Hollanda'nın, bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya'ya yaptığı barbarlık aklın sınırlarını zorlayacak cinsten. Hollanda'daki seçimler, Avrupa'da yükselen yabancı düşmanlığı, Avrupa'nın bilinen Türkiye karşıtı tutumu ve referandumda açıkça taraf olup 'Hayır' çıkması için ellerinden gelen her şeyi yapmaları... Evet, hepsi Hollanda'nın barbarca muamelesini bir nebze açıklıyor. Ama yine de yeterli değil. Hepsini biliyoruz, neden Türkiye'ye düşmanca davrandıklarını az çok kestiriyoruz ama uluslararası kuralları ve teamülleri bu derece ayaklar altına alan, bir devlete değil de DEAŞ veya Taliban gibi vahşi organizasyonlara yakışan tavrı anlamak için daha fazla açıklamaya ihtiyacımız var. Neden Hollanda böyle bir barbarlığı yapar? Türkiye düşmanlığı bu noktaya kadar tırmandı mı? 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' ile Türkiye'nin istikrar sorunu çözmesi Avrupa'yı bu kadar mı rahatsız etti? Bu soruların cevabını aramak için DEAŞ'e ve Taliban'a gitmeye gerek yok. Cevabı çok daha yakında, Avrupa'nın kendisinde aramamız gerekiyor. Avrupa, Bakan Hanımefendi'ye yaptığı barbarlık ile ne DEAŞ'a benzedi ne Taliban'a! Ne de kendi değerlerini yani insan haklarını, demokrasiyi, ifade hürriyetini, toplantı ve gösteri hakkını ayaklar altına aldı. Avrupa aslına rücu etti, yani fabrika ayarlarına geri döndü. İnsan hakları, demokrasi ve hürriyetler, Avrupa'nın kanlı tarihi ve iç çekişmelerinden sonra uydurduğu bir masaldı. 'Yiğidi öldür hakkını ver' demişler. Hakları var iyi bir masal, güzel bir rüyaydı. Tüm farklılıklarına rağmen bütün insanların aynı temel hak ve özgürlüklere sahip olması, bunların kısıtlanmaması ve insanların bunlardan dolayı ayrımcılığa maruz kalmaması. Olsa çok güzel olurdu ama hiç bir zaman olmadı. Yorulan, kavga etmekten usanan, durulmak isteyen, enerjisini savaşa değil refaha yönelten, kanlı geçmişinin günahını çıkartıp hafiflemek isteyen Avrupa'nın kendi uydurup kendi inandığı bir masal. Evet, olsa iyi olurdu ama olmadı. Zaten en başından beri bir masaldı. Şimdi aynı Avrupa tekrar mücadele etmek zorunda. Yalancı baharın tatlı günleri bitti. Ayakta kalmak için tekrar savaşmak, mücadele etmek, çatışmak ve çarpışmak zorunda. Haliyle; masal bitti, gerçek dünyaya hoş geldiniz. Masal dünyasındaki hukukun üstünlüğünün yerini üstünlerin hukuku; adaletin yerini çıkar; adaletin yerini güç alıyor. Aslında hep böyleydi. Tek fark Avrupa masal dünyasında yaşarken, güçlüyken, istediğini zaten elde ederken haktan, hukuktan ve adaletten bahsediyordu. İstediğini onlarla elde edebildiği için bu kavramları dilinden düşürmüyordu. Şimdi ise işler zorlaşıp istediğini süslü laflarla elde edemeyince güçle, zorbalıkla elde etmeye gasp etmeye geri döndü. Aslına rücu etti, eskiden beri yapageldiği ancak bir müddettir ara verdiği alışkanlıkları nüksetti. Bugün Avrupa'da yükselen yabancı düşmanlığı ve aşırı sağ gibi kavramlarla ifade edilen hakikat budur. Avrupa, her zaman ırkçı, yabancı ve İslam düşmanıydı. Sadece bir dönem istediklerini bu yüzünü kamufle ederek elde edebiliyordu; şimdi ise edemiyor. Hesap bozulunca oyun da bozuldu, masal bitince asıl ortaya çıktı. Son bir söz de içimizdeki Avrupa sevdalılarına gelsin. Hala Avrupa'yı kendi değerlerine ihanet etmekle suçlayanlara. İyi niyetinize inanıyoruz, ancak biraz da gözlerinizi açın. Hak ve adalet hiçbir zaman Avrupa'nın değeri olmadı. Avrupa kendi değerlerine ihanet etmiyor bilakis aslına dönüyor.
[Takvim, 15 Mart 2017]..