ABD, terör örgütü PKK'nın Suriye uzantısı PYD/YPG'ye destekte sınır tanımadı. Türkiye'yi kontrol edilebilir bir ülke konumuna getirmek istedi. Başaramayınca önce 15 Temmuz darbesi, ardından kur operasyonu yaptı. Ancak başarılı olamadı. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki görüşmeyle normalleşmenin ilk adımı atıldı. SETA Genel Koordinatör Yardımcısı Prof. Dr. Kemal İnat, Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni durumunu TAKVİM için değerlendirdi
Erdoğan ile Trump'ın görüşmesi ne anlama geliyor? Telefon görüşmesi, iki ülke arasındaki diyalog kanallarının en üst düzeyde açık tutulması açısından önemli. Bakanlar ve bürokratlar düzeyinde zaten birçok konuda temaslar devam ediyordu. Her ne kadar Amerikan tarafı ittifak hukukuna uygun davranmasa da Türkiye ile ABD, NATO çatısı altında müttefikler ve bu ortaklık iki ülkenin belirli düzeylerde diyalog ve işbirliği içerisinde olmalarını zorunlu kılıyor.
Bu görüşmelerden normalleşme beklemeli miyiz? Son görüşme Washington'dan gelen taleple olması, Trump yönetiminin bölge sorunları konusunda işbirliği yapma arzusunun göstergesi olarak okunabilir. Ancak Amerikan yönetiminin, gerek Trump gerekse ondan önceki Obama döneminde bu tür görüşmelerde, başta Menbiç ve ABD'nin PYD/PKK'ya yardımı konuları olmak üzere Türkiye'ye verdiği sözlerde durmadığını hatırlarsak bu görüşmenin iki ülke arasında gerçek bir normalleşmenin yolunu açacağı konusunda kuşkulu olmak gerekir.
ABD Suriye'de Türkiye'siz yapamadı mı? ABD'nin, Suriye'de Türkiye'siz yapamayacağı kesin de, Washington yönetiminin bunun farkında olup olmadığı konusunda emin değilim. Amerikan yönetiminin Suriye'de Washington'daki karar vericilerin kafalarının net olduğu konusunda da emin değilim. Amerikan güvenlik bürokrasisi ile Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı arasında Suriye konusunda var olan fikir ayrılıklarının Trump'ın açıklamalarına yansıdığını gördük.
Kendi sınır bölgesinde PKK/PYD varlığına tahammül etmeyeceğini açık bir şekilde ve sürekli dile getiren Türkiye'nin, bu konuda sabrının giderek tükendiği ve artık Fırat'ın doğusundaki terör hedeflerine yönelik saldırılara başladığı görülüyor.
Fırat'ın doğusuna operasyon yapılacak mı? Aslında geçen yılın Nisan ayında Türkiye, Irak'taki Sincar'ın yanında Suriye'nin kuzeydoğusundaki Karaçok Dağı'ndaki PKK/PYD hedeflerini vurarak bu konudaki politikasının ne olacağını ortaya koymuştu.
Şimdi Türkiye, Fırat'ın doğusundaki terör hedeflerine yönelik saldırılarıyla Amerikan yönetimine "artık kararını vermesi" ikazında bulunuyor. Washington, ya Türkiye'yi tercih edecek ya da PKK/PYD'yi. Bugüne kadar yaptığı gibi PKK/PYD'ye destek vermeyi tercih ederse, bu Türkiye ile ilişkilerini tamamen riske atması anlamına gelecektir.
ABD'nin PKK/PYD ittifakı devam eder mi? Şimdiye kadar olduğu gibi, terör örgütleriyle işbirliğini uzun dönemli müttefiki Türkiye'ye karşı bir baskı aracı olarak kullanma yolunu seçerse ABD-PKK/PYD ittifakının devam etmesi ve bunun da Türkiye ile ABD arasındaki kopuş sürecini hızlandırması söz konusu olabilir.
Ancak Washington da, terör örgütleriyle girilen bu ilişkinin Türkiye ile Rusya yakınlaşmasına neden olduğunu biliyor. Bu kesimlerin sesinin ve etkisinin bundan sonraki süreçte ne kadar etkili olacağı, ABD'nin PKK/PYD ile ittifakı mı, yoksa Türkiye ile ittifakı mı tercih edeceği konusunda belirleyici olacaktır.
FIRAT'IN DOĞUSUNA OPERASYON Türkiye'nin, Fırat'ın doğusuna operasyon yapması ABD ile karşı karşıya getirmez mi? Türkiye operasyon yaptı zaten. Fırat'ın doğusundaki PKK/PYD hedeflerine operasyon yapmasının Türkiye'yi ABD ile karşı karşıya getirme riski var. Bu doğru, ancak Türkiye'nin sınırında PKK/PYD varlığına sessiz kalamaz. PKK/PYD'ye karşı mücadeleyi sadece sınırımız içerisiyle sınırlı tutuyoruz, sınır ötesindeki varlığına karşı adım atmayacağız deme tercihimiz olamaz.
