2002 yılında AK Parti iktidara geldiÄŸi zaman ilk ciddi sınavı kuÅŸkusuz Amerika’nın Irak’ı iÅŸgaline yönelik alması gereken pozisyondu. Aylar süren tartışmalar sonrasında Türkiye’nin uygulamaya koyduÄŸu çeÅŸitli çabalar sonrasında Ankara ne sürecin dışında kaldı ne de doÄŸrudan iÅŸgale dahil oldu. Bugün dış politika anlamında benzer ÅŸekilde ciddi ve sistemik etkileri büyük bir sorun tekrardan yine aynı bölgede yaÅŸanmaktadır.
Fakat 2003 ile günümüz parametrelerine bakılınca birçok ÅŸey çok deÄŸiÅŸmiÅŸtir. 2003 ile karşılaÅŸtırılınca hem Kürt meselesi hem de güvenlik riski açısından durum bugün çok daha azalmış olup ÅŸu an itibariyle 2003’e göre çok daha güçlü bir Türkiye bulunmaktadır.
2002´den beri Türk dış politikasıyla alakalı meseleler konuÅŸulurken dikkatlerden kaçan en temel ÅŸey Türkiye’nin sorunları idare etme ve çözme konusundaki yaratıcılığı olmuÅŸtur. Aslında bu durum son dönemde Suriye sınırında yaÅŸanan ve IŞİD’in ilerlemesine bakıp Türk dış politikasını anlamlandırmaya çalışanların en büyük handikaplarından birisine dönüÅŸmüÅŸtür.
IŞİD’e yönelik muhtemel bir Türk dış politikası bu yaratıcılık faktörü dikkate alınmadan ne anlaşılabilir ne de analiz edilebilir.
Bu çerçevede Meclisten 298 oyla geçen ve hükümetin Suriye sınırında yaÅŸanan sıcak geliÅŸmelere yönelik olarak Hükümetin elini güçlendiren tezkere bir kaç açıdan önemlidir. Ä°çerik anlamında ilk defa yabancı askerlerin ülkeye konuÅŸlanmasının sorunun ancak uluslararası iÅŸbirliÄŸi ile çözülebileceÄŸine iÅŸaret ederken eÄŸer Türkiye’ye yabancı asker gelirse muhtemel sonuçları açısından da uzun süre tartışılacaktır. Bunun yankıları ve özellikle Türkiye´ye yönelik OrtadoÄŸu´da oluÅŸacak algının çok iyi biçimde yönetilmesi gerekir.
Bunlar yanında 2 Ekim perÅŸembe günü Meclisten geçen tezkerenin içeriÄŸi kadar sembolik anlamda verdiÄŸi mesaj da önemlidir. Bu minvalde en temel ve birincil anlamı Türkiye’nin bütün boyutlarıyla sahada olduÄŸuna ve askeri opsiyon dahil bütün planların aktif deÄŸerlendirileceÄŸine iÅŸarettir. Ä°kinci sembolik anlamı ise aylardır batı tarafından Türkiye’yi IŞİD ile aynı kefeye koymaya çalışan söylemin aslında ne kadar anlamsız olduÄŸunu ortaya koymaktır.
FÄ°KÄ°R VAR, STRATEJÄ° YOK
Türkiye tezkere ile elini güçlendirmiÅŸ ve artık birçok opsiyonu konuÅŸurken; küresel anlamda aktörlerin ortak hareket etmesi konusunda halen ciddi bir ilerlemeden bahsedilemez. Uluslararası kamuoyu genel olarak IŞİD’e ve tehlikelerine karşı ciddi bir ortak koalisyon oluÅŸtururken, bunun nasıl uygulanacağı ve özellikle de arazideki boyutunun nasıl yönetileceÄŸi konusunda çok farklı yaklaşımlara sahiptir. Batılı devletler bu iÅŸi Türkiye’ye yıkmaya çalışırken, Türkiye bu iÅŸte tek başına görünmek istememektedir.
Bir nevi sorunun tespitine raÄŸmen çözümü açısından nasıl hareket edileceÄŸi konusunda birbirini suçlayan bir oyun çok açık bir ÅŸekilde sergilenmektedir. Bu durum Türkiye’nin çok daha dikkatli olmasını gerektirmektedir.
Genel olarak Türkiye açısından parametrelere bakılınca olayın Kürt meselesi, IŞİD, Sünni kabileler, Türkiye´deki mülteciler ve Suriye´deki Esed rejimi olmak üzere çok boyutlu olduÄŸunu gözden kaçırmamak gerekir. Kürt meselesi açısından çözüm sürecini her ne kadar Kobani´ye baÄŸlayanlar olsa da bu durum gerçekçi deÄŸildir. Kürt aktörler burada ikili bir strateji izlemektedirler. Bir taraftan Türkiye´den destek isteyip çözüm sürecini Kobani’ye baÄŸlarken diÄŸer taraftan Batı adına bir nevi gönüllü olarak IŞİD’e karşı savaÅŸacak bir aktör olarak Batıya kendilerini pazarlamaktadır. Özellikle PKK´nın IŞİD ile savaÅŸ karşılığında Avrupa ve Amerika´nın terör listesinden kendisini çıkarma çabası artık OrtadoÄŸu’da bir nevi ikincil bir konuma düÅŸen Kürt siyasetçilerin kendilerin tekrardan ana aktör konumuna çıkarma çabasıdır. Bu durum büyük ihtimalle baÅŸarılı olmayacağı gibi muhtemelen bu süreç devam ederse Kürt siyasal aktörler sürecin sonunda eÄŸer istedikleri gibi Batı tarafından güçlü silahlarla donatılmazlarsa kendilerini çok daha zayıf bir konumda bulabilirler.
