Terör örgütleri sıraya girmiş, ardı ardına Türkiye'ye saldırıyorlar. Sırasını savan yeni bir saldırı için geri çekilip yerini bir başka şer şebekesine terk ediyor. FETÖ'nün başaramadığını PKK başarmaya çalışıyor. Yetemedikleri noktada DAİŞ devreye giriyor. Başlıca motivasyonları elbette sömürgeci efendilerinden aldıkları emir. Efendilerinin işaretiyle Türkiye'ye saldırıyorlar. Silahlarla, bombalarla kalleşçe insanımızı öldürüyorlar. Efendileri de arkadan onlara tezahürat yapıyor. Türkiye'yi "soykırım yapan, teröre destek veren ülke" diye yaftalamaya kalkıyorlar. FETÖ, PKK, DAİŞ... Evet, hepsi de aldıkları emir gereğince hareket ediyorlar. Fakat öte yandan onları harekete geçiren bir başka "motivasyon" daha var. Söz konusu terör örgütleri, 15 Temmuz sonrasında Türkiye Cumhuriyeti devletinin ciddi bir zaaf içinde olduğunu düşünüyorlar. Bu, terör örgütlerinin birinci yanılgısı. Devletin güvenlik güçlerinin kendileriyle yeterince mücadele edemeyeceği kanaatindeler. Bir kez daha ülkede bir "iktidar boşluğu" oluştuğunu düşünüyorlar. "Bir kez daha" diyorum çünkü yakın zamanda 7 Haziran 2015 sonrasında da bir iktidar boşluğu algısıyla hareket etmişlerdi. Bu iktidar boşluğu algısı nedeniyle yangından mal kaