Türkiye’nin Rusya ile ittifak ilişkisi içerisinde olduğuna dair giderek yaygınlaşan bir yanılsama ile karşı karşıyayız. Astana ve Soçi süreçleri, S-400 anlaşması, Türk Akımı ve nükleer santral projeleri ile Washington yönetimiyle kötüleşen ilişkiler toplumun bazı kesimlerinde böyle bir algının oluşmasına yol açmış.
Böyle bir ittifak yok.
Türkiye, Suriye meselesinde Rusya ve İran’la masaya oturdu, ancak masanın bir tarafında Rusya ve İran otururken, Türkiye masanın karşı tarafındaydı ve sürekli olarak bu ülkeler tarafından taviz vermeye zorlandı.
Yani, Suriye meselesinde Rusya ile ittifak hâlinde olan İran’dır. Her ikisi de Esad yönetimini ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Bu ülkeler ve destekledikleri Şam yönetimi Halep’i yerle bir ederken de biz Rusya’nın müttefiki değildik, Doğu Guta’da yaşayan bütün sivilleri katletmeye yönelik planlarını yaparken de.
Rusya ile masaya oturmamızın nedeni ABD’nin Suriye sorununun çözümü konusunda bir niyetinin olmaması ve bütün Suriye politikasını DEAŞ’ı bahane ederek PKK/YPG’yi desteklemeye odaklamasıydı. Terör örgütüne destek veren ABD tarafından sıkıştırılan Türkiye’nin Rusya-İran-Hizbullah-Esad blokunu tek başına dengelemesi mümkün olmadığından Moskova ile masaya oturması kaçınılmazdı.
Yani Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile masaya oturması bir zorunluluktan kaynaklanmıştır, Moskova ile ittifak arayışından değil.
Aynı şekilde Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini almaya karar vermesi, bu ülkeyle nükleer santral inşası ve yeni bir doğalgaz hattı konularında anlaşması da bir ittifak arayışından değil, askerî ve enerji alanlarındaki ihtiyaçlardan kaynaklanmıştır.
Bu şekilde Türkiye, son dönemde çok ciddi sorunlar yaşadığı Batı ülkelerinin baskılarını ve dış politikasındaki ağırlığını dengelemeye çalışmaktadır ve uluslararası ilişkilerin doğası da tek taraflı bağımlılıklardan kaçınmayı zorunlu kılmaktadır.
“Türkiye’deki Rusyacılar” hayal kırıklığına uğrayacaklar ama, Ankara’nın Batı ile ilişkilerini dengelemek niyetiyle Rusya ile askerî ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi Rusya ile ittifak anlamına gelmez. Zira Batı ile kurduğu ittifak ilişkisinin yol açtığı bağımlılıkların bedelini özellikle son yıllarda ağır bir şekilde ödeyen Türkiye’nin benzeri bir ilişkiyi Rusya ile kurması mümkün değildir.
En azından Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde bu mümkün değildir. Çünkü Erdoğan’ın Türkiye vizyonu, başka ülkelerin yörüngesinde hareket eden bir Türkiye’ye değil, kendisi çekim merkezi olan bir Türkiye’ye işaret ediyor.
1952 yılında NATO füzesiyle Türkiye’yi Batı’nın yörüngesine yerleştirdiğini düşünen ABD ve Avrupa ülkelerinin, AK Parti döneminde Ankara’nın kendi çıkarlarını esas alan bir dış politikaya yönelmesinden rahatsız olup önce “eksen kayması” suçlamalarıyla zemin oluşturduktan sonra Türkiye’ye nasıl saldırdıklarını hatırlayalım. Medya üzerinden yürütülen karalama kampanyaları, FETÖ ve PKK/YPG terör örgütlerine verilen destekler ve ekonomik boykot çağrılarının ardından 15 Temmuz darbe girişiminin planlanması ve desteklenmesine kadar varmıştı bu saldırılar. Hâlâ da devam ediyor.
Kurduğu ittifak ilişkisi ile Türkiye’yi kendi yörüngesine oturttuğunu düşünen Batı’nın bu dengesiz bağımlılık ilişkisinin bozulmaması için sergilediği saldırgan tavır ortadayken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın benzeri bir ittifak ilişkisini bu defa Rusya ile kurması düşünülemez. Zira Rusya da Batılı ülkeler gibi emperyalist geçmişi olan bir ülkedir ve tarihinde ittifak ilişkisi kurduğu ülkeleri tahakkümü altına almaya çalıştığının sayısız örnekleri vardır.
Türkiye’deki Rusyacıların, Moskova ile tam da bu tarz bir tahakküm ilişkisi arzuladığını ifade etmek gerek. Onlar Rusya’nın Türkiye’deki valisi olmak istiyorlar, tıpkı Amerikancıların ABD’nin Türkiye’deki valisi olmayı istemeleri gibi.
Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşması onları çok heyecanlandırıyor. Emperyalist reflekslerine güvendikleri Rusya’nın, iş birliği için hazır olarak beklediklerini fark edeceğini düşünüyorlar.
Kim bilir? Belki de Moskova onları çoktan fark etmiştir ve kullanmaya başlamıştır bile.
Ancak belki de Rusya, Türkiye ile sağlıklı bir ilişki geliştirebilmek için Batı’nın düştüğü yanlışlara düşmemesi ve Türkiye’nin egemenliğine saygı gösterip içişlerine müdahale anlamına gelecek manipülasyonlardan kaçınması gerektiğini biliyordur.
Eğer Moskova böyle düşünüyorsa, bu da Rusyacılar için bir başka hayal kırıklığı olur.
[Türkiye, 10 Mart 2018].