- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ziyaretinin amaçları nelerdir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Temmuz’daki Tahran ziyaretinin iki amacı bulunmaktaydı. Ziyaretin birinci amacı Türkiye-İran ilişkilerinde önemli bir mekanizma olan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin (YDİK) yedinci toplantısına katılmaktı. Bu toplantı vesilesiyle iki ülke ilişkilerinde öne çıkan konu başlıklarını İranlı yetkililerle görüşmekti. İki ülke arasında YDİK 2014’te tesis edilmiş ve ilk toplantı aynı yılda gerçekleşmişti. Konseyin son toplantısı ise 2020’de çevrim içi düzenlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son ziyaretinde YDİK toplantısı da gerçekleştirilerek birçok iş birliği anlaşması imzalandı.
Ziyaretin ikinci amacı ise İran ve Rusya devlet başkanlarının katılımıyla Suriye konulu liderler zirvesini gerçekleştirmekti. Astana sürecinin bir parçası olan liderler zirvesi Suriye’de siyasal çözüm için atılması gereken adımların görüşüldüğü bir toplantı oldu.
- Ziyaretin önemine ve sonucuna dair neler söylenebilir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tahran ziyareti zamanlama açısından oldukça kritikti. Öncelikle bu ziyaret Türk ordusunun Suriye’deki terör unsurlarına yönelik gerçekleştirmeyi planladığı operasyonun konuşulduğu bir zamana denk geldi. Zirvede konuşulan konuların çeşitliliği ve önemi ziyaretin de önemini gösterdi. Suriye’de terör örgütleriyle mücadelenin yanı sıra siyasal çözüme ulaşmak için kurulan Anayasa Komitesinin çalışmalarına ağırlık verilmesi, çevre ülkelere iltica eden Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesi, İdlib’deki son durum ve ABD’nin bölgedeki varlığı gibi önemli konular da masaya yatırıldı.
Öncelikle uluslararası sistemde yaşanan kırılmalar ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi gelişmeler karşısında Ortadoğu’da diplomatik zemini ve siyasi çözüm iradesini korumak önemli bir başarı sayılabilir. Ayrıca Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ile Suriye’deki terör gruplarına karşı mücadelede ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. İran ve Rusya’dan terörle mücadeleye dair pozitif mesajların gelmesi de Türkiye için olumlu bir gelişme sayılabilir. Ancak Rusya ve İran, Türkiye’nin operasyonuna net bir şekilde yeşil ışık yakmamıştır. Zira teröristlerden bahsederken PKK, YPG ve PYD ifadelerini kullanmamıştır. Fakat hatırlanmalıdır ki daha önceki sınır operasyonlarında da Rusya ve İran benzer bir tutum takınmış ancak Türkiye yine de operasyonlarını gerçekleştirmiştir. Rusya ve İran’ın müphem tutumları Türkiye’nin değerlendirmesi gereken bir fırsattır. Zira iki ülke de operasyonun yapılmaması gerektiğine dair sert ifadeler kullanmamış, operasyon yapılırsa resmen engel olacaklarını söylememiş ve Türkiye’yi karşılarına almamıştır.
- Türkiye-İran ilişkilerinde güncel konu başlıkları nelerdir?
İki ülke arasındaki en önemli konu başlığı Suriye’dir. İran ve Rusya, iç savaşın başından itibaren Esed rejimine destek verirken Türkiye ise muhalifleri desteklemiştir. Bugün gelinen noktada 2017’nin başından beri süregelen bir ateşkes söz konusudur. Fakat ateşkesin kalıcı siyasi çözüme evrilmesi için atılması gereken adımlar vardır. Bunların en önemlisi ise Suriye’de faaliyet gösteren terör örgütlerinin yok edilmesidir. Türkiye, terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG ile mücadele etmekte kararlıdır ve İran’dan da destek beklemektedir.
Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşme İran’ı son derece tedirgin etmiştir. İran, Türkiye ve İsrail arasındaki sorunların çözülmesini arzu etmiyor. Çünkü böyle bir durumda Ankara ve Tel Aviv’in ortak hareket ederek kendisine zarar vereceklerini düşünüyor. İran istihbaratı son zamanlarda Türkiye topraklarında İsrailli turist ve iş adamlarını hedef alarak hem İran içerisinde gerçekleşen suikastlara bir cevap vermeye çalışmış hem de Ankara-Tel Aviv normalleşme sürecini hedef almıştır. Ancak Türk istihbaratının yerinde ve zamanında müdahaleleriyle bu girişimler engellenmiştir. Fakat İran istihbaratının Türkiye topraklarında operasyon yapmaya çalışması şüphesiz Türk otoritelerin tepkisini çekmiş ve iki ülke ilişkilerinde gerginliğe sebep olmuştur.
Irak’ın kuzeyinde ve Süleymaniye bölgesinde de çeşitli PKK unsurları faaliyetlerini sürdürüyor. Bu bölgelerdeki PKK unsurlarının İran’dan destek aldığı iddiaları yoğun bir şekilde dillendiriliyor. Türkiye’nin Irak’taki terör karşıtı operasyonları da –tıpkı Suriye’de olduğu gibi– İran tarafından nüfuz alanına bir meydan okuma olarak telakki ediliyor. İran, Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonlarına hem kendisi hem de Bağdat hükümeti üzerindeki nüfuzu üzerinden karşı açıklamalarda bulunuyor.
Ankara-Tahran ilişkilerindeki bir diğer konu başlığı da Güney Kafkasya’dır. Karabağ’ın işgalden kurtarılmasının ardından Güney Kafkasya’da yeni bir denklem oluşmuştur. Nahçıvan ile Azerbaycan arasında açılması planlanan Zengezur Koridoru, Türkiye-Orta Asya hattında İran’ın uzun bir süredir süregelen tekel olma özelliğini yitirmesi anlamına gelmektedir. Bu durum Tahran yönetimini son derece rahatsız etmektedir. Fakat yine de Karabağ’ın özgürleştirilmesi sonrası kurulan 3+3 bölgesel iş birliği mekanizmasında İran da yer almıştır. Dolayısıyla İran’ın da Güney Kafkasya’da şekillenen yeni jeopolitik denklemde bir rolü vardır.
Son olarak çevresel meseleler de iki ülke ilişkilerinde bir sorun alanı olarak öne çıkıyor. İran otoriteleri, medya ve siyasiler ülkelerinde yaşanan çevre felaketlerinden dolayı Türkiye’yi suçluyorlar. Kuraklık, kum fırtınaları, hava, su ve toprak kirliliği, elektrik ve doğal gazın tüketiminde sorunlar Türkiye’nin kendi sınırlarında inşa ettiği barajlara bağlanıyor. Son dönemlerde bu anlamda Türkiye’ye yönelik eleştirilerde bir artışın olması dikkat çekiyor. Ancak bu eleştirilerin bilimsel bir temeli bulunmadığı gibi Ankara-Tahran ilişkilerinde gerginliğin olduğu bir döneme denk gelmesi de düşündürücüdür. İran otoriteleri çevresel felaketlerdeki sorumluluklarından kaçınırken bu sorumluluğu Türkiye’nin sırtına yüklüyor.
- İran, Türkiye’nin Suriye operasyonuna nasıl bakıyor?
İran, Türkiye’nin muhtemel Suriye operasyonuna olumsuz bakıyor ancak bu durum Suriye’ye has değildir. İran, Türkiye’nin neredeyse bütün sınır ötesi operasyonlarına olumsuz bakıyor. Çünkü bölgedeki en önemli ve güçlü rakibi olarak Türkiye’yi görüyor. Bu yüzden Türkiye’nin herhangi bir askeri operasyonunu kendi nüfuz sahalarına tehdit olarak telakki ediyor. Öte yandan söylemsel olarak İran, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anladığını ve bu kaygıların giderilmesi gerektiğini de ifade ediyor. Ancak bu kaygıları giderme metodu olarak diyalog ve müzakereyi öneriyor. Bu öneri ve yöntemin sahadaki gerçeklikle bağdaşmadığı da belirtilmelidir. Zira Esed yönetiminin Suriye’deki kontrolü son derece zayıf olmakla birlikte Esed’in kendisi de Suriye içerisindeki bazı terör örgütleri ile birlikte hareket etmektedir.
Bununla birlikte İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın son İstanbul ziyaretinde Türkiye’nin güvenlik endişelerinde haklı olduğunu ifade etmesi ve “özel bir operasyon”un yapılabileceğini söylemesi İran’ın ikna edilebilir bir noktada olduğunu gösteriyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi sonrasında kullandığı “adı ne olursa olsun terör örgütleriyle mücadele edilmeli” sözü de İran’ın Türkiye’nin güvenlik hassasiyetlerinin farkında olduğunu gösteriyor.
Dini lider Ali Hamaney ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde Suriye’nin kuzeyine düzenlenecek bir askeri operasyonun Suriye’nin toprak bütünlüğüne tehdit oluşturacağını ve teröristlerin yararına olacağını iddia etmiştir. Bu açıklama düşünüldüğünde ise İran’ın tavrının Türkiye’nin operasyonuna yönelik net bir şekilde olumsuz olduğu görülüyor. Daha alt düzey bürokrat ve siyasilerin yanı sıra İran medyasından da Türkiye’nin operasyonuna ilişkin olumsuz yaklaşımlar ve açıklamalar gelmeye devam etmektedir. Dolayısıyla İran’da iki farklı söylem ve tutumun olduğu dikkat çekmektedir. Ancak Türkiye’nin güvenlik kaygılarını paylaştığını söyleyen siyasilerin bile PKK, YPG ve PYD isimlerini zikretmekten çekinmeleri Türkiye’nin Suriye’ye operasyon düzenlemesine İran’ın net bir biçimde karşı olduğunu gösteriyor.
- Türkiye-İran ilişkilerini yakın gelecekte neler bekliyor?
Tahran’da yapılan toplantılarda Türkiye-İran arasındaki ilişkilere has olarak hem iş birliği hem de ihtilaf noktaları ön plana çıkmıştır. İş birliği noktaları daha çok Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve hükümet üyeleri tarafından belirtilirken ihtilaf noktalarını ise dini lider Ali Hamaney vurgulamıştır. Ekonomik alanda iki ülke de 30 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefini gerçekleştirme isteklerini dile getirmiştir. Ayrıca iki ülke arasında “Uzun Dönemli Kapsamlı İşbirliği Planı” imzalanmıştır. Bu planla birlikte ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi hedeflenmiştir. Cumhurbaşkanı Reisi iki ülkenin ortak sanayi tesisleri kurmaları hedefini açıklamıştır. Ayrıca yirmi beş yıllık doğal gaz anlaşmasının yenilenmesi için heyetler görüşmelere başlamıştır.
Dini lider Hamaney, İran-Ermenistan sınırının kapatılmasına izin vermeyeceklerini belirterek Karabağ’ın Ermenistan işgalinden kurtarılmasının ardından oluşan yeni jeopolitik gerçeklikten duyduğu memnuniyetsizliği ifade etmiştir. İsrail’in İslam ümmetine en büyük tehdit olduğunu söyleyerek de Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmeden duyduğu rahatsızlığı vurgulamıştır. Ayrıca Suriye’ye yapılacak operasyonun Türkiye’nin zararına ve teröristlerin yararına olacağını savunmuştur. Böylece Türkiye’nin olası terör karşıtı operasyonuna da karşı çıkmıştır.
Bu değerlendirmeler ışığında Ankara-Tahran ilişkilerindeki gerginliğin süreceği ve Türkiye’nin Suriye operasyonu esnasında İran’a yakın silahlı gruplarla karşı karşıya gelebileceği tahmin edilebilir. Ancak özellikle ekonomik alandaki ilişkilerin post-pandemi döneminde ilerletilmesi ve Suriye konusundaki diyaloğun sürdürülmesi konularında iki ülke de kararlı görünmektedir.