Batı medeniyeti "itiraf kültürüne" dayanır derler. İki yüzyıldır dünya ölçeğinde "muktedir" bir medeniyetin temsilcilerinin "sorumluluğunu" yüklenmeleri gereken o kadar çok şey var ki; saymakla bitmez.
En son itiraf mahiyetinde bir rapor Britanya'dan geldi. Tony Blair Hükümetinin 2003 Irak işgaline dahil olma sürecini soruşturan Chilcot raporu 7 yıl sonunda yayınlandı. Tevafuk bu ya, raporun kamuoyu ile paylaşılması DAİŞ saldırısının Irak'ta 200'ü aşkın can aldığı günlere denk geldi.
12 ciltlik raporun özü hepimizin malumu olan bir gerçeği yinelemekti: Irak işgali meşru ve haklı gerekçelere dayanmayan bir hataydı. Kusurlu istihbarat söz konusuydu ve kitle imha silahları risk teşkil etmiyordu.
Saddam Hüseyin'in 'yakın' tehdit oluşturmadığı, işgalin gereksiz olduğu ve yanlış istihbaratla tüm barışçıl seçenekler tüketilmeden savaş kararı alınmıştı. Ayrıca işgal sonrasında ne gibi sorunlarla karşılaşılacağı öngörüldüğü halde planlama ve hazırlıklar yetersizdi.
***
Rapordan sonra Blair'in açıklaması ise "özür ve pişmanlık soslu" bir "aslında haklıydım" savunusu. Blair istihbarat değerlendirmelerinin yanlış olduğunu kabul etse de kararının doğru olduğunda ısrarcı. Saddam Hüseyin'in tehdit teşkil ettiği ve bugün "Saddamsız dünyanın daha iyi ve daha güvenli" olduğu kanaatinde.
Blair'in özrü de tıpkı Britanya basınının ilgisi gibi daha çok işgal sırasında ölen 179 Britanyalı askerin ailesine yönelik. ABD Başkanı Bush'a "ne olursa olsun seninleyim" demesinin Irak'ta ve Ortadoğu'da bıraktığı ölümcül etkilere yanmak da bölge insanına kalıyor herhalde.
***
1 milyon insanın ölmesinin yanı sıra işgalin getirdiği üç negatif sonuç bile bugünlerin kaosunu anlatmaya yeter: a) Saddam'ın otoriter yöntemle bile olsa icat ettiği Irak milliyeti parçalandı; b) Şiicilik hâkim olurken Sünni Araplar El-Kaide ve DAİŞ gibi örgütlerin eline bırakıldı; c) Ortadoğu'da İran'ın etki alanını büyüterek mezhepçi kutuplaşmanın önünü açtı.
ABD ve Britanya "ertesi günün" sorumluluğunu küçümseyerek Irak'ı işgal etme hatasını işledi. "Demokratik bir Irak" yaratmayı bırakın, Suriye'yi de vuracak olan DAİŞ terör devletinin kurulacağı bir zemini üretti.
Bugün aynı şey Suriye'de farklı bir yolla cereyan ediyor. Irak işgalinde bilerek "hatalı" davranan Bush ve Blair'in tecrübesinden "yanlış ders" çıkaran Obama yönetimi uzayan Suriye iç savaşını yerel aktörlerle çözmeye çalışıyor. Yine bölgenin yarınını umursamıyor.
Bu yüzden Suriye'nin Sünni Arapları bu kez Rusya, Esed, Şii milisler ve PKK- YPG eliyle eziliyor, öldürülüyor. Ayakta kalan bölge ülkelerini "beka" problemine sürükleyen, daha önemlisi Kürtleri bölgeden yabancılaştıran aktörler öne çıkarılıyor. Pan-Kürdizm emeli teşvik ediliyor.
***
Batı başkentlerinin Ortadoğu'ya her müdahalesinin kendi menfaatleri doğrultusunda olduğu yönünde yaygın bir anlayış var. Halbuki daha derinlikli analiz Batı'nın sürekli olarak ertesi günü iyi hesap etmeden "sorumsuzca" müdahale ettiğidir. Yeniden yapılandırmada bir o kadar beceriksiz olduğudur. Hem de kendi uzun vadeli menfaatini bile yeteri kadar öngöremeden.
Afganistan, Irak ve Suriye krizlerinin ürettiği küresel göçmen ve terör sorunları bunun en belirgin örnekleri. Obama'nın Suriye politikasının hangi ölümcül sonuçları ürettiğinin "itirafı" için 13 yıl beklemeye gerek kalmayacak gibi.
***
Diyorum ki, keşke Batı başkentleri "itiraf" etmeyi bırakıp "tövbe" etseler. Bilerek "hatalı" karar vermeyi terk etseler. Tüm insanlığın "yarınları" için yaptıklarının ya da yapmadıklarının sorumluluğunu üstlenseler.
[Sabah, 8 Temmuz 2016].