Denklemin en kilit unsuru olan IŞİD Türkiye için en zor olanıdır. Sünni kabileler ile beraber düÅŸünülünce Türkiye’nin çok dikkatli olması gerekir. Çünkü muhtemel bir sıcak temas halinde Türkiye’ye zarar vermek ihtimali vardır. Özellikle güvenlik açısından çeÅŸitli riskler barındırmaktadır. Aynı ÅŸey ülkeye gelen mülteciler içerisinden güvenlik tehlikesi yaratabilecek faktörler için de geçerlidir.
OPSÄ°YONLARIMIZ
Türkiye’nin en azından bu yazının yazıldığı ÅŸu aÅŸamada net bir planının olduÄŸunu söylemek zor olabilir ama Türkiye muhtemel bir plan yaparken ulaÅŸmak istediÄŸi amaç ile kullanmak istediÄŸi araçlar konusundaki doÄŸru orantıyı çok iyi görmelidir. Åžu aÅŸamada IŞİD meselesinin özünün aslında Esed rejimi olduÄŸu konusunda Batıyı ciddi bir ÅŸekilde ikna edememiÅŸ görünmektedir, ya da Batı bu konuda olayın farkında olsa bile isteksiz davranmaktadır. Ankara gerçekten olayı Esed’in gitmesi eksenine baÄŸlamak istiyorsa bir ÅŸekilde bu iÅŸin ucunun Batıya doÄŸrudan güvenlik sorunu yaratacak ÅŸekilde dokunduÄŸunun farkına vardırmalıdır. Çünkü Batı yabancı savaÅŸçılar konusunda ne yapacağını bilmemektedir. Bu anlamda tek amacı bu savaÅŸçıların çok daha fazla hava saldırısı ile hiç Avrupa’ya gitmeden bulunduÄŸu yerde öldürülmesidir. Batılı ülkeler bu tür bir hava saldırısı stratejinin baÅŸarılı olabileceÄŸine inanmaya devam ettikleri müddetçe Türkiye’nin IŞİD konusunda Esed merkezli yaklaşımı destek bulmayacaktır. Türkiye ancak bu konuda çeÅŸitli kartlarını oynayarak Batılıların bu ÅŸekilde bir politikasının baÅŸarısız ve hatta zararlı olabileceÄŸine ikna edebilir.
IŞİD konusunda Türkiye iki ÅŸeye dikkat etmelidir. Bir tanesi güvenlik açısından sıcak tehlikeyi Türkiye içerisine taşımamak diÄŸerí iÅŸe eÄŸer muhtemel bir askeri operasyon kullanılırsa Arap dünyasında oluÅŸabilecek olan algıyı yönetmektir. Son dönemde Mısır ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri ortaklığında ciddi bir ÅŸekilde Türkiye karşıtı bir refleks üzerinden Arap milliyetçiliÄŸi üretilmeye çalışılmaktadır. Türk askerinin muhtemel bir planda Suriye’ye girmesinin genel anlamda Türklerin Arap topraklarını iÅŸgal etmesi olarak algılanmamalıdır.
Bugün her ne kadar IŞİD tehlikesini en çok konuÅŸan ülkeler Batılı ülkeler olsa da aslında yabancı savaÅŸçılar konusu hariç herhangi bir ÅŸekilde Batıyı doÄŸrudan tehdit eden bir IŞİD tehlikesi yoktur. Ä°ÅŸte bu yüzden Batı özellikle bu sorunun birinci muhatabının Türkiye olduÄŸu ve bunun Türkiye tarafından çözülmesi gerektiÄŸi vurgusunu aşırı bir ÅŸekilde iÅŸlemektedir. Bu duruma bir de Türkiye´yi suçlama ve gerekeni yapmamak gibi eleÅŸtirel retoriÄŸi ekleyince sorun görünenden daha fazla karmaşık gibi görünmektedir. Halbuki IŞİD meselesini bertaraf edecek asıl çözüm bundan etkilenen tarafların birbirini suçlayan deÄŸil, herkesin elini taşın altına koyduÄŸu bir stratejidir. Artık ülkeler ve yerel aktörler yaÅŸanan kriz üzerinden nemalanan bir konumdan çıkıp sorunun özünü görmeleri gerekir.
Uluslararası ve iç kamuoyunda yaratılmaya çalışılan ve asıl olarak Türkiye’nin elinin Kobani’deki geliÅŸmeler sonrası zayıfladığı ve askeri opsiyonu ilk olarak kullanmayı deÄŸerlendirmesi gerektiÄŸi konusundaki görüÅŸler çok da gerçeÄŸi yansıtmamaktadır. Suriye ve Irak’taki birçok faktör dikkate alındığında Türkiye’nin politika opsiyonu tahmin edilenden çok daha güçlüdür. Fakat buradaki ince nokta bu çok aktörlü ve çok faktörlü gücün ince ve strateji ile deÄŸiÅŸebilen taktikler üzerinden nasıl olup da büyük bir hata yapmadan uygulanabileceÄŸidir. Dolayısıyla Türkiye’nin tercihi ve temel meselesi opsiyonsuzluk deÄŸil, hangi opsiyonun en ideal olduÄŸu meselesidir. Batı açısından bakılınca ise ne yapmak istediÄŸi konusunda tam bir karara varmamış olmanın verdiÄŸi tedirginlik ve yine bu çerçevede tek opsiyon olarak askeri hava saldırıları ile sorunu yatıştırma çözme denemesi ana politika olmuÅŸtur. Türkiye’nin IŞİD politikasının ana ayaklarından biri Batıya bunun yanlış olduÄŸunu anlatmak deÄŸil, göstermek olmalıdır.
[Star Açık GörüÅŸ, 5 Ekim 2014]