“Wall Street endeksleri, son 5 resesyondan 9’unu tahmin etti”.
Nobelli iktisatçı Paul Samuelson, 1966’da söylediği bu sözle, bir yandan Wall Street’i iğnelerken, diğer yandan da ekonomik tahminlerin doğasındaki yanılma olgusuna gönderme yapıyordu.
Yaklaşık yarım asır sonra bugün, Samuelson’ın esprisi ekonomistleri hala gülümsetiyor. Zira şu yanılma durumu halen geçerli... Gerek model kurgularındaki kusurlar, gerekse sayısı çokça olan faktörlerdeki sürprizler, beklentilerden oldukça farklı sonuçlar doğurabiliyor.
Buna en yakın misal olarak, 2014’e bakmamız yeterli. Dünya ekonomisinin 2014 performansı, 2013 ve daha evvelinde öngörülmeye çalışılırken, kimsenin kristal küresinde, Rusya, IŞİD, petrol gibi sarsıcı aktörler belirmemişti. Bu unsurlar diğer birçoğuyla birleşip görünümleri kaydırınca ise, pek çok kuruluşun bol bol tahmin revizyonu yaptığına şahit olduk.
2015 ZORLU GEÇECEK
Bu doğrultuda geride bıraktığımız yıla dönüp baktığımızda, global ekonomi için toplamda hayal kırıklığı getirmiş bir dönem görüyoruz. Dahası, 2014’ün sahne olduğu gelişmeler, ilk ayını devirdiğimiz yeni yılda da etkilerini sürdürecek. Hatta IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, bu düşünceyle, daha 2015’e adım atar atmaz aşağı yönlü büyüme revizyonlarına başladılar.
Bu bağlamda, yansımaları Türkiye için de hatırı sayılır bazı olumsuzlukların, 2015 senesini zorlaştıracağını ifade etmek gerek. Bu etkileşimde en geçişken kanallardan biri de, pek tabii ihracat olacak.
Ve 2014 başlarındaki heyecanını yıl ilerledikçe kaybetmek zorunda kalan ihracatımız, 2015’e de keyifsiz girmiş durumda. TİM’in dün açıkladığı istatistikler, öyle söylüyor. O halde, taze veriler ışığında, duruma göz atmak gerek.
OCAK İHRACATI CANIMIZI SIKTI
TİM verileri, Ocak ayında Türkiye’nin mal ihracatının bir önceki yılın aynı ayına göre %9,8 gerilediğini gösteriyor. Nedenlerden biri, bu Ocak ayına mahsus olan takvim etkisi... Bir başka ifadeyle, 2015 Ocak ayında işgünü sayısının, 2014’ün aynı dönemine göre eksik olması. Burada, 2 Ocak Cuma gününün ekstradan tatil edilmiş olmasının altını çizelim.
Tabii takvim etkisinden arındırsak bile, ihracat hızında öyle aman aman bir performans görmek mümkün değil. İşte asıl mevzu da bu... Buradaki ana etken ise, malumunuz, pazarlarımızın halet-i ruhiyesi.
Nitekim İran, İspanya, ABD gibi belli başlı pazarlarımızın yakaladığı artış trendi devam ederken, Rusya ve Irak’ın ise “miras” jeopolitik ve ekonomik sıkıntılarla daralmayı sürdürdüğüne şahit oluyoruz.
Ayrıca, birçok Avrupa pazarımızda, geçen yılın sonlarına doğru kendini iyice hissettiren halsizlik, 2015’e de sirayet etmiş durumda.
KUR HAREKETLERİNE DİKKAT
Bununla birlikte, söz konusu Avrupa rakamlarını, ticari temponun dışında etkileyen bir olumsuz faktör daha var ki; o da parite... Zira ihracatımızın %45 gibi önemli bir bölümünü Euro cinsinden yapıyoruz ve Euro/ USD paritesinde yaşanan düşüş, Euro ile satış yaptığımız ülkelerden elde ettiğimiz geliri, dolar bazında aşağı çekiyor.
Bunun yanı sıra, Euro’nun TL karşısındaki son dönem hareketleri, Avrupa pazarındaki ihracatçımız için piyasa risklerini beraberinde getiriyor. Bu, bir yandan fiyat baskısı, diğer yandan da kur riski anlamına geliyor. İthalatçılarımız için ise, tırmanan dolara ilişkin bir risk söz konusu.
İşte dövizden kaynaklanan bu risklerden arınmak için, kurlarda hareketliliğin hüküm sürdüğü mevcut dönemde, hedging konusu kendini yeniden hatırlatıyor. Zira zaman, spekülatif hareketlerden medet umma zamanı değil, karlılık ve rekabet gücünü koruma zamanı...
RİSK YÖNETİMİ ŞART
Bakın; yine TİM’in geçen hafta açıkladığı 2015 Ç1 Beklenti Anketi sonuçlarına göre, ihracatçıların sorunlarının başında, “kurlardaki hareketlilik” geliyor. Ancak aynı çalışma ortaya koyuyor ki; ihracatçılarımız risklerini hedge etme konusunda pek de kararlı adımlar atmamış. İlgili cevaplar, riskin üzerine gidilmediğine ve ayrıca bilgi eksikliğinin de devam ettiğine işaret ediyor. Dolayısıyla, hedging hususunun altını burada önemle çizmiş olalım.
Tabii pazarlarımızın şu karışık döneminde riskler, sadece kurla sınırlı değil. Ticari risk dediğimiz, alacaklara dair tehlikelere karşı da dikkatli olmak gerekiyor. İhracatçılarımızın, bilhassa ülkeler özelinde bu riskleri değerlendirerek önlemler alması şart.
Özetleyecek olursak; 2015’in zorlu konjonktüründe, pazar genişletme çabalarımız devam ederken, bir yandan da sorunlu mevcut pazarlardaki payımızı korumamız gerekecek.
Bu doğrultuda, ilgili tüm riskleri indirgeyecek mekanizmalarla korunarak nakit akışlarını en sağlıklı şekilde yönetebilmek, işin püf noktası olacak.
Zaman, karmaşanın ortasında ayakta kalma zamanı...
Bu nedenle, 2015’te elimizden düşmemesi gereken anahtarların başında, “risk yönetimi” geliyor.
[Yeni Şafak, 3 Şubat 2015]