SETA > Yorum |
Pasifik te Matem

Pasifik’te Matem

Trump TPP'yi elinin tersiyle itti. TPP de böylelikle ölmüş oldu zira anlaşmanın devreye girebilmesi için içlerinde ABD ve Japonya'nın da bulunduğu en az 6 ülkenin onayı gerekiyordu.

Cuma günkü yazımda, Amerikan Seddi'nden kastımın kapsamlı olduğuna dikkat çekip endişeye mahal vermiştim. Hemen akabinde ne yazık ki, Trump'ın mültecilere ve belli başlı ülkelerin vatandaşlarına da duvar ördüğüne şahit olduk. Bu ise, ABD'nin özgürlükler diyarı namını sarsarken, daha da ötesinde küresel sistemi hırpalayıcı bir risk teşkil ediyor.

Biz gelişmelerin ekonomik boyutuna kaldığımız yerden devam edecek olursak, Meksika'nın ardından Asya Pasifik ile devam edebiliriz. Nitekim Trump'ın ilk haftasında duvar çektiği bir diğer cephe, malumunuz Asya-Pasifik kapsamındaki Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) oldu. Kasım itibariyle, kendisine felç ile ölüm arasında yerlerden bir yer beğenmesini söylediğimiz TPP'yi, Trump fazla oyalamadan elinin tersiyle itti. TPP de böylelikle ölmüş oldu zira anlaşmanın devreye girebilmesi için içlerinde ABD ve Japonya'nın da bulunduğu en az 6 ülkenin onayı gerekiyordu. Buradaki şarttan amaç, ilgili ülkelerin ekonomik büyüklüklerinin toplamının ve buradan doğacak entegrasyonun anlamlı olmasıydı. Dolayısıyla ABD'nin anlaşmadan çekilmiş olması, TPP'nin hayata gelmesine dair ön şartı baltalamış oldu.

12 bölge ülkesini içine alarak dünya ekonomisinin kallavi bir bölümünü temsil edecek söz konusu mega anlaşmanın, sadece mal ticareti değil, kapsamlı bir ekonomik entegrasyon fırsatı olarak görüldüğünü hatırlayalım. Dolayısıyla Trump'ın imzaladığı metinde “çekildiğimizi haber edin” dediği anlaşmanın tarafları, bu işten hoşnut değil.

Kimdi bunlar; bir hatırlayalım: Japonya, Avustralya, Y. Zelanda, Kanada, Meksika, Peru, Şili, Malezya, Vietnam, Singapur ve Brunei. İşte bu 11 ülke, onca yılın onca çabasından sonra şimdi öylece TPP'siz kalmış durumda.

Peki, ölen TPP'nin matemini şimdi kim tutacak?

ABD tarafından bakarsak, TPP anlaşmasının ülke ekonomisi için ne büyüklükte bir faydası olurdu tartışması, malumunuz ne zamandır yapılmaktaydı. Bu noktada farklı görüşler vardı ancak öyle çok çekici bir katkı beklentisi ağırlıklı değildi. Zaten TPP'nin ciddi tepkilerle de başının dertte olduğunu hatırlayacaksınız. Bununla beraber, ABD tarafını buracak esas meselenin, Asya Pasifik'te Amerikan varlığını güçlendirme amacına darbe vurulması olduğunu belirtmek gerek.

ABD OUT, ÇİN IN

Peki ya diğer 11 ülke? Kimi az kimi çok müteessir olmakla birlikte, çoğunun kafasında “bu ilişki yumağından bundan sonra ne koparırız” sorusu olduğu kesin. Bununla birlikte herkes biliyor ki, TPP işinin esas esprisi ABD'nin varlığıydı ve bundan böyle onsuz bir Trans-Pasifikimsi oluşumun da tadı eskisi gibi olmaz. Başka formatlar düşünmek ise, şimdi daha bir mubah.

Potansiyel “bölgesel” formatlar sahnesinde öncelikli kahraman adayı ise, Çin… Nitekim ABD'nin TPP'den el ayak çekmesiyle birlikte, Çin'e 8 Kasım'dan beri beklediği o aydınlık gün şimdi doğmuş vaziyette. Değil mi ki, onca emekten sonra ortaklarını yüz üstü bırakan bir ABD, bölge ülkeleri için güvenin sarsıldığı bir boşluk yarattı.

Bu noktada tekrara düşmemek için Trump'lı Yeni Dünya serimin 3 no'lu makalesini adreslerken, olayı özellikle RCEP koduyla anımsatmış olayım. Zira 16 ülkelik bu kodu, şimdi daha enerjik günler bekliyor. Belki bir TPP kadar cazip değil ama bölge ülkeleri RCEP'e “hiç yoktan iyidir” gözüyle bakabilir. Ayrıca buradan hareketle Çin ile işbirliklerini genişletmek isteyenler için, bir diğer 4 harfli kod ise, OBOR olacaktır. Çin'in bu işlerde ne derece başarılı olacağı ise, icraata yansıyacak apayrı bir soru…

Öte yandan, Trump bölgede neler yapacak ve ayrıca Pekin'den acısını nasıl çıkartacak, onlar da başka esaslı meseleler ancak Çin'in bölgede atakta kalacağını tahmin etmek zor değil.

Ne diyordu geçenlerde Xi, Davos'ta?

“Korumacılığın karanlık odasına kendimi kilitlemem. Dışarıda yağmura, rüzgâra maruz kalmaya razıyım”.

[Yeni Şafak, 31 Ocak 2017].