SETA > Strateji Araştırmaları |
İdlib İçin Son Fırsat

İdlib İçin Son Fırsat!

Tahran’daki zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib meselesinde Rusya ve İran’ın Astana ve Soçi süreçlerinde verdikleri sözlere aykırı davranıp Türkiye’nin güvenliğini de tehdit edecek sonuçlara yol açacak şekilde hareket etmelerinin bu üç ülke arasında son dönemde söz konusu olan yakınlaşmayı da riske edeceğini muhatapları Putin ve Ruhani’ye açık bir şekilde hissettirecektir.

Cuma günü Tahran’da yapılacak olan Türkiye-Rusya-İran zirvesinin İdlib’in geleceği açısından çok büyük önem arz ettiğine kuşku yok.

İç savaş sırasında kaybettiği toprakları Rusya ve İran’ın desteğiyle adım adım geri alan Şam yönetimi, Halep, Doğu Guta, Deraa ve Kuneytra’dan sonra İdlib’i de kontrolü altına almak istiyor. Askerî gücü oldukça zayıflayan Baas rejiminin İdlib’i ele geçirmek için de Rusya ve İran’ın desteğine ihtiyacı olduğuna göre, böyle bir saldırıyı bu üçlü ittifakın saldırısı olarak değerlendirmek gerekir.

İşte bu yüzden Tahran’da yapılacak zirve büyük önem taşıyor. Zira bu zirve sorunun doğrudan tarafları olan Rusya ve İran ile Türkiye’yi aynı masa etrafında bir araya getiriyor.

Türkiye, başka bölgelerden kaçan insanlarla birlikte nüfusu iyice artmış olan İdlib’e yönelik bir saldırı ile büyük bir insani trajedinin yaşanmasından ve böyle bir saldırıya maruz kalan insanların yüz binlercesinin kendi sınırlarına yönelmesinden endişe ediyor. Zaten üç milyonun üzerinde bir Suriyeli mülteci nüfusunu barındırarak büyük bir yükü taşıdığı için, bu yükün daha fazla artmaması konusunda Rusya ve İran’ı sorumlu davranmaya çağırıyor.

Ankara’nın Tahran’daki görüşmelerde en büyük dezavantajı İdlib’teki HTŞ varlığı olacak. El-Kaide ve Nusra Cephesi’nin devamı olarak görüldüğü için terör örgütleri listesine alınmış olan HTŞ, tıpkı DEAŞ’ın Suriye iç savaşının başından beri yaptığı gibi, muhaliflerin özgürlük mücadelesini kirleten ve Esad rejiminin saldırılarını “meşrulaştıran” bir işlev üstlenmiş durumda.

Bu örgütler sayesinde Şam yönetimi ile ona destek veren Rusya, yüz binlerce sivilin yaşadığı şehirleri hava bombardımanlarıyla yerle bir edebiliyorlar.

Bu bombardımanlar sonucu çöken binaların altında kalan küçük çocukların, masum insanların hesabı sorulduğu zaman ise verecekleri cevap hazır: Biz terör örgütleriyle mücadele ediyoruz.

ABD, Rusya, İran, Fransa ve daha birçok ülkenin Suriye’de bulunma gerekçesi de hep aynı. Hepsi terör örgütleriyle mücadele etmek için orada bulunduklarını söylüyorlar. DEAŞ ve HTŞ’ye karşı mücadele ederken başka bir terör örgütü olan PKK/PYD ile iş birliği yapmalarını ise sorun olarak görmüyorlar.

Tahran’daki zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhatapları Putin ve Ruhani’yi İdlib’e yönelik Esad yönetiminin planladığı saldırıya destek vermemeleri ve HTŞ’ye karşı ortak mücadele konusunda ikna etmeye çalışacak. Böyle bir saldırının insani maliyetinin çok yüksek olacağını, milyonlarca insanın acıları üzerine kurulacak bir düzenin istikrar getirmeyeceğini ve Halep ile Doğu Guta’nın ardından İdlib’de de yaşanacak bir trajedinin Suriye’de kalıcı barışın önünde en büyük engeli oluşturacağını anlatacak.

Savaşın da bir hukuku var ve bu hukukun ihlali radikalizmin artmasına, bölgede yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasına ve daha büyük istikrarsızlıklara yol açıyor. 2003 yılında ABD’nin hukuksuz bir şekilde Irak’ı işgalinin Orta Doğu’yu ne kadar büyük bir kaosa sürüklediğini biliyoruz.

Tahran’daki zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib meselesinde Rusya ve İran’ın Astana ve Soçi süreçlerinde verdikleri sözlere aykırı davranıp Türkiye’nin güvenliğini de tehdit edecek sonuçlara yol açacak şekilde hareket etmelerinin bu üç ülke arasında son dönemde söz konusu olan yakınlaşmayı da riske edeceğini muhatapları Putin ve Ruhani’ye açık bir şekilde hissettirecektir.

Özellikle ağır Amerikan yaptırımlarıyla karşı karşıya kalan İran’ın, kasımdan itibaren daha zor günlere hazırlanırken kendisiyle dayanışma içerisinde hareket etme ihtimali olan Türkiye’yi çok fazla rahatsız edecek tavırlardan uzak durması önemli. Aynı şekilde Rusya’nın da, ABD ile sorunlar yaşayan Türkiye ile askerî (S-400 anlaşması), ekonomik (Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Santrali projeleri) ve siyasi alanda kurduğu iş birliğini İdlib konusunda hatalar yaparak riske etmemesi gerekiyor.

Moskova ve Tahran’ın, İdlib konusunda yapacakları hataların Washington’un çok daha etkili bir şekilde Suriye meselesine müdahale etmesine yol açacak gerekçeler sunacağını da unutmamaları gerekiyor. Başta İsrail lobisi olmak üzere ABD’deki bazı çevrelerin Suriye’nin sadece kuzey ve doğusunda değil, güney ve batısında da daha aktif olmak için bahaneler aradığı biliniyor.

Bu durumda Rusya ve İran’ın karar vermesi gerekiyor: İdlib meselesini Türkiye ile mi çözmek istiyorlar yoksa ABD ve İsrail ile mi?

[Türkiye, 5 Eylül 2018].


İlgili Yazılar
Trump ın Suriye Opsiyonları
Yorum
Trump’ın Suriye Opsiyonları

Aralık 2024

Hassas Bir Süreç
Yorum
Hassas Bir Süreç

Aralık 2024