Adalet Bakanlığının yaklaşık bir yıllık yoğun bir hazırlık süreci sonunda hazırladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi, 30 Mayıs 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmıştı. Devletin ve hükümetin arkasında olduğunu göstermek amacıyla, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan strateji belgesi 2019-2024 yılları arasındaki beş yıllık bir süreci kapsamaktaydı. Bu hafta başında TBMM’ye sunulan kanun teklifi ise, beş yıllık stratejinin sadece bir parçasını oluşturmaktadır. Yani önümüzdeki dönemde de, yargı reformu kapsamında bu teklife benzer çok sayıda yasal düzenleme, kararname, yönetmelik veya idari işlem karşımıza çıkacaktır. Nitekim bu kapsamda, avukatların vergi yükünü hafifleten bir Cumhurbaşkanlığı kararı 2 Ekim Perşembe günü yayınlandı.
Bunların yanında yargı reformu strateji belgesinin kağıt üzerinde kalmayacağını gösteren birçok husus var. Strateji belgesine göre, yargı reformu bir plan ile takvime bağlanacak ve Bakanlık belgenin uygulanması ile ilgili her yıl bir izleme raporu hazırlayacaktır. Daha da önemlisi Belgenin uygulanmasında ortaya çıkabilecek sorunların giderilmesi ve izlemenin şeffaf bir anlayışla yürütülebilmesi için, Bakanlık dışından ilgili kurum ve kuruluşların da katılımının sağlandığı “Yargı Reformu Stratejisi İzleme ve Değerlendirme Kurulu”nun oluşturulması ve düzenli bir denetim yapılmasıdır. Hazırlanan taslağın, teklif olarak TBMM’ye sunulmadan önce siyasi partilerin görüşüne açılması düzenlemenin kapsamlı bir uzlaşmayla kabul edilmesinin ve topluma kazandırılmasının amaçlandığını göstermektedir.
Yargının hızı ve etkinliği
Yargı paketi, yargı reformu strateji belgesinde yer verilen dokuz amaç, 63 hedef ve 256 faaliyet ile doğrudan ilgili 15 ayrı kanunda değişiklik öngören 39 maddelik bir teklif. Bu değişiklikleri kabaca sınıflandıracak olursak, temel hak ve özgürlükleri güçlendirecek ve genişletecek düzenlemeler, yargının hızını ve etkinliğini artıracak tedbirler ve insan kaynağının niteliğinin artırılmasına ilişkin hükümler olarak üç başlıkta ele alabiliriz.Temel hak ve özgürlükler
Stratejisi Belgesi’nde yer alan dokuz amaçtan birincisi “hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi” başlığını taşıyordu. Yargı paketinde de ilk başta hak ve özgürlüklerin korunması, kapsamının genişletilmesi ve bu alandaki bazı sorunların çözülmesi amaçlanıyor. Teklifteki hükümlerin hepsini ele almak bu yazının sınırlarını aşacağı için önemlilerine değinip kısaca değerlendirebiliriz. Bu başlıktaki hükümlerden birincisi, temyiz yoluyla Yargıtay’a götürülme imkanı olmayan, istinafta kesinleşen ve ifade özgürlüğü ile doğrudan ilgili bazı suçlar için Yargıtay yolunun açılmasıdır. Bu düzenleme ile Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bazı suçlar sebebiyle ceza almış binlerce kişinin temyiz imkanına kavuşması, basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili birçok davanın Yargıtay’ın denetimine açılarak içtihat birliği oluşturulması ve daha adil bir yargılama yapılması bekleniyor.Terörle Mücadele Kanunu’nun çok tartışılan terör örgütlerini övme ve meşru gösterme ile ilgili 7. maddesinin 2. fıkrasına, “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ifadesi ekleniyor. Zaten hukuken suç olarak kabul edilmeyen haber ve eleştirilerin, bazı yargı kararlarına konu olması ve bu kararların meydana getirdiği tartışmalar bu düzenleme ile sonlandırılmak isteniyor.
