24 Haziran seçimlerine gidilirken AK Parti dönemi dış politikasının bir bilançosunun çıkarılması seçmenlerin tercihleri açısından önem kazanıyor. Bu konuda, benim de katkıda bulunduğum, SETA tarafından bu yılın başında basılan “AK Parti’nin 15 Yılı-Dış Politika” kitabını tavsiye edebilirim.
AK Parti’nin 15 yılı aşan iktidarı boyunca dış politikada hangi tercihlerde bulunduğu, bu tercihlerin gerekçeleri ve Türkiye için öngörülen hedefler bu kitapta kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Dış politikayı polemik konusu yapmaya çalışan girişimlere karşı detaylı ve sağlıklı bilgi edinmek isteyenlerin başvurabilecekleri bir kitap. Dış politikanın yanında “AK Parti’nin 15 Yılı” serisinin siyaset, ekonomi ve toplum kitaplarının da ayrı ayrı yayınlandığını hatırlatmak isterim.
Gelelim dış politikadaki polemiklere…
Aslında bunları “dış politikada doğru bilinen yanlışlar” başlığı altında toplamak daha isabetli olur. Ya da yanlışların büyük ölçüde kasıtlı bir şekilde yayılmaya çalışıldığı ve manipülasyonların ürünü olduğu gerçeği üzerinden gidilirse “dış politikaya dair yayılmaya çalışılan yalanlar” veya “dış politika manipülasyonları” gibi isimler de verilebilir.
Biz “dış politikada doğru bilinen yanlışlar” başlığıyla gidelim ve bu yanlışları şu şekilde sıralayarak neden yanlış olduklarını açıklamaya çalışalım.
Birinci yanlış, “Suriye sorununa karışmasak daha güvende olurduk” yaklaşımıdır.
Sadece, Fransa’nın son dönemde Suriye meselesine daha fazla müdahil olma girişimlerine bakmak bile Türkiye’nin Suriye sorunundan uzak kalamayacağını göstermeye yeter. ABD, Rusya, İran ve daha birçok ülke Suriye’ye sınırdaş olmadıkları hâlde bu ülkedeki iç savaşın parçası olacak kadar ilgi gösterdiklerine göre, Suriye ile çok uzun bir sınıra sahip olan Türkiye’nin komşusunda yaşananları görmezden gelmesi ve seyirci kalması mümkün olamazdı.
Suriye isyanı, ister kendi iç dinamikleriyle isterse başka ülkelerin müdahalesi ve iç dinamiklerin karışımıyla çıkmış olsun, Türkiye’nin bu ülkede yaşananlar konusunda bir karar verip tarafını belirlemesi ve gerektiğinde müdahil olması zorunluydu. Nitekim iç savaşın ilerleyen safhasında başta ABD olmak üzere bazı aktörlerin Suriye’nin kuzeyinde bir PKK koridoru oluşturup Türkiye’yi Arap dünyasından koparmak konusundaki yoğun çabası bu zorunluluğun açık tezahürü oldu.
İşte bu yüzden, Suriye sorununa karışmamak Türkiye’yi kesinlikle daha güvenli kılmayacaktı. Aksine Türkiye’nin başta PKK/PYD olmak üzere güvenliğine yönelen bütün tehditlere karşı aktif bir politika izlemesi ve Fırat Kalkanı ile Zeytin Dalı Harekâtlarında olduğu gibi, gerektiğinde terörle mücadele çerçevesinde Suriye topraklarına müdahale etmesi gerekiyordu.
İkinci yanlış, “AK Parti iktidarı giderse Batı ile ilişkilerimiz düzelir” düşüncesidir.
AK Parti iktidarında özellikle 2023 hedeflerinin zikredilmeye ve bu doğrultuda dış politika adımlarının atılmaya başlanmasıyla Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin bozulmaya başladığı doğrudur, ancak bunun suçu kuşkusuz Türkiye’ye değil Batılı ülkelere aittir. Zira Türkiye’nin dış politikasında artık kendi çıkarlarını önceleyen ve egemen eşitlik ilkesini esas alan bir tutum içerisinde olmasını hazmedemeyen ve sert tepki gösteren onlar oldu.
AK Parti iktidarının tek yaptığı 2023 hedefleri doğrultusunda hareket edip başta komşuları olmak üzere iş birliği yapabileceği ülkelerle ilişkileri geliştirme çabası içerisinde olmak oldu. Bu çerçevede İran, Irak ve Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesi ve Afrika ile Latin Amerika açılımlarının yapılması Türkiye’yi kendi yörüngesinde görmeye alışmış olan Batılı ülkelerde endişeye yol açtı ve “eksen kayması” suçlamalarıyla Ankara’yı baskı altına almaya çalıştılar.
Şimdi Türkiye’nin Rusya ile S-400’ler, nükleer santral ve Türk Akımı projelerinde yakın iş birliği içerisine girmesi de Batılı ülkeleri rahatsız ediyor ve Türkiye’yi yaptırım uygulamakla tehdit ediyorlar.
Bu durumda sormak gerek, AK Parti iktidarı giderse, yerine gelecek iktidar Batı ile ilişkileri düzeltmek için bağımsız dış politika yolunda atılan bütün adımları terk edip yeniden Batı’nın yörüngesine mi girecek?
Türkiye’nin küresel güç olma hedefi Batı ile ilişkilerini yeni bir düzleme oturtmasını gerektiriyordu, bu da Batılı ülkelerin tepkisine neden olacaktı. Bunun AK Parti iktidarıyla bir ilgisi yok. Türkiye’nin çıkarlarını önceleyen ve ülkemizi küresel güç yapmak isteyen her iktidar Batı ile bu sorunları yaşamak zorundadır.
Bir sonraki yazıda bu konudan devam edelim...
[Türkiye, 12 Mayıs 2018].