Böylesi bir operasyonda ABD'nin tavrı ne olabilir? Kendi güvenliğini hedef alan saldırılarda bulunan terör örgütüne karşı operasyon yapmanın Türkiye için bir tercih değil de zorunluluk olduğunu gördükleri müddetçe Amerikalılar doğrudan Türkiye'yi hedef alan bir girişimde bulunmaktan kaçınacaklardır. Zira bu meseleden dolayı Türkiye ile doğrudan bir çatışmaya girmeyi ABD'deki en irrasyonel aktörler bile istemeyeceklerdir. Ancak PKK/PYD'ye destek yolunu seçmek konusunda ısrar ederlerse sınırın ötesindeki örgüt mevzilerini güçlendirmeye çalışabilirler.
Menbiç'te ortak devriye işe yarayacak mı? Türkiye, Menbiç'in terör unsurlarından tamamen temizlenip şehrin gerçek sahiplerinin yönetimine bırakılmayı amaçlıyor. PKK/PYD'nin şehrin dışında sürekli mevziler kazmaya devam etmesi ne terör örgütünün ne de ABD'nin, Türkiye'nin bu talebini karşılamaya istekli olduğunu gösteriyor. Amerikan yönetimi Menbiç konusunda Türkiye'ye verdiği sözlerin çoğunu tutmadı ve bu meseleyi Türkiye'yi oyalamanın bir aracı olarak kullanıyor. Ortak devriyelerin başlaması ise Amerikan tarafının Türkiye'den gelen taleplerin yoğunluğuna göre gerektiğinde geri adım atabileceğini gösterdi.
Türkiye-ABD ilişkileri son dönemdeki gerilimlerden sonra yoluna nasıl devam edecek? Gerek Bush, gerek Obama ve gerekse Trump yönetimleri, Türkiye'nin kolay nüfuz edebilecekleri, iç ve dış siyasetini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirebilecekleri ve nihayetinde çok gerektiğinde destekleyecekleri bir darbe yoluyla hizaya sokacakları bir ülke olarak kalmasını arzu ettiler. AK Parti yönetiminin Türkiye'yi böyle bir ülke olmaktan çıkarıp, kendi çıkarları doğrultusunda gerektiğinde ABD çizgisinin aksine politikalar izleyebilen bir ülke haline getirme yönündeki adımlarından çok rahatsız oldular. Obama ve Trump dönemlerinde Amerikan tarafındaki bu rahatsızlığın giderek arttığını ve en sonunda 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerine kadar vardığını biliyoruz.
Türkiye ABD'den nasıl bir tavır bekliyor? Ankara, mevcut Amerikan yönetiminden, söz konusu darbe girişimlerinin arkasındaki bürokratları tasfiye etmesini ve bir daha Türkiye'ye karşı benzer darbe girişimlerine tevessül edilmeyeceğine dair güvence vermesini, FETÖ'ye verdiği desteği sonlandırmasını ve PKK/PYD gibi terörist örgütlerle işbirliği yapmamasını bekliyor. Amerikan yönetiminin atması gereken ilk adım Türkiye'yi eşit ortak olarak kabul edip egemenliğine saygı göstereceğini kabul etmesidir.
ABD'nin Türk bakanlara karşı yaptırımı kaldırma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Biliyorsunuz bu yaptırım kararı Trump yönetiminin Brunson davasıyla ilgili Türk yargısını baskı altına almak için alınmış bir karardı ve söz konusu davada Brunson suçlu bulunup cezaya çarptırılsa da, tutuklu bulunduğu süre göz önünde bulundurularak serbest bırakıldıktan sonra ABD'nin de bu yaptırımları kaldırması bekleniyordu. Bu karar iki ülke arasında geçici bir yumuşama getirmiştir, ancak bu yumuşamanın kalıcı bir normalleşme ve ortaklığa dönüşmesi için Amerikan yönetiminin yukarıda ifade ettiğim adımları atması gerekiyor.