İfade özgürlüğüne ilişkin bir diğer önemli düzenleme ise, internet sitelerine erişim yasakları hakkında. Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına uygun olarak, artık internet sitelerine yönelik erişim engelleme kararlarında, sadece hukuka aykırı olan içeriğe erişimi engelleme yöntemi uygulanacak. Böylece bir içerik sebebiyle tüm site değil, sadece ilgili içerik engellenecek. Ancak bu mümkün değilse internet sitesinin tümüne yönelik erişim yasağı getirilecek. İfade özgürlüğü açısından bu düzenlemenin önemi inkar edilemez. Ancak erişim yasakları ile ilgili asıl sorunun, Türkiye’de faaliyet gösterip büyük gelirler elde eden, ancak Türk hukukunun gereklerini yerine getirmeyen ve Türk mahkemelerinin kararlarına uymayan internet sitelerinden kaynaklandığını bilmek gerekir. İleride bu esas sorunun da çözülmesi bekleniyor.
Teklifteki bir diğer önemli düzenleme, tutuklamaya getirilen sınırlamalarla ilgili. Soruşturma aşamasında tutukluluk süresi asliye ceza mahkemesinin görevine giren işlerde 6 ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde 1 yılı geçemeyecek. Devlet aleyhine işlenen bazı suçlar ve terör suçlarında ise süre en çok bir buçuk yıl olacak. Çocuklarda bu süreler, çocuğun yaşına göre kademeli olarak düşük uygulanacak. Böylece tutuklamanın bir cezalandırma yöntemi olduğuna ilişkin eleştirilerin ve iddianame hazırlanmadan devam eden uzun tutuklulukların önüne geçilmesi bekleniyor.
Mağdurların korunması
Suç mağdurlarını daha fazla korumaya dönük düzenlemeler de temel hakların genişletilmesi başlığında değerlendirilebilir. İfadesinin özel bir ortamda alınması gerektiği ya da şüpheli veya sanık ile yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilen çocuk veya mağdurların ifadelerinin özel ortamda, uzmanlar aracılığıyla alınması öngörülüyor. Böylece zaten suç mağduru olan çocukların veya diğer kişilerin yargılama sürecinde daha fazla yıpratılması önlenecektir.Son olarak, OHAL kapsamında kamu görevinden ihraç edildikleri için pasaportları iptal edilenlere, takipsizlik almaları, beraat etmiş olmaları veya cezalarını çekmiş olmaları durumunda pasaport verilmesinin önü açılıyor. Düzenlemede mahkeme kararı olmaksızın kollukça yapılacak araştırma sonucuna göre İçişleri Bakanlığı’nca pasaport verilebileceğinin belirtilmesi birtakım eleştirilere sebep olmaktadır.
Dava sayısı azalacak
Yargı paketinde, yargıya erişimi kolaylaştıran, yargının etkinliğini ve hızını artırmayı amaçlayan çok sayıda düzenleme yer alıyor. Ülkemizde yargıya dönük temel eleştirilerden birisi davaların uzun sürmesi ve adaletin geç tecelli etmesidir. Yargıyı hızlandırmak ve iş yükünü azaltmak için geçmişte olduğu gibi hakim sayısının artırılması ve yeni mahkemeler kurulmasının sorunları çözmediği, sisteme giren dosya sayısının azaltılması gerektiği anlaşıldı. İşte bu teklifte dava sayısını azaltacak, daha kısa sürede ve daha az masraflı bir şekilde uyuşmazlıkları çözecek hukuki yöntemler çoğaltılmış ve mevcutların kapsamı genişletilmiştir. Bu düzenlemelerin Avrupa ülkelerindeki örnekler, Avrupa Konseyinin tavsiye kararları ile Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları göz önünde bulundurularak hazırlandığını görüyoruz. Yargıyı hızlandıran bu düzenlemeler sadece iş yükünü