Erol Mütercimler "İmam hatipten mezun olmuş olanlar bakın karşımıza ne olarak çıkıyor. Bakın cinsi sapık, sahtekar, ahlaksız..." dedi ve büyük bir tepki oluştu.
Bu tavrı önce tanımlamak gerekir. Bu, "kendisinden" olmayanı aşağılayan, üstten bakan, gizli öfkeyi dışa vuran ilkel bir tavırdır. Okullar üzerinden insanları kamplaştırmaktadır. Bilimsel değildir. Çünkü elinde genelleme yapmasına imkan verecek hiçbir sayısal veri yoktur. Sadece kendi hırsları ve öfkeleri vardır. Bu tavır insani ve medeni değildir. Çünkü iyilik ve kötülük her bir insanın doğasındadır. Her bir insanda ve toplumsal grupta iyilik ve kötülükten parçalar olur. Eski ve yeni tüm zamanlarda medeni insanlar bunu bilir.
İmam hatip mezunları ise böylesi bir genellemenin çok uzağındadır. Dünyada ve Türkiye'de onurun, şerefin ve itibarın göstergesi olan tüm mesleklerde çalışmakta ve tüm iyi üniversitelerde eğitim almaktadır. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, mühendis, mimar, doktor, öğretim üyesi gibi onlarca meslek icra etmektedir. Yaygın eğitim veren diğer lise türleri gibi imam hatip lisesi mezunları da Türkiye'deki tüm meslek gruplarında çalışmaktadır.
Bu ülkenin geleceği ve iyiliğini isteme bakımından hiçbir lise türü arasında bir fark yoktur. Bu ülkeye verilen hizmet, emek ve başarı Türk toplumunun takdirini belirler. İmam hatip okulları başlangıcı itibarıyla farklı olsa da gelinen noktada din öğretimi ve eğitimi görece daha ağırlıklı veren kültür liseleridir. Kültürel bir okul olarak imam hatip mezunları tarihlerinin ve kimliklerinin şuurunda olmayı, ülkesine karşı sorumlu ve ahlaklı olmayı, dini ibadetlerini yerine getirmeyi ve çift kanatlı olmayı yani dini ve pozitif bilimleri bilmeyi önemsemektedir.
Sınıfsal ve ekonomik çatışmanın dinamikleri: ilkel tavrın kökleri
Osmanlı-Türk modernleşmesi temelde bir soru etrafında şekillendi: "Niçin geri kaldık?" Bu soruya cevap olarak ise farklı üç tavır ortaya çıktı: Bir uç dinden ve ahlaktan uzaklaşıldığı için geri kalındığını iddia etti. Bazen bu "Kanun-ı Kadim'e dönelim" şeklinde ifade edildi. İkinci uç ise dine, bidatlere saplanıldığı, bilim ve akıldan uzaklaşıldığı için geri kalındığını iddia etti.
Türk modernleşmesinde CHP'li elitlere hakim olan tavır büyük ölçüde bu oldu. Bilimin verilerine dair çok az şüphesi olan aşırı pozitivist-aydınlanmacı bir tavır benimsendi. Tepeden inmeci bir şekilde giyimden inanca kadar halkın "aydınlatılabileceğine" iman edildi. Bu tavra ayak uyduramayanlar "gerici", "mürteci", "bağnaz", "yobaz", "gayri medeni" ve benzerleriyle yaftalanıp devletten, görünür alanlardan ve şehir merkezlerinden dışlandı. Türk toplumu dini alanın bu kadar değersizleştirilmesinin faturalarını dinin şehirli formlarının üretilmesinin zayıflığı, dini liderliklerde tecrübe azlığı, oturmamışlık gibi çok farklı şekillerde halen çok ağır ödemektedir. Çok partili döneme geçildikten sonra sağ partiler üzerinden halkın dindarlığı devlette ve şehirde görünür oldu. Bu CHP'lilerin dinsiz oldukları anlamına gelmemektedir.
Tersine CHP elitlerinin halkın anlayışından farklı, pozitivizmin tezgahından çok ağır geçmiş "aydınlanmış" bir din anlayışları vardır. Başörtü, tekke, tasavvuf, tarikat, Kur'an kursu, imam hatip gibi konularda bu farklılaşma kendisini bir çatışma şeklinde hissettirir. Muhazakarları dışlamak için dini olguların hep olumsuz ve kötü örnekleri seçmece bir şekilde alınmıştır.
Darbelere giden yolun taşları hep böyle döşenmiştir. Burada açık ekonomik ve sınıfsal bir çatışma vardır ve on yıllar boyu dini semboller üzerinden sürmektedir.
Mütercimler'de zuhur eden bu düşünsel ve duygusal arka plandır: AK Parti'ye siyasal iktidarı mutlak kaybetme acısı, tepeden baktığı halkın çocuklarının yükseliyor olması, iğrenme duygusu, içi boş büyüklük hissi. Sol Kemalist gelenekten gelen aydınlarımız muhasebelerini yapmadıklarında, ön yargılarından arınmadıklarında bu tür büyük hataları yapmaları kaçınılmazdır.
Üçüncü yol: imam hatip liseleri
Modernleşme sürecinde imam hatip okulları yukarıda anılan iki tavırdan farklı, tarihsel kökleri kelam, İslam felsefesi ve hatta kısmen tasavvuf düşüncesinde bulunan üçüncü bir yolu temsil ediyordu ve şu temel önermelere dayanıyordu:
- Bilimsel/akli birikim ile dini ilim birikimleri ve gelenekleri uzlaşır. Çatışır gibi gözükse bile ortak bir yorum üretilebilir.
- Toplumsal süreklilik içerisinde güncel bilimsel anlayışın devam ettirilmesi iki grup derslerinin aynı programda olması ile sağlanabilir.
- Eğitim programı ve müfredatında pozitif ilimler ve dini ilimler beraber yer almalıdır.
Bugün "sapıklık", "sahtekarlık" gibi iftiralarla imam hatip okullarını tartışmak yerine bu okulların müfredatlarının daha iyi nasıl olabileceğini tartışmak daha anlamlıdır.
[Sabah, 12 Eylül 2020].