DÖRTLÜ ZİRVE, ULUSLARARASI KIRILMA İstanbul'daki Dörtlü Zirve'nin, Amerikasız gerçekleşmesi önemli bir durum mudur? Kesinlikle uluslararası siyasette önemli bir kırılmaya işaret etmektedir. Dünya politikasının en önemli sorunlarından biri olan Suriye sorununun, bu ülkede önemli bir askeri varlığı da bulunan dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü olan ABD'nin olmadığı bir platformda tartışılması çok önemli bir gelişmedir. Üstelik ABD'nin geleneksel Batılı müttefikleri Almanya ve Fransa'nın Rusya ile birlikte bu platformda birlikte oldukları düşünüldüğünde bu, Batı ittifakının geldiği noktayı gösteriyor. Türkiye'yi de eklediğimizde, üç NATO üyesini ABD'nin olmadığı bir platformda bir araya getirmesi, Rusya açısından büyük başarı olarak görülmelidir. Türkiye açısından bakıldığında ise Suriye konusunda kendisine yakın olacak Almanya ve Fransa'yı ekleyip, Rusya'ya yakın olan İran'ı dışarda bırakan bu zirvenin İstanbul'da gerçekleştirilmiş olması da Ankara'nın büyük başarısıdır. Bu şekilde Soçi'de Rusya ve İran lehine olan masadaki denge, İstanbul'da Türkiye lehine değişmiştir.
İRAN'IN GÖZÜ AB VE ÇİN'DE İran'a yönelik ABD'nin ambargo kararı uygulanabilir mi? Ambargoda, İran'ın yaptırımlara karşı dayanma gücü ve AB ve Çin olmak üzere uluslararası camianın bu yaptırımlara karşı atacakları somut adımlar belirleyici olacaktır. Amerikan yönetiminin yaptırımlar konusunda oldukça kararlı. İsrail lobisinin de Trump'ı, İran konusunda sıkıştırdığını biliyoruz.
AB'nin, İran'la ekonomik ilişkileri sürdürmeyi sağlamak üzere devreye soktuğu "blocking statute" ya da "special purpose vehicle" gibi mekanizmaların da bu konuda şimdiye kadar işe yaramadığı görülüyor. Hindistan, Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler Amerikan yaptırımlarından çekiniyorlar. Trump yönetiminin yeni yaptırım politikasını başarıya ulaşabilir.
Yaptırımlar karşısında İran'ın petrol ihracatının günde bir milyon varil sınırının altına düşmesi bu ülke ekonomisi açısından kritik bir eşik olarak zikrediliyor. Bu durumda Tahran'ın, Washington ile anlaşma yollarını arayacağı ya da büyüyen ekonomik krizin ülkeyi büyük bir siyasi krize bile sürükleyebileceği düşünülüyor.
KAŞIKÇI CİNAYETİ ADB'Yİ ZORA SOKTU Kaşıkçı cinayetinde ABD'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Trump yönetiminin tavrını, uzun zamandır yatırım yaptığı bir elemanını kaybetme endişesi taşıyan bir patronun tavrına benzetebiliriz. Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve İsrail'in ana aktörlerini oluşturduğu bu ittifak bloku hem ABD'nin bölgedeki ekonomik çıkarlarını güvence altına alacaktı hem İsrail'in korunmasına hizmet edecekti. Hem de İran, Katar ve Türkiye gibi istenmeyen çizgideki bölgesel aktörlerin sınırlandırılması görevi görecekti. Bunun için Suudi Arabistan'da iktidara gelmesi için büyük yatırım yapan Prens Muhammed bin Selman'ın nasıl kısa bir sürede ve genç yaşında birçok rakibi arasından sıyrılarak 2015'te Savunma Bakanı ve 2017'de birinci veliaht prens yapıldığını biliyoruz.
Şimdi bu kadar yatırım yapılan Prens Selman'ın adının, Kaşıkçı cinayetine karışmış olması Trump yönetimini önemli bir müttefikini kaybetme konusunda endişelendiriyor. Ayrıca ABD'deki Trump karşıtlarının seçimler öncesinde, bu cinayet üzerinden Prens Selman ile yakın ilişkilerini gerekçe göstererek Trump'ı ağır bir şekilde eleştirmesi de Amerikan Başkanı'nın canını fena halde sıkıyor.
Prens Selman'ın politik geleceğini bitirebilir mi? Prens Selman'ın politik geleceği Suud yönetiminden ziyade, böyle bir kararda Washington yönetimi etkili olacaktır.
Prens Selman'ın Trump yönetimi için getirdiği artık taşınamaz hale gelirse, o zaman Washington Prens Selman'dan vazgeçip yerine yeni bir veliaht prens için adım atabilir. Bu yeni kişi doğrudan kral da yapılabilir. ABD'nin B planı olarak çoktan Prens Selman'ın yerine gelecek kişiye de yatırım yapılmıştır zaten. Ama asıl önemli olan konu, B planını yürürlüğe koyma zamanının gelip gelmediği meselesidir.
İhtimaller nedir? Üç ihtimal var; yerine gelecek kişi hazır olmadığı için ABD maliyetine rağmen Prens Selman ile yola devam edebilir. ABD, biraz zorlanarak da olsa, Prens Selman'ın yerine yeni birisinin iktidara gelmesini sağlayabilir. ABD bu defa hazırlıksız yakalandığı için Suudi Arabistan'da Washington'un istemediği biri kral olabilir.
[Takvim, 5 Kasım 2018].