azaltma amacını taşımamakta, aynı zamanda basit bazı suçlarda hızlı bir yargılamayla suçluların cezalandırılmasını, adaletin ve kamu düzeninin kısa sürede tesisini hedeflemektedir.Bu amaçla hazırlanan düzenlemeleri şu şekilde özetleyebiliriz. Ceza yargılamasında yer alan “önödeme” kurumu genişletiliyor ve taksitle ödeme imkanı getiriliyor. Kamu davasının açılmasında Cumhuriyet savcısına tanınan takdir yetkisi üst sınırı bir yıla kadar hapis cezası olan suçlardan, iki yıla kadar olan suçlara genişletiliyor. Ceza muhakemesine yeni bir kurum olarak “seri muhakeme usulü” getiriliyor. Belli suçlar için uygulanacak bu usulde, savcının seri muhakeme usulü teklifi şüpheli tarafından kabul edilirse kanunda öngörülen temel ceza yarı oranında indirilerek talep edilir ve koşulları varsa Mahkeme talep edilen yaptırım doğrultusunda hüküm kurar. Ayrıca teklifle bir diğer yeni kurum olan “basit yargılama usulü” de kabul ediliyor. Buna göre, üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezası gerektiren suçlarda, mahkeme yazılı beyan ve savunmaları alarak duruşma yapmaksızın dosya üzerinden karar verebiliyor. Son olarak uzlaştırma kapsamına giren suçların sayısı artırılıyor.
Bu düzenlemelerle, ağır cezalık suçlarla basit suçlar arasında yargılama usulleri açısından farklı alternatifler oluşturulup, yargıya ağır cezalık suçlara daha fazla zaman ayırma imkanı sağlanıyor.
Hukuk meslekleri
Hukuk fakültesi ve hukuk mezunu sayısının artış hızına bağlı olarak hukuk mesleklerinde kalitenin düştüğü tartışmaları uzun süredir devam ediyordu. Nitekim yargı reformu belgesinde de, dokuz amaçtan birisi olarak “insan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılmasına” yer verilmiş, yargıya ilişkin sorunların hukuk mesleklerinden başlayarak çözülmesi fikri benimsenmişti.Teklifte, bütün hukuk mesleklerine giriş için “hukuk mesleklerine giriş sınavı” isimli bir sınavın getirildiğini görüyoruz. Buna göre hakim, savcı, avukat ya da noter olmak isteyen tüm hukuk fakültesi mezunları öncelikle bu sınava girmek zorunda olacak. ÖSYM’nin düzenleyeceği bu sınavda başarılı olanlar, mesleklerin gerektirdiği özel sınavlara girebilecek ya da avukatlık stajına başlayabilecek. Gerçekten de mevcut durumda hukuk fakültesi mezunu bir kimse sınavsız bir şekilde bir yıllık stajına başlayabiliyor ve sonrasında ciddi bir mesleki yeterlilik koşulu aranmaksızın avukat olabiliyor. Bu haliyle Türkiye en kolay avukat olunabilen ülkelerden birisidir.
Çoğulcu yapı
Taslağa göre, hakimlik ve savcılık sınavı mülakatlarını yapacak heyete HSK Genel Sekreteri ve Adalet Akademisi Danışma Kurulu’ndan bir temsilcinin eklenmesi ve böylece mülakat kurulunun daha çoğulcu bir yapıya kavuşması amaçlanıyor. Son olarak hakim adaylarının eğitim sürecine ilişkin yeni düzenlemeler yapılıyor ve on beş yıllık avukatlara yeşil pasaport verilmesi öngörülüyor.Sonuç itibarıyla, kısa sürede TBMM’ye sunulan bu kanun teklifinin, hükümetin reform iradesinin samimi ve güçlü olduğunu gösterdiğini söyleyebiliriz. Öte yandan ilk başta hak ve özgürlükleri koruyan ve adalete erişimi kolaylaştıran düzenlemelere yer verilmiş olması, yargı reformunun Türkiye’de yeniden demokratikleşme ve özgürlüklerin genişletilmesi perspektifini öne aldığına işaret etmektedir.