Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi bağlamında sıkça dillendirilen “İsrail’de muhtemel bir hükümet değişikliği” senaryosu, önemli bir sorunun sorulmasını zorunlu kılmaktadır: İsrail’de bir hükümet değişikliği yakın vadede mümkün müdür? Bu değişikliğin gerçekleşmesinin Türkiye’den dilenecek olası özrü de imkan dahiline sokup sokmayacağı sorusunu bir kenara koyarsak, İsrail iç siyasetindeki hassas dengelerle ve güçlü ve son zamanlarda gözle görülür bir şekilde aktifleşen kamuoyu ile ilgili olan bu soruya cevap verebilmek iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine ilişkin öngörüler yapabilmek için elzemdir.
Öncelikle 120 sandalyeli İsrail Parlamentosu’ndaki (Knesset) vekil dağılımına ve blok oluşumlarına bakmakta fayda vardır. Şubat 2009’da 28 vekil çıkaran Tzipi Livni liderliğindeki merkez partisi Kadima, en fazla sandalyeye sahip parti olmasına rağmen güvenoyu alabilecek bir koalisyon kuramayacağı fikrinden hareketle 27 vekille ikinci büyük parti konumundaki Benyamin Netanyahu’nun sağcı Likud’una hükümet kurma görevi verilmiş ve Lieberman’ın 15 vekil çıkaran İsrael Beytenu partisi, Sefaradların dinci partisi Şas ve Eşkenazilerin dinci partisi Birleşik Tevrat Yahudiliği ve bölünmeden önceki 13 vekiliyle Avoda’nın (İşçi Partisi) desteğiyle Netanyahu İsrail’in 32. Hükümetini kurmuştu. Avoda’nın destek verdiği Sağcı-Aşırı Sağcı-Dinci (SAD+Av) bloğunun karşısında Merkez-Sol-Arap Partileri (MSA) bloğu yer almakta ve SAD+Av, Avoda içerisindeki bölünmeye rağmen Kneset’teki ağırlığını korumaktadır.
Netanyahu’nun ekonomi karnesi
Başbakan Netanyahu, 20 seneyi aşkın siyaset hayatında inişler ve çıkışlara, yolsuzluk soruşturmalarına ve uluslararası baskılara rağmen İsrail siyasetindeki önemini korumuş mahir bir siyasetçidir. 2009 seçimlerinde vekil sayısını ikiye katlayan Netanyahu, İsrail’in sağa kayan seçmen kitlesini Lieberman ile birlikte seçmen kitlesine eklemiştir. İki seneyi aşkın bir süredir başbakanlık görevini sürdüren Netanyahu’nun ekonomik ve diplomatik karnesi oldukça zayıf; fakat ulusal güç kaynağı sağa kayan kamuoyu ve uluslararası güç kaynağı ABD’deki İsrail lobisi sayesinde, fırtınaları bugüne kadar göğüsleyebildi. Her ne kadar yükselen ev kiralarına karşı başlatılan çadır protestoları popülaritesini aşağılara çektiyse de dış politikadaki gelişmeleri başarıyla konuyu saptırmak için kullandı. Türkiye’den özür dilemekten son anda cayması ve İsrail kamuoyu tarafından coşkuyla karşılanan inkarcı BM konuşması ile popülaritesini tekrar yukarılara taşımasını bildi.
Netanyahu İsrail lobisinin en iyi anlaştığı İsrailli siyasetçilerden birisidir. Amerikan eğitimi, akıcı İngilizcesi, milliyetçi-Siyonist eğilimleri ile İsrail’in ana siyasi damarlarından birisinin başında bulunan Netanyahu, Lobi ile aynı frekansta yer alması sebebiyle Lobi’den büyük destek görmektedir. Hatta son dönem başbakanlığında Lobi, Netanyahu’ya ABD Başkanı Obama’yı ve yardımcısı Joe Biden’ı Amerika’da kendi seçmenleri önünde küçük düşürme fırsatını vermiştir. ABD Kongresi yeri geldiğinde Netanyahu’yu Obama’ya tercih edebileceğini göstermiştir.
Türkiye’ye karşı aldığı pozisyonla, Filistinlilere karşı tavizsiz tutumuyla, yasadışı yerleşimlerin inşaatının dondurulması çağrılarını elinin tersiyle itmesiyle ve özellikle Obama’nın İsrail’e karşı sivriliklerini törpülemesiyle Netanyahu, İsrail seçmeninin gözünde “İsrail’in çıkarlarını uluslararası platformlarda koruyabilecek lider” profili çizmektedir. Bu sebepten kamuoyu yoklamalarının da gösterdiği gibi siyasi desteğini sürdürmekte hatta bazı anketlere göre artırmaktadır.
Netanyahu ile birlikte sağın oylarının peşinde olan Lieberman ise partisini bir Rus göçmenleri partisi olmaktan bir adım ileriye götürüp sağ kesimin ana arterlerinden birisine dönüştürme çabası içerisindedir. İsrail siyasetinde gözle görülür bir şekilde artan Ruslaşmanın müsebbibi olan Lieberman, Ruslar göçmenler dışında seküler-Siyonistlerden aldığı desteği artırmaya, bununla birlikte boş ama şahin söylemleriyle şoven seçmene hitap etmeye çalışmaktadır. Diğer bir deyişle Lieberman, kriz ortamlarından medet uman fırsatçı bir siyasetçi profili çizmektedir. Türkiye ile ilişkiler ve Filistinlilere muamele gibi konularda kontratak siyaset izleyen ve uluslararası camianın görüşlerini sistematik bir umursamazlıkla karşılayan Lieberman, İsrail’in aykırı milliyetçi lideridir. Bu aykırılığıyla bir yandan statükodan sıkılan seçmeni hedeflerken diğer yandan da İsrail statükosunun önemli parçası olan Netanyahu’nun tabanına alternatif olma peşindedir.
Entelektüel kapasitesi sınırlı ve dış dünyayla kavgalı olan Lieberman, iç kamuoyuna Rus aksanlı İbranicesiyle hitap etmekte, yardımcısı Danny Ayalon ise partinin dışa bakan yüzü görevini yerine getirmektedir. Her ne kadar dışişleri bakanı koltuğunda otursa da Ayalon gölge bakanlık yapmakta, Eski Sovyet kafasıyla Lobi ile de aynı frekansa giremeyen Lieberman ise uluslararası camianın gözünün önünden uzak tutulmaktadır. Tüm dezavantajlarına rağmen Lieberman şoven söylemleriyle İsrail içinde muhattap bulmakta ve son anketlere göre desteğini korumaktadır.
Kadima lideri Livni ise İsrail seçmeni için tam bir hayal kırıklığıdır. Ehud Olmert’ten devraldığı koltuğu sürdüren eski Mossad ajanı Livni, çizgisizlik üzerine kurulmuş çizgisiyle ne sağa ne de sola yaranabilmektedir. Filistin meselesinde kamuoyuna ılımlı olarak yansıyan ve iki devletli çözümü destekleyen tutumunun aksine Wikileaks belgelerinde sızdığı şekliyle ana tartışma konularındaki tavizsiz tutumu, partinin ayırt edici bir kimliğe kavuşma sorunu ve özellikle sağa kayan seçmene hitap edebilme güçlüğü Livni’nin Kadiması’nı her geçen gün bağlam dışına itmektedir. İddia edilebilir ki Livni, Netanyahu ve Lieberman popülizmi sayesinde ekarte edilmiş ve barış sürecindeki tıkanıklık Livni’nin aleyhine işlemiştir. Bu sebeptendir ki kamuoyu yoklamalarında popülaritesi giderek azalmakta ve bir sonraki seçimlerde ciddi oy kaybı yaşaması beklenmektedir.
Avoda ise seçimlerden sonra Ehud Barak önderliğinde Atzmaut Partisi’nin kurulması ve partiden kopmasıyla bir bölünme yaşamış ve geçtiğimiz haftalarda eski gazeteci Shelly Yehimoviç’in liderlik koltuğuna oturmasıyla yeni bir sürece girmiştir. Atzmaut mevcut koalisyondaki yerini korurken İşçi Partili vekiller koalisyondan ayrılmışlardır. İsrail siyasetinin bel kemiklerinden birisi olan Avoda’nın son seçimlerde yaşadığı facianın yaralarını sarma amacıyla iş başına gelen Yehimoviç, özellikle sosyo-ekonomik reformlara yaptığı vurguyla partiyi eski günlerine döndürmeye çalışmakta. Global eonomik kriz ve İsrail’deki çadır protestoları dikkate alındığında Yehimoviç’in sosyo-ekonomik reform vurgusu İsraillilerin kulağına hoş gelmektedir. Bu sebeptendir ki kamuoyu yoklamalarında özellikle Kadima seçmeninden aldığı destekle bir sonraki seçimde oylarını artırabileceği sinyallerini vermektedir. Fakat, bunun için sosyo-ekonomik reformların İsrail kamuoyundaki güncelliğini koruması ve Yehimoviç’in parti içindeki konumunu güçlendirmesi gerekmektedir.
Aşırı sağın oy potansiyeli
Aşırı sağcı, dinci ve Arap partilerin oylarında kayda değer değişimlerin yaşanmadığını dikkate aldığımızda karşımıza çıkan tablo, Atzmaut destekli Sağcı-Aşırı Sağcı-Dinci bloğun oy potansiyeli bir sonraki seçimde de devam ettirme hatta oylarını artırma ihtimalinin yüksek olduğunu, karşı bloğun ise Kadima ve Avoda arasında oy kaymaları yaşayacağını fakat koalisyon kuracak sayıya ulaşamayacaklarını ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte özellikle olası iki gelişmenin şu anki mevcut tabloyu değiştirme potansiyeline sahip olduğunun altı çizilmelidir. Bunlardan birisi eski Şas lideri Arye Deri ve gazeteci ve TV yapımcısı Yair Lapid gibi isimlerin siyasete girme konusunda verdikleri sinyallerdir. Bazı kamuoyu yoklamalarında siyasete girmeleri durumunda bu isimlere oy vermeyi düşünebilecek önemli bir kitlenin olabileceği ortaya çıkmıştı. İkinci gelişme ise devam eden çadır protestolarının bir siyasi partiye dönüşme olasılığıdır. Benzer şekilde kamuoyu yoklamalarında böyle bir partiye oy vermeyi düşünecek İsraillilerin oranının azımsanmayacak miktarda olduğunu da not etmek gerekmektedir.
İsrail’deki cari siyasi tabloya baktığımızda önemli dış politika konularında farklı adımlar atma inisiyatifine sahip olabilecek bir koalisyonun kurulmasını öngörmek oldukça zordur. Siyasi tabloyu değiştirebilecek gelişmeler şu noktada sadece kağıt üstünde kalmaktadır. Normal şartlar altında 2013 Şubatı’nda yapılması planlanan seçimlere kadar meydana gelebilecek özellikle güvenlik eksenli olaylar dikkatleri sosyo-ekonomik problemlerden askeri ve hamasi bir düzleme çekme potansiyeline sahiptir. İsrail özelinde her zaman mümkün olan bu durum, sağcı-aşırı sağcı-dinci bloğun popülaritesini olumlu yönde etkileyecektir.