvenebileceği az sayıda ülkeden biri olmuştur.
Türkiye’nin anayasal düzenine açık bir saldırıya kalkışan FETÖ’nün merkezinin ABD’de olması ve bu ülkedeki bazı kesimler tarafından Türkiye siyasetini dizayn etmek yönünde bir baskı aracı olarak kullanılması bu örgüte karşı mücadelede Rusya desteğini Ankara için çok değerli kılıyor.
Ancak Rusya’nın FETÖ konusunda Türkiye’ye verdiği destek ve iki ülke arasında son dönemde söz konusu olan yakınlaşma Ankara ile Moskova arasında ciddi sorunların olmadığı anlamına gelmiyor.
ABD’de devam eden “başkanlık seçimlerini Rusya’nın manipüle ettiğine dair soruşturma süreci” gösteriyor ki, Türkiye’nin, ABD gibi dünyanın en güçlü devletindeki seçim süreçlerini bile manipüle eden Rusya karşısında çok dikkatli olması gerekiyor.
Özellikle sosyal, yazılı ve görsel medya üzerinden başka ülkelerdeki politik süreçlere müdahale konusunda ciddi tecrübeleri olan Rusya konusunda temkini elden bırakmamak gerekir. Zira, her iki ülkenin “dostluğunu” arzu eden bazı kesimler çok istese de, devletler arasındaki ilişkiler “güven” değil “çıkarlar” üzerinden şekilleniyor ve Moskova da Türkiye’ye yönelik politikasını şekillendirirken kendi çıkarlarını esas alan bir yaklaşımla hareket ediyor.
Rusya’nın PYD/PKK politikası Moskova’da hâkim olan bu çıkar eksenli yaklaşımın açık bir göstergesidir.
Türkiye ile bu kadar yakın bir ilişki kurduğu dönemde bile Moskova yönetimi, PKK/PYD konusunda Ankara’nın kaygılarını görmezden gelen ve Türkiye’ye karşı yeri ve zamanı geldiğinde bu örgütü bir baskı aracı olarak kullanabileceğini gösteren bir politika izliyor. PKK’yı bir terör örgütü olarak tanımlamaya yanaşmayan Rusya, bu örgütün Suriye kolu olan PYD/YPG ile de yakın bir ilişki kurmaktan vazgeçmiyor. Suriye’de desteklediği Baas yönetimi Deyr ez-Zor ve Fırat üzerindeki birçok noktada PYD’nin ana gövdesini oluşturduğu ABD destekli SDG ile karşı karşıya gelse de, Moskova yönetimi Afrin’de PYD’ye verdiği desteği sürdürüyor ve Soçi kentinde düzenleyeceğini duyurduğu Suriye Halkları Kongresi’ne Ankara’yı çok rahatsız edeceğini bile bile PYD’yi davet etmekte ısrar ediyor. Türkiye’nin tepkisinin Moskova’nın bu ısrarında bir değişikliğe yol açıp açmayacağı hâlâ belirsizliğini koruyor.
Afrin’de Rusya’nın desteği olmadan PYD’nin Türkiye destekli ÖSO güçlerine karşı dayanmasının mümkün olmadığını herkes bildiğine göre, Moskova’nın bu örgüte yönelik desteği Ankara’da PKK’ya ve onun Akdeniz’e uzanan bir koridor açmasına destek olarak görülüyor. Bu da Türkiye-Rusya ilişkilerinin daha da yakınlaşmasını engelleyecektir.
PKK/PYD’nin Türkiye’nin güvenliği açısından nasıl bir tehdit olduğu düşünüldüğünde, Moskova’nın bu örgüte yönelik politikası Türkiye-Rusya ilişkilerinin ne yönde gelişeceği konusunda en önemli belirleyici olacak gibi görünüyor.
[Türkiye, 8 Kasım 2017]