SETA > Yorum |
Çin Kara Kutu

Çin Kara Kutu

İyimser gözlemciler Xi’nin diyalog yanlısı olmasını öne çıkarmaya çalışıyor olsalar da özellikle siyasi reform konusunda Xi’nin partinin temel politikalarını devam ettirme konusunda tereddüt etmemesi bekleniyor.

Dünyanın en büyük iki ekonomisi geçtiğimiz haftalarda siyasi liderlerini belirleyecek büyük siyasi organizasyonlara sahne oldu. Bir yanda Amerika Birleşik Devletleri’nde artık oldukça arkaik hale gelen seçim sisteminde kararsız birkaç eyalette yaşayan seçmenler seçimlerin kaderlerini belirleyip Amerika’yı önümüzdeki dört sene içinde kimin yöneteceğine karar verirken öte yanda seçim sistemi neredeyse Vatikan’ı andıran Çin Halk Cumhuriyeti’nde bir odaya toplanan bir avuç siyasi lider bir buçuk milyara yakın insanın daha önce beş on kişi tarafından belirlenen siyasi liderini alkışlamak için bir araya geldi. Bu siyasi ritüel için Pekin’de adeta olağanüstü hal ilan edilirken, artık olağan şüpheli haline gelen azınlıklar ve muhtemel muhalif aktörler de şehirden uzaklaştırıldı. 2008 Olimpiyat Oyunları’ndan sonra tüm dünyanın yeniden gözlerinin üzerinde olduğunun bilincinde olan Çin hükümeti kongrenin “birlik, dirlik ve beraberlik” imajı yaratabilmesi için önce Çin medyası üzerindeki sansür zincirini güçlendirirken öte yandan da kongreden dünya basınına herhangi bir haber sızıntısını engellemek için delegeleri de sıkı bir takibe aldı. Tüm bunlar parti kongresinin üstündeki sis bulutlarını artırırken dünyadaki Çin gözlemcileri arasında “kim, kiminle, nerede, ne olacak” tarzı tahmin oyunlarının ayyuka çıkmasına sebep oldu. Siyasi aktörlerin kim olduğunun çoğu zaman muamma olmasının yanında muhtemel aktörler hakkında edinilen son derece kısıtlı bilgi otoriter siyasi kültür ve yapı hakkında ilgililerine bazı pratik bilgiler de vermiş oldu.

POLİTBÜRO'DA AYAK OYUNLARI

Komünist Parti’de on senede bir yaşanan liderlik değişiminin belki de en geniş çaplısı bu parti kongresinde yaşanıyor. 25 kişilik politbüronun dokuz kişilik yürütme kurulundaki aralarında şu anki devlet başkanı Hu Jintao’nun da olduğu yedi üye emekliye ayrılıyor. Her ne kadar devlet bu parti kongresinin de bir önceki gibi gürültüsüz patırtısız bir halde sonuçlandığı izlenimi yaratmaya çalışmış olsa da tüm Çinli gözlemciler -kapalı kapılar ardında meydana gelen siyasi operasyonlardan bihaber olsa da- Hu ile bir önceki devlet başkanı Jiang Zemin arasındaki özellikle politbüronun yeni üyelerinin seçiminde yaşanan mücadeleden az çok haberdar. Bunun yanında parti kongresinin hemen öncesinde Chongqing eyaletinin parti sekreteri ve Politbüro’nun karizmatik üyelerinden Bo Xilai hakkında ortaya çıkan iddia ve suçlamalar geçiş dönemindeki siyasi ayak oyunlarıyla birlikte parti liderliğinin karıştığı karanlık iş ilişkilerini de gözler önüne sermesi bakımından oldukça ilgi çekiciydi. Parti Kongresi’nde Politbüro’nun yürütme kuruluna girmesine neredeyse kesin gözüyle bakılan Bo Xilai’in karısının, eyaletinin emniyet müdürüyle birlikte İngiliz bir işadamını öldürmekle suçlanması ve daha sonrasında ortaya çıkan siyaset ve ticaret ilişkileri belki de sadece buzdağının görünen yanıydı ancak “partideki tanrılar” bu seferlik sadece Bo Xilai’i kurban seçmeyi yeğlemişlerdi. Skandallar birbiri ardına patlak verirken ortaya atılan komplo teorileri Çin politikası konusunda bilmediğimiz birçok değişkeni yeniden gündeme getirdi. Önce Bo Xilai’in bir darbe girişiminde bulunduğu söylentileri yayıldı sonrasında ise iyice gerilen ve hassaslaşan siyasi atmosferde kongreye az bir zaman kala devlet başkan yardımcısı Xi Jinping’in iki hafta süreyle medya önüne çıkmaması oldukça geniş çaplı spekülasyonlara yol açtı.

Bir haftaya yakın devam eden Komünist Parti Kongresi’nde herkesin beklediği gibi Politbüro’nun yürütme kurulunda yer alan Xi Jinping ilk etapta Komünist Partisi’nin en önemli pozisyonu olan Genel Sekreterliği Hu Jintao’dan devraldı. Çin’deki liderlik sisteminin gereği olarak Xi önümüzdeki Mart ayında da Hu Jintao’dan Çin Devlet Başkanlığı unvanını alacak. Xi’nin ne zaman ordunun kontrolünü alacağı ise henüz belli değil. Zira ordu, parti ve siyaset ilişkilerinin oldukça girift bir hal alabildiği Çin’de Hu Jintao ordunun kontrolünü devlet başkanı olduktan ancak iki sene sonra alabilmişti. Geçtiğimiz yıl içinde aralarında Türkiye’nin de olduğu birkaç ülkeye yaptığı geziye kadar isminin uluslararası kamuoyunda duyulmadığı Xi hakkında liderliğinin kesinleşmesi sonrası Çin’in propaganda bakanlığının ortaya attığı bazı mitlerden başka çok da fazla bir bilgi bulunmuyor. Çin’in başbakanlığını ise herhangi bir değişiklik olmadığı sürece Wen Jiabo’dan Li Keqiang’ın alması bekleniyor. Bu karmaşık yapı içinde emekliye ayrılan politbüro üyelerinin yerine atanan adaylarla üyeliği devam eden birkaç aday ise Xi’den sonraki on yıl içinde -o zamana kadar dünyanın en büyük ekonomisi olması muhtemel- Çin’in lideri olmak için kıyasıya bir mücadele verecek. Parti genel sekreterliğinden emekli olan Hu Jintao’nun ise bundan sonra siyasi arenaya ne kadar müdahil olacağı henüz tam olarak belli değil.

Çin’in yeni liderlerini önümüzdeki dönemde büyük bir ekonomi ve güçlü bir devlet yapısı ile birlikte önemli iç ve dış sorunlar bekliyor. Bazen ciddi koordinasyon problemlerine sebep olabilen iktidar değişim sürecinin kazasız belasız atlatılması halinde iç politikada Xi’yi bekleyen en önemli siyasi problemlerin başında devlet ve toplum arasında gittikçe gerilen ilişki yer alıyor. Bir yanda her geçen gün yeni skandalların patlak verdiği ve yolsuzluk söylentilerinin hızla arttığı siyasi kadrolar öte yanda da siyasi reform ve ekonomik eşitlik talep eden kitleler arasında mevcut otoriter kapitalizmi Xi’nin ne kadar daha sürdürebileceği önemli bir merak konusu. Wen Jiabo ve ailesinin serveti hakkında New York Times’da çıkan bir habere gazetenin websitesini sansürleyerek cevap veren Çin yönetiminin yolsuzlukla mücadele konusundaki -özellikle konu siyasi liderleri ilgilendirdiğinde- yaklaşımı önümüzdeki dönemdeki siyasi kadroların belirlenmesinde ve bu kadroların siyasi davranış biçimlerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak. Xi’yi bu konuda önemli bir denge oyunu bekliyor. Bir yanda mevcut yozlaşmış ekonomi-siyaset ilişkisinden rahatsız olan kitleler öte yanda da bu yapı üzerine inşa edilmiş siyasi dengeler bu konuda Xi’nin atacağı her adımı iki taraf için de oldukça hassas kılıyor.

ÇİN'İN İNSAN HAKLARI KARNESİ

Bununla birlikte devlet ve toplum ilişkisi için bir başka önemli unsur da Çin’deki halkın, azınlıkların ve entelektüellerin siyasi reform çağrılarına Xi’nin vereceği yanıt ile ilgili. İnsan hakları konusunda dünyanın en kötü karnelerinden birine sahip olan ve zenginleştiği ölçüde de otoriterleşen Çin Halk Cumhuriyeti’nde siyasi bir açılımın Xi döneminde ne kadar mümkün olacağı meselesi dünyanın Arap Baharı ile birlikte yeniden halk hareketleri ve demokratikleşmesi konuştuğu bir devirde oldukça önem kazanıyor. Gittikçe güdükleşen basın- internet, ifade ve din özgürlüğü, Uygur ve Tibetlilere karşı uygulanan asimilasyon politikaları, hapishanelerdeki siyasi mahpuslar ve özellikle de Nobel Barış Ödülü sahibi Liu Xiabo, sindirilmeye çalışan Ai Weiwei gibi sanatçılar, Nurmehmet Yasin gibi yazarlar, bloggerlar ve entelektüeller ve ev hapsinde tutulan veya sürgüne gönderilen Chen Guancheng gibi aktivistler önümüzdeki dönemde hem Çin toplumu hem de uluslararası kamuoyu tarafından Xi’ye en fazla sorulacak sorular arasında yer alacak. İnsan hakları meselesinin bir yabancı komplosu ve azınlıkların terörist olduğu konusunda kendisinden başka kimseyi ikna edemeyen Çin yönetimi ve Xi bu konuda yeni sınavlar verecek.

ABD VE ÇİN'İN KOZLARI...

Dış politika konusunda da Xi Jinping ve Çin yönetimini önümüzdeki dönemde bazı ciddi problemler bekliyor. Öncelikle Amerika ve Çin arasında nerdeyse kronik hale gelen dış ticaret açığı ve döviz kuru meselesinde Amerika Çin’e uygulandığı baskıyı yaşadığı ekonomik sorunların da bir sonucu olarak önümüzdeki dönemde daha da artıracaktır. Artık neredeyse simbiyotik hale gelen iki ekonomi arasında ortaya çıkacak bu sorunların kriz yaratacak dereceye ulaşmadan kontrol altına alınması gerekiyor. Bu konuda Çin’in daha uyumlu bir siyaset izlemeye çalışması durumunda bu politikayı Çin siyasetinde milliyetçileşen tabana nasıl açıklayacağı da önemli bir sorun olarak ortada duruyor. Bunun yanında Amerika’nın Asya Pasifik stratejisi dahilinde bölgede daha fazla görünür bir hale geldiği ve Başkan Obama’nın ilk gezisini bölgede jeopolitik açıdan oldukça önemli görülen bölge ülkelerine yapacağı bir ortamda Çin’in bu stratejik açılıma nasıl cevap vereceği konusu da oldukça önemli. Özellikle kamuoyunun devletin desteğiyle gitgide daha da milliyetçileştiği ve dış politika konusunda saldırganlaştığı bir dönemde Amerika’nın bölge ülkelerine yönelik geliştirdiği yeni stratejiler karşısında kamuoyunu provoke etmeden karşı hamlelerle cevap vermeye çalışmak Xi’nin öncelikleri arasında olacak. Bu karşı hamleler dahilinde Burma, Kamboçya ve Vietnam gibi ülkelerde Amerika ve Çin önümüzdeki dönemde sıkça karşı karşıya gelecek. Bunun yanında Çin’in bölge ülkeleriyle -özellikle de Japonya gibi Amerika’nın müttefik olduğu ülkelerle- kara suları ve adalar konusunda yaşadığı sorunlar Çin’in Amerika ile ilişkilerine de direk etki yapacak. Her ne kadar Çin bu sorunları bir bölge sorunu olarak yansıtmaya çalışsa da meselenin Güney Çin Denizi gibi Amerika’nın ulusal çıkarlarının bir parçası olarak gördüğü bölgelere sirayet etmeye başlamasıyla daha farklı boyutlar kazanacak.

Çin’i bekleyen bu iç ve dış sorunlar karşısında şimdiye kadar Xi’den beklentiler oldukça sınırlı. Her ne kadar iyimser gözlemciler Xi’nin diyalog yanlısı olmasını öne çıkarmaya çalışıyor olsalar da özellikle siyasi reform konusunda Xi’nin partinin temel politikalarını devam ettirme konusunda tereddüt etmemesi bekleniyor. Bu durum önümüzdeki on yıl için iç politika da daha fazla otoriterleşecek dış politikada ise daha da agresifleşebilecek bir Çin tablosu ortaya çıkarıyor.

Star, 17 Kasım 2012