Putin'in Türkiye ziyareti oldukça hareketli geçti. İmzalanan anlaşmaların her biri kritik düzeyde. Türk akımı, Akkuyu nükleer santrali ve S-400 füze savunma sistemi. Yaklaşık 20 milyar dolarlık bir ekonomik hacme sahip bu anlaşmaların her biri ayrıca stratejik değere sahip.
Bu anlaşmaların hızla sonuçlandırılmasının en önemli unsuru her iki ülkenin örtüşen çıkarları ve liderlerin uyumudur. Aslında Rusya'dan Avrupa'ya enerji akışını sağlayacak Kuzey Akımı görüşmeleri yıllardır devam ediyor ve henüz bir sonuç alınabilmiş değil. Türk akımında ise kısa sürede önemli bir mesafe alınmış durumda. Bu proje Türkiye'yi özellikle doğal gaz alanında rahatlatacak. Muhtemelen bu hat Kuzey hattının da alternatifi haline gelecek. Avrupa'ya akacak enerjinin Türkiye'den geçmesi Türkiye-Rusya ilişkilerinin Avrupa'yı da içermesi anlamını taşıyor.
Akkuyu nükleer enerji santrali ise tamamlandığında Türkiye'nin enerji ihtiyacını %10 civarında karşılamış olacak. Dışa bağımlı bir ülke için bu adım oldukça önemlidir. Dahası, alternatif enerji kullanımı devreye sokularak Türkiye'nin enerji kaynakları çeşitlendirilmiş olacak.
S-400 konusu ise Türkiye'nin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir mesele. Bu adımla Türkiye savunmasız konumundan kurtulmuş oluyor. Batılı şirketlerin teknoloji transferi ya da ortak üretim bir yana, savunma sistemlerini satmaya yanaşmadığı bir ortamda Rusya'nın ortak üretimle bu sistemi Türkiye'ye satmaya yanaşması, Türkiye'nin kazandığı otonomiyi daha da hızlandıracaktır. Soğuk savaş boyunca ABD ve NATO'nun güvenlik şemsiyesinden yararlanan Türkiye uluslararası sistemin dönüşümü ile kendi başına kaldı.
Son sekiz yıldır şahit olduğumuz üzere tehditlerle yüz yüze kalmakta ve bu tehditlerle tek başına mücadele etti. Bu şartlar altında bir yandan kendi savunma sanayisini güçlendirmenin yollarını ararken öte yandan kısa vadede üretemeyeceği savunma sistemini tedarik etme yoluna gitmiştir. Bu süreçte dile getirilen bir çok eleştiri ise gerçekten anlamsız. Kimisi S-400'lerin maliyetinden dem vurdu, halbuki güvenliğe paha biçilmez. Kimisi ise NATO sistemi ile teknolojik uyumundan bahsetti. Bu eleştiriyi dile getirenlerin teknik bilgi düzeyi nedir? Eğer yeterli bilgiye sahiplerse kamuoyunu da aydınlatmaları beklenir. Değilse kulaklarına üflenenleri dile getiriyorlar demektir. Kaldı ki bu teknik meseleler en nihayetinde pazarlık meselesidir. İki taraf anlaşırsa ve işlerine gelirse teknoloji transferi de, başka sistemlere uyumu da halledilmeyecek meseleler değil.
Bu sistemlerin sağlayacağı güvenlik tabi ki birinci hedef. Fakat dikkat edilirse Türkiye, Rusya ile ilişkilerini yoğunlaştırdıkça ve bu sistemleri gündemine aldığı andan itibaren ABD ve Avrupalı aktörlere karşı elini yükseltme şansına sahip oldu. Türkiye S-4OO dedikçe Patriotlar ve Eurosam'ı da almaya daha çok yaklaştı. Üstelik bu sistemlerin Türkiye'ye satılmasını çoğu zaman kendileri gündeme getirdi.
Türkiye'nin S-400'lere ağırlık vermesi ve sonuç alacak müzakereler yürütmesi kendi ihtiyaçları ve müttefiklerinin pozisyonları çerçevesinde oluştu. Bu ihtiyacın giderilmesi noktasında ilk tekliflerin Batılı müttefiklere yapıldığı sıkça dile getirildi. Ancak ABD ve diğer NATO müttefiklerinin bu sistemi satmaya ya da ortak üretime yanaşmamaları esasında Türkiye'nin bu aktörlere bağımlılık derecesini artırma potansiyeli taşıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin S-400'e bir alternatif olarak yönelmesinin sebeplerinden biri söz konusu aktörlerin bu tavrıdır.
Buna mukabil, Putin'in ziyareti sırasında S-400'lerin teslimat takviminin Türkiye'nin talebi doğrultusunda erkene alındığı duyuruldu.
Bu işbirliği alanları iki ülkenin bütün konularda örtüştüğü anlamına gelmez. Mevcut uluslararası ilişkilerde bunun gerçekleşmesi de mümkün değil.
Burada kritik olan şey iki ülkenin birbiri ile müzakere ediyor ve somut konularda adım atıyor oluşudur. İki ülke arasındaki en ihtilaflı alanlardan biri olan Suriye meselesi bile bu zeminde müzakere edilebildi ve alternatif çözüm arayışları devreye girdi.
İşbirliği somut alanlarda karşılıklı adım atmakla gerçekleşir; kavramlar düzeyinde retorik kasmakla veya tehditler baş gösterdiğinde müttefikine karşı düşmanı desteklemekle değil.
[Fikriyat, 4 Nisan 2018].