Geçtiğimiz hafta Meclis’te AK Parti ve MHP’nin oylarıyla kabul edilen Suriye tezkeresinden sonra perşembe günü Irak tezkeresi de Meclis’e geldi. Her iki tezkereye ilişkin CHP dışındaki siyasi partilerin pozisyonu belli: AK Parti ve MHP her iki tezkereyi de desteklerken, BDP ise her iki tezkereye de hayır oyu verdi. Suriye tezkeresini bir “savaş” tezkeresi olarak gören CHP ise Suriye’ye hayır, Irak tezkeresine ise evet oyu verdi.
Tezkerelere verilen evet ve hayırların dağılımı elbette şaşırtıcı değil. Sınır güvenliğinin sağlanması ve dışarıdan gelebilecek muhtemel saldırılara karşı hazırlıklı olunabilmesi için AK Parti sorumlulukları, MHP ise hassasiyetleri sebebiyle tezkerelere destek verdi. Bu noktada MHP’nin kritik dönemeçlerdeki müspet tavrını not etmemiz gerekiyor.
BDP, tezkereleri sadece kendi tabanını dikkate alan bir tarzda değerlendirmeye devam ediyor. Irak tezkeresinde öncelikli hedef PKK olduğundan BDP daha anlaşılabilir bir tavra sahip. Suriye’de ise özünde ikircikli, BDP’nin kendisini PYD parantezinden kurtaramadığını dikkate aldığımızda ise anlaşılabilir bir tutum içerisinde. PYD, Suriyeli Kürtleri Suriyelilik kimliğinden uzaklaştırıyor, Baas rejimiyle centilmenlik anlaşmasını devam ettiriyor ve Baas sonrası Suriye’de Kürtlerin anayasal haklarına kavuşmasını zorlaştırıyor. BDP de PYD gözlüğünden yaptığı Suriye okumalarıyla en başta Suriyeli Kürtlere zarar veriyor.
SURİYE'DE ŞAŞAN İBRE
CHP’nin tezkere performansı ise nereden tutarsanız tutun elinizde kalıyor. Her iki tezkere de “muhtemel tehlikelere karşı güvenliğin idame ettirilmesini sağlamak” ve “süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak” amacını gütse de mesele Suriye olunca nedense ibre şaşıyor.
Irak tezkeresi de Suriye tezkeresi de Meclis’e ilk defa getirilmedi. Irak tezkeresinin defalarca Meclis’te onaylandığını biliyoruz. Suriye tezkeresi de ikinci defa Meclis’te oylamaya sunuldu. 4 Ekim 2012’de kabul edilen tezkereden sonra Türkiye’nin Suriye’ye yönelik hamlelerine baktığımızda bu tezkerenin bir “savaş tezkeresi” değil, “kötü günlere hazırlık” tezkeresi olduğunu görebiliriz. Zira Türkiye, Baas rejiminin tüm provokasyonlarına rağmen elinde tezkere olmasına rağmen aylardır itidalini korumuş bir ülke.
BAAS TEHDİTKARLIĞI
Kaldı ki çözüm süreciyle birlikte Irak sınırı sakinleşirken, Suriye sınırımızda ise sorunlar arttı. Tezkerede de belirtildiği gibi Suriye kaynaklı saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 71’e ulaştı. Suriye istihbaratıyla bağlantılı teröristler, Reyhanlı’da onlarca vatandaşımızı katletti, Cilvegözü’ne bomba yüklü araçlarla saldırdı. F-4 uçağımız Suriye rejimi tarafından düşürüldü. Birçok sınır ihlali yaşandı ve Beşşar televizyon kameralarını gördüğü her fırsatta Türkiye’ye yönelik tehditler savurmaya devam ediyor. Belki de en önemlisi 110,000’in üzerinde Suriyeli’yi konvansiyonel ve kimyasal silahlarla öldürme siciline sahip bir rejimden bahsediyoruz.
Mevcut tehdit yekûnunu karşılaştırdığımızda ve eğer gerçekten de mesele Türkiye’nin “yüksek menfaatleri” ise Suriye sınırının an itibariyle Irak’tan daha büyük bir sorun teşkil ettiğini söylemek mümkün. Hâl böyleyken, Türkiye’nin menfaatlerini, Suriye meselesinin başından beri sürdürdükleri gibi iç siyasete ve ideolojik taassuba kurban etmek CHP için vahim bir pozisyon hatası.
Türkiye kaybedince hepimiz kaybediyoruz, öyle değil mi?
[Akşam, 11 Ekim 2013]