Bu saldırı 15 Temmuz’dan çok önce başlamıştı ve hâlâ devam ediyor. 15 Temmuz öncesinde Türkiye’ye karşı başlatılan karalama kampanyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın odak olarak seçilmesi tesadüf değildi. Böylece hem içeride hem de dışarıda "diktatör" ve "despot" olarak itibarsızlaştırılan Erdoğan’ı hedef alacak darbenin meşrulaştırılması amaçlanmıştı.
Ancak hesaplamadıkları bir şey vardı…
Türk halkı bu oyunu bozdu.
Sadece AK Partililer değil, darbenin Türkiye’ye karşı ne kadar büyük bir kötülük olduğunu çok iyi bilen bütün halk bu oyuna geçit vermedi. Darbecilerin ve onları destekleyenlerin bütün çabalarına karşı, Türkiye bir bütün olarak, bu darbenin sadece Erdoğan’a karşı değil Türkiye’ye karşı olduğunu gördü ve ülkesine sahip çıktı. Böylece darbecilerin ve destekçilerinin yıllardır yürüttükleri Erdoğan karşıtı kampanya fiyaskoyla sonuçlandı. Erdoğan karşıtlığı üzerinden Türkiye’de oluşturmak istedikleri çatlak darbe girişimi sırasında işlerine yaramamış oldu. Şimdi bunun hayal kırıklığını yaşıyorlar.
Ancak aynı kampanyanın dışarıdaki ayağına bakıldığında, maalesef büyük ölçüde başarılı olduklarını görüyoruz. Eğer darbe başarılı olmuş olsaydı bunu Batı kamuoyuna meşru gösterme konusunda fazla sıkıntı çekmeyeceklerdi. "Diktatör" ve "despotizm" kampanyaları çerçevesinde Türkiye’nin, devletin kurumları içerisinde örgütlenmiş olan FETÖ/PDY örgütüne karşı mücadele etmesini engellemeye çalışıyorlar. AK Parti ve Erdoğan’ı "radikal İslam", Fethullah Gülen’i ise "ılımlı İslam" kavramlarıyla özdeşleştirip kendi kamuoylarının, Türkiye konusunda izledikleri müdahaleci/manipülatif politikanın arkasında durmasını sağlamaya çalışıyorlar.
İşte Türkiye’nin tam da bu noktaya yönelik çalışması gerekiyor…
İçeride FETÖ/PDY ile mücadele çerçevesinde gerekli adımlar atılırken bu örgütün dış bağlantıları ve dışarıdaki faaliyetleri konusunda da çok ciddi çalışılması gerekiyor. Çünkü Türkiye içinde beklediği desteği bulamayan bu örgütün ve destekçilerinin şimdi dışarıdaki faaliyetlerine daha fazla yükleneceği ve Türkiye’de istikrarsızlık oluşturmak için başta medya dünyası ve siyasetçiler olmak üzere elindeki her türlü aracı kullanacağı görülüyor. Buna karşı Türkiye’nin yapması gerekenleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:
1. Öncelikle bu yapının ve destekçilerinin Türkiye’ye karşı daha darbe öncesinden başlattıkları, darbe sırasında ve sonrasında yoğunlaştırdıkları karalama kampanyasının bütün yönleriyle ifşa edilmesi gerekmektedir. Bunun sadece Türkiye kamuoyu değil, aynı zamanda dünya kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından da yapılması gerekmektedir. FETÖ, darbe ve Türkiye’deki yönetime dair çarpıtmalarla dolu söz konusu bu karalama kampanyasının profesyonelce organize edildiği düşünüldüğünde, bu saldırıya karşı yürütülecek savunmanın da aynı oranda profesyonel şekilde yapılması gerekmektedir.
2. İkinci olarak, FETÖ’nün darbe girişimine destek veren Batılı ülkelerdeki rasyonel kesimlere, bu desteği veren çevrelerin ne kadar büyük yanlış yaptıkları anlatılmalıdır. Müttefik bir ülke olan Türkiye’deki iktidarın darbe yoluyla değiştirilmesine, Cumhurbaşkanının öldürülmeye çalışılmasına, Meclisin bombalanmasına ve binlerce sivil insana tanklar ve savaş uçaklarıyla ateş açılmasına destek verilmesi ya da sessiz kalınmasının Ankara’nın Batı’yla ilişkilerine çok büyük zarar vereceği ve bu şekilde maceracı/müdahaleci bir politikaya yönelenlerin Batı’nın güvenliğini de ciddi tehdit altına soktukları anlatılmalıdır.
3. Başta Fethullah Gülen olmak üzere FETÖ/PDY örgütünün lider kadrosunun Türkiye’ye iade edilmesini sağlamak ve bu örgütün dünyanın bütün ülkelerindeki faaliyetlerinin sonlandırılması da çok büyük önem arz etmektedir. Örgütün başta ABD olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde eğitim, medya, STK’lar ve hatta siyaset alanında etkili faaliyetleri olduğu bilinmektedir. Bunlarla mücadelenin en az Türkiye içerisindeki uzantılarıyla mücadele kadar zor olacağı unutulmayıp bu konuda kararlı bir tutum içerisinde olunmalıdır. Bu çerçevede örgütün faaliyetlerinin bulunduğu ülkelerin yönetimlerine, Türkiye’deki yıkıcı faaliyetlerine dair örnekler üzerinden bu örgütün ne kadar tehlikeli olduğu ve aynı zararları kendilerine de verebilecekleri anlatılmalıdır.
4. Almanya gibi, Türkiye diasporasının güçlü olduğu ülkelerdeki Türkiye kökenli insanların FETÖ/PDY örgütüne karşı mücadeleye destek vermesi sağlanmalıdır. Bu örgütün güçlü yapılanmaya sahip olduğu ülkelerden biri olan Almanya’da medya ve siyaset dünyasından önemli bir kesimin Türkiye karşıtı karalama kampanyalarına destek verdiği hatırlanırsa, bu ülkedeki Türkiye kökenli ve Türkiye’yi seven insanlara çok iş düştüğü görülür. Aynı tespiti Fransa, Belçika, Hollanda ve Avusturya gibi ülkeler için de yapmak mümkündür. Bu ülkelerdeki Türkiye sevdalıları, kendilerine hukukun verdiği bütün protesto imkânlarını kullanmak suretiyle, Türkiye’ye karşı yürütülen karalama kampanyalarına karşı çıkıp FETÖ/PDY örgütüne verilen desteğin kesilmesini talep etmelidirler.
5. Türkiye’nin bu tür dış destekli saldırılara her zaman maruz kalacağını düşünerek, dışarıdaki "dostlarının" sayısını artırması gerekmektedir. Bu şekilde, bazı "müttefiklerimiz"in ittifak ilişkisinin ruhuna aykırı davranışlar içerisine girmelerinin vereceği zararların önüne geçilmiş olacaktır.
[Türkiye, 30 Temmuz 2016].