Piyasalar bu hafta ekonomiyle ilgili iki önemli açıklamayı pür dikkat takip etti. İlk olarak pazartesi günü ikinci çeyrek ekonomik büyüme verisi açıklandı. Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde geçtiğimiz yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 5.2 büyüdü. Bu rakam Türkiye ekonomisinin Nisan-Haziran döneminde piyasa beklentilerine paralel ölçüde büyüdüğüne işaret etmektedir. Tüketim ve yatırım harcamalarının ekonomik büyümeye katkısında çok büyük bir sürpriz yaşanmadı. Büyüme verisine dair en çok sevindirici nokta net ihracatın ekonomik büyümeye verdiği katkıdır. Hatırlanacağı üzere geçen yılın ilk çeyreğinde ithalattaki yükseliş eğiliminin ihracatın üzerinde gerçekleşmesi büyümeyi dizginlemişti. İkinci çeyrekte ise ihracatın hızlı yükselirken ithalatın yatay bir seyir izlemesi net ihracatın ekonomik büyümeyi yukarı taşımasını sağlamıştır. Net ihracatın ekonomik büyümeye katkısının önümüzdeki çeyreklerde artması sürpriz olmayacaktır. Zira TL'nin değer kaybetmesi ihraç edilen ürünlerin fiyatlarını daha rekabetçi bir seviyeye taşırken ithal ürünlerin cazibesini azaltmaktadır. Bu durum dış ticaretin ekonomik büyümeyi daha fazla desteklemesini sağlarken cari açığın da azalmasına neden olmaktadır. Kurlarda yaşanan ani yükselişin zorunlu olarak ithalat eğilimini azalttığı bir süreci fırsata çevirip tarım ve sanayi gibi kritik sektörlerdeki yüksek ithal girdi kullanımı ve etkinsiz teşvik sistemi gibi yapısal sorunlara çözüm üretebilirsek cari açığın neden olduğu müzmin kırılganlıklarımızdan uzunsüreli kurtulabiliriz. Döviz piyasasında yaşanan türbülansın reel sektör üzerindeki etkilerinin yanı sıra para ve maliye politikalarında uygulamaya sokulan sıkılaştırıcı tedbirlerin önümüzdeki bir buçuk yıllık periyotta büyüme performansını aşağıya çekmesi beklenmektedir. Döviz kurlarının istikrarlı bir patikaya girmesini sağlayarak ve enflasyon ve cari açığın azaltılarak ekonomik dengelenmenin yakalanması adına belli bir süre ekonomik büyümeden feragat edeceğimiz bir dönemin içerisine girdik. Bu konuyu haftanın ikinci önemli ekonomik gelişmesine bağlayarak yazıya devam edelim. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) enflasyon ve kurlarda yaşanan yükselişin önüne geçmeye yönelik politika faizini 625 baz puanlık artışla yüzde 24'e yükseltme kararı aldı. Bu faiz artışı piyasa beklentilerinin yaklaşık 225 baz puan üzerinde gerçekleşti. Ekonomik aktiviteyi yavaşlatacağı için faizlerin artmasını ne hükümet ne vatandaşlar ne de reel sektör ister. Ancak tıpkı şu an içinde bulunduğumuz dönemde olduğu gibi bazı durumlarda kurlardaki aşırı oynaklığın reel sektör üzerinde neden olabileceği tahribat faiz artışının negatif etkilerinin üzerinde olabilmektedir. Döviz piyasasında yaşanan aşırı oynaklıktan dolayı bazı firmalar ara malı ithal etme, fiyatlama yapma ve dolayısıyla üretime devam konusunda sıkıntı yaşamaktadırlar. Bununla birlikte TCMB'nin de altını çizdiği üzere iç talepte belli ölçüde yavaşlama olmasına rağmen kur etkisinden dolayı fiyat artışlarının ürün bazında alt kalemlere inerek genele yayıldığını görüyoruz. Belirsizliklerin yüksek olduğu bu dönemi fırsat bilip fiyatlarını makul seviyelerin çok üzerinde artıran bazı fırsatçıların da enflasyonu yukarıya çektiği görülmektedir. Fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak adına faizlerin artırılması gerekli olmakla birlikte piyasa beklentilerinin üzerinde gelen faiz artışının kredi maliyetlerini yükselterek ve ekonomik beklentileri etkileyerek iç talebi hissedilir ölçüde düşürmesi kuvvetle muhtemeldir. Enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek ve ekonomik gerekçeler ile izah edilmesi zor seviyelere çıkan döviz kurlarını makul seviyelere getirmek için para politikasının tek başına etkili olmayacağının altının çizilmesi gerekiyor. Maliye politikasının önümüzdeki dönemde ekonomik dengelenmeninsağlanmasına yönelik para politikası ile daha koordineli hareket edeceğine yönelik güçlü sinyaller geliyor. Bu bağlamda kamunun bazı harcama kalemlerini gözden geçirip israfa neden olan alanlarda tasarrufa giderek bütçe disiplinininbozulmasına izin vermemesi bekleniyor. 20 Eylül'de açıklanacak OVP kamu bütçesi ve maliye politikasının önümüzdeki dönemde nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları verecek. OVP'de kamunun hangi harcama kalemlerinde tasarrufa gideceği ve buradan yaratılacak kaynağın hangi alanlarda değerlendirileceğine dair kapsamlı bir tablo ortaya konulmasına yönelik bir beklenti var. Bu çerçevede israfın önlenmesi yoluyla ortaya çıkan ek kaynakların bir kısmı reel sektörü destekleyecek şekilde verimli alanlara kanalize edilmelidir. Kamunun bütçe disiplininden taviz vermeden fakat reel sektörün içinde bulunduğu durumu da hesaba katarak dengeli bir yol izlemesi atılabilecek en doğru adımdır. Gaz-fren dengesini iyi ayarlamak enflasyonu ve cari açığı ekonomik aktivitede ciddi bir sarsılma yaşatmadan düşürebilmek adına kritiktir.
[Sabah, 15 Eylül 2018].