SETA > Yorum |
Kapitalizmi Hizaya Getirmek

Kapitalizmi Hizaya Getirmek

Geride bıraktığımız G20 heyecanı, kapitalizmle ilgili tartışmaların da gündeme geldiği bir ortam yaşadı.

Geride bıraktığımız G20 heyecanı, kapitalizmle ilgili tartışmaların da gündeme geldiği bir ortam yaşadı. Basın ve sosyal medya, “kapitalizm ortadan kalkmalı” sözünün ve sahibinin ardından olayı magazinleştirse de, bu tür bir çıkışın hiç de yabancı olmadığını hatırlamak gerek. Nitekim Türkiye'nin G20 ajandası ile dünyanın gözüne sokmak istediği “kapsayıcı büyüme”nin yoluna kapitalizm eliyle koyulan taşlar, dünya çapındaki üst servetli kesimler tarafından daha önce de gündeme getirildi. Özellikle de, 2008'de global çapta deprem yaratan finansal krizden sonra, artan bir şiddetle…

Bu bağlamda en taze örneklerden biri; Rothschild'lerden Rockefeller'lara dünyanın en etkili kurum ve yöneticilerinin katkı verdiği bir platform olan “Coalition for Inclusive Capitalism” (Kapsayıcı Kapitalizm için Koalisyon). Platformun varlık nedeni ise; kapitalizmin, maddi amaçların ötesine geçip, insani, etik ve çevresel boyutları da dikkate alması olarak tanımlanıyor. Bir nevi kapitalizm restorasyonu diyelim.

Öte yandan bu ve benzeri oluşumlar, öne çıkardıkları amaç doğrultusunda çeşitli çalışmalara sahne verirken, bir yandan da ister istemez samimiyet testine tabi tutuluyor. Bugüne kadar “dışlayan” kapitalizmin öncülerinin, “kapsama” yetisini bundan sonra nasıl edineceği ya da geliştireceği dünyaca merak ediliyor.

Ve bu sorunun köklerine, sadece iş dünyası değil, akademi de nicedir inmeye çalışıyor. Zira süregelen kapitalist formun, toplumsal eşitsizliği artırdığı ayan beyan biliniyor. Örneğin; ünlü ekonomist Thomas Piketty, “21. Yüzyılda Sermaye” isimli kitabında oldukça geniş bir zaman dilimini inceleyerek gelir ve servet eşitsizliklerinin trendini ortaya koyuyor. Zengin ve yoksul arasında açılan uçurumun tehlikesi konusunda uyaran Piketty, reçeteyi ise artan oranla vergilendirme adlı ilaçla yazıyor.

BİLİNÇLİ KAPİTALİST

Velhasıl ilgili kitaplar, koalisyonlar ve diğerleri, kapitalist sistemin problemlerini öne çıkararak ülkeleri daha kapsayıcı uygulamalara davet ediyor. Zira bu konuda, gerek özel sektörün gerekse devletin atabileceği adımlar var. Örnek olarak; çalışanlarının haklarına daha çok önem veren küresel firmaların hikâyelerine -nadir de olsa- zaman zaman şahit oluyoruz. Sorumluluk hissiyle hareket eden bu tür kapitalistler, özlük haklarında daha cömert ve hakkaniyetli bir yaklaşım sergileyebiliyorlar.

Bunun ABD'deki meşhur bir misali, WalMart-Costco tartışması. Çalışan sayıları arasında ciddi bir fark olsa da, bu iki dev firmanın işçilerine maddi ve manevi şefkat göstermedeki açık ara farklılıkları sürekli karşılaştırılır. Hatta Obama'nın da, bu yaklaşım farkını özel sektörün başına kaktığı bilinir. Tabii bu tartışma, şu tartışmayı da doğurmuştur: Daha yüksek ücretle daha az iş mi, daha az ücretle daha çok iş mi?

Tam bu noktada, yine G20 vesilesiyle gündeme düşen; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, B20 Zirvesi'nde “işletmelerin kazançlarında bir miktar fedakârlık yaparak çalışanlarına daha cömert davranması” yönündeki önerisi de, ilgili bir madde olarak değerlendirilebilir.

Öte yandan bilinçli kapitalizmin; çalışanın dostu olmanın yanı sıra, tüm topluma dostane bir şekilde yaklaşması da, düzenin sorumluluk duyan aktörlerince sıkça öne sürülen bir unsur. Sosyal ögelerden çevresel dinamiklere kadar farklı boyutlarda düşünülebilecek sorumlu ve ahlaki yaklaşımlar, kapitalizmin aksayan ve aksatan taraflarını tamir edebilmek açısından inkâr edilemez öneme sahip.

Bu yaklaşımın teşviki açısından; ABD'de ilk olarak 2010 yılında Maryland eyaletinde hayata geçirilen “Benefit Corporation”, firmaların sosyal ve çevresel performansa da önem vererek sorumluluk sahibi kapitalist oyuncular olmasını destekleyen bir uygulama örneği olarak verilebilir.

UZUN VADEDE KAZAN-KAZAN

Bu bağlamda, Antalya'dan dünyaya servis edilen G20 sonuç bildirgesi de, 2015 ajandasının ana maddelerinden “kapsayıcılık” konusuna bundan böyle özel bir küresel önem verileceğine dair işaretler veriyor. Ve bu kapsamda, yukarıda belirttiklerimden de yola çıkarak, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için, devlet bir yana, özel sektörün oynayacağı rolün de belirleyici olacağını ifade edebiliriz.

Sadede gelecek olursak da; popüler tartışma konusu yapılan meramı, kapitalizmin sakat yanlarını ve başarısızlıklarını “düzeltmek” olarak yeniden ifade etmek mümkün. Zira nihayetinde dünyanın, yeni bir kapitalizm formuna ihtiyacı olduğu ortada… Bunu başarmak için ise, klişelerden öteye geçmek gerekiyor. Kapitalizmin kapsayıcı bir işleve bürünmesini sağlamanın, söylemle değil icraatla gerçekleştirilebileceği de pekâlâ ortada…

Ve bugün bu anlamda yapılacak fedakârlıkların, aslında uzun vadeye yatırım olarak algılanması da şart. Nitekim bunun başarılamaması ve eşitsizliklerin azaltılamaması durumunda; Lynn Forester de Rothschild'in de açıkça belirttiği gibi, “kapitalizme verilen destek yok olabilir”.

Dolayısıyla, “kapitalizmi hizaya getirmenin” bir kazan-kazan durumu olarak konumlandırılmasının, mevcut kısır döngüden çıkabilmek için ilk şart olduğu aşikâr.

[Yeni Şafak, 20 Kasım 2015]