Amerika’nın Suriye’de Baas rejimine ait Şayrat Hava Üssünü vurması iki açıdan çok önemli bir gelişme olarak görülüyor: ABD-Rusya ilişkilerinin geleceği ve Suriye iç savaşının bundan sonraki seyri.
Kuşkusuz bu gelişme uluslararası kamuoyunda en fazla ABD ile Rusya ilişkilerini nasıl etkileyeceği açısından tartışıldı ve hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Müttefiki Esad’ın vurulmasını kabullenmekte zorlanan Moskova’nın Washington’un bu hamlesine nasıl cevap vereceği konuşulan meseleler arasında. Ancak en az bunun kadar cevabı merak edilen bir başka soru ise ABD’nin Suriye rejimine yönelik saldırılarını devam ettirip ettirmeyeceği.
ABD ile Rusya arasında Suriye’de artan gerilimin sadece bu ülkeyle sınırlı kalmayacağı Amerikan Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Moskova’ya yönelik sert açıklamalarından anlaşılıyor. Moskova ziyaretinden önce yaptığı açıklamalarda Tillerson, Rusya’nın Suriye tarafından gerçekleştirilen kimyasal silah saldırılarını durdurma gücü olmadığını söyleyerek Moskova’nın bu saldırılarda dolaylı olarak ortak sorumluluğa sahip olduğunu ifade etmişti. Trump’ın yeni güvenlik danışmanı General McMaster ise daha da ileri giderek, Han Şeyhun’a yönelik kimyasal silah saldırısını yapan uçakların havalandığı Şayrat Hava Üssünde bulunan Rus askerî personelin bu saldırıdan haberdar olduğunu açıklayarak, Moskova’nın sorumluluğunun altını çizmişti.
Moskova ziyareti öncesinde İtalya’da G-7 dışişleri bakanları toplantısına katılan Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson’ın, artık Esad ailesinin Suriye’deki iktidarının sonu geldiğine dair açıklamaları toplantıya katılan diğer ülke dışişleri bakanları tarafından da destekleniyor. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün dışişleri bakanlarının da katıldığı toplantıda, Suriye’de Esadsız bir çözüm konusunda geniş bir mutabakatın sağlanmış olduğu görülüyor.
Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson’ın, böyle güçlü bir destekle gittiği Moskova’da, halkına karşı kimyasal silah kullanan Esad’ın Suriye’nin geleceğine ilişkin planlarda yerinin olmaması konusunda Putin yönetimine ağır baskı yapması bekleniyor. Böylece Washington, Astana süreciyle dışlanmış olduğu Suriye görüşmelerine yeniden dönmeyi planlıyor. Şayrat Hava Üssüne yapılan saldırı, uzun bir süredir PYD ve DEAŞ dışında Suriye meselesinin kapsamlı çözümü konusunda ilgi göstermeyen ABD’yi yeniden oyuna dâhil etmiş oldu.
ABD’nin Suriye saldırısının bu ülkedeki iç savaş açısından doğurduğu başka bir sonuç daha var. Amerikan Savunma Bakanı James Mattis, Şayrat saldırısı ile birlikte Suriye savaş uçaklarının yüzde 20’sinin imha edildiğini söylüyor. Bu Esad için olduğu kadar İran ve Rusya için de ciddi bir kayıp anlamına geliyor. Çünkü bu ülkeler, müttefikleri Baas rejimini ayakta tutmak için uzun zamandır Suriye’deki askerî varlıklarını artırmak zorunda kalmışlardı.
Böylece Amerikan yönetimi Moskova üzerinde sadece diplomatik değil, aynı zamanda güçlü bir askerî baskı da kurmuş oluyor. Yıllık askerî harcamaları 600 milyar dolar düzeyinde olan ABD’nin askerî harcaması 60 milyar dolara kadar düşmüş olan Rusya karşısında askerî açıdan çok üstün olduğunun ve onu tavize zorlayabilecek kapasiteye sahip bulunduğunun altını çizmek gerekir. Bu noktada sorulması gereken bir başka soru, gelecek yıl başkanlık seçimi yapılacak olan Rusya’da Putin’in, Trump Amerikası ile tırmanan bir gerginliği isteyip istemeyeceği sorusudur. Bugüne kadar Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’deki saldırgan politikası karşısında Batılı ülkelerin “anlayışlı” tavırlarıyla karşılaşan Putin’in, Suriye’de kendisine sınırlarını göstermek istemesi durumunda Trump karşısında nasıl bir politika izleyeceği merak konusu.
2018’deki başkanlık seçimleri öncesinde ABD’ye karşı, kaybetme ihtimali olan bir “çatışmaya” girmesi Putin’in arzu etmeyeceği bir seçenek gibi duruyor. Suriye konusunda kendisine tanınan hareket alanının sınırlarına dayandığını görüp, ABD ile masaya oturması ve Esad iktidarının sonu dâhil olmak üzere bütün opsiyonları görüşmesi daha muhtemel görünüyor.
[Türkiye 12 Nisan 2017].