Fırat Kalkanı Harekâtı ihtiyatlı ilerleyişine devam ederken, yurtdışında da dikkatli gözlerle takip ediliyor. Cerablus’un saatler içerisinde alınması ve Türkiye-Suriye sınır hattının kısa sürede DAİŞ unsurlarından temizlenmesi sebebiyle “madem bu kapasite vardı, neden Türkiye bu harekâta şimdi başladı?” yani“Harekât neden daha önce yapılmadı?” soruları soruluyor. Türkiye’nin yaptığı her şeye illa bir kulp bulunacağından mezkûr soru dünyanın en sofistike sorusuymuşçasına tedavüle sokuldu. Oysa bu sorunun zannedildiğinden daha basit ve anlaşılır cevapları var ve bu cevapları Türkiye içerisindeki gelişmelerde, Suriye krizinin seyrinde ve küresel ölçekte aramalıyız. Bu yazıda Türkiye içerisine değinelim:
Suriye krizi Türkiye iç siyasetinde önemli çatlaklara sebep olageldi. Ülke içerisinde ana muhalefetin önemli bir kısmı kendilerini Esed rejiminin çizgisiyle özdeşleştirirken, krizi iç siyaseti dizayn etmek için bir araç olarak gören aktörler var gücüyle uğraştı. Sürekli “Türkiye Suriye’ye giriyor” diye feveran eden çevreler, yanı başımızda yedi düvelin müdahale ettiği ve bizi doğrudan etkileyen krize karşı Türkiye’nin üç maymunu oynaması gerektiğini vaaz ettiler. Krizin uzaması ve etkilerini çevrede güvenlik ve insani sorunlarla hissettirmesi, bu çevrelere siyasi sömürü alanı açtı ve karar vericileri baskı altında bıraktı. Suriye’de Esed rejimine karşı muhalefeti destekleyen çoğunluğa rağmen, bu çevreler provokasyona açık konular üzerinden baskın bir söylem oluşturdu ve hükümetin manevra kabiliyetini kısıtladı.
En büyük sorunlarımızdan birisi ise askerin içindeki bir grubun, Türkiye’nin Suriye’deki her türlü askeri tasarrufuna karşı ayak diremesiydi. Kritik dönemeçlerde (terör saldırıları, uçağımızın düşürülmesi, önce rejimin sonra ABD’nin sınır hattını PKK’ya teslim etmesi vs.) Türk ordusunun müdahalesi asker içindeki bu grup eliyle engellendi. Asker içerisindeki bu grup Türkiye’yi Suriye konusunda sabote etti. Evet, Fetullahçılardan bahsediyoruz. Hem Suriye’deki kaosu Türkiye’ye yayıp darbeye zemin hazırlamak için hem de ABD’nin Suriye politikasıyla uyumlu hareket etmek için Suriye’de elimizi kolumuzu bağladılar. Sınır hattındaki sabotajları, Semih Terzi fenomeni, Rus uçağının düşürülmesi, istihbarat yönlendirmeleri vs. yoluyla Türkiye’nin kendi göbek bağını kendinin kesmesine mani oldular.
FETÖ’nün Suriye krizindeki pozisyonu ABD’nin Suriye pozisyonuyla neredeyse bire bir örtüşür. Önce ABD gibi şahin başladılar hatta Obama gibi Türkiye’nin müdahale etmesini istediler. Daha sonra Türkiye’yi müdahalecilikle suçladılar. En sonda ise DAİŞ’le Türkiye’yi bağdaştırma projesinin taşeronu ve delil üreticisi oldular. Türkiye, Fetullahçıların içerideki terör operasyonlarıyla baş etmeye çalışırken Suriye’de inisiyatif almakta oldukça zorlandı.
Ülkede birkaç senelik bir süre zarfında 7 Şubat, Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri yaşandı. FETÖ’nün semirttiği, alan açtığı ve teşvik ettiği PKK ve DAİŞ terörü büyük saldırılar gerçekleştirdi. Üstü üstüne seçimler yapıldı. DAİŞ ve PKK terörü üzerinden 6-8 Ekim olayları ve HDP’nin sivriltilmesi gibi yöntemlerle siyaset dizayn edilmeye çalışıldı. Tabiri caizse yedi düvel ülkenin Cumhurbaşkanı’nı alaşağı edebilmek için işbirliği yaptı.
Orta ölçekli bir ülkeyi normal şartlar altında çökertebilecek olan tüm bu operasyonlar sürerken Fırat Kalkanı ölçeğindeki bir harekâtın yapıl(a)maması şaşırtıcı mı?
[Akşam, 9 Eylül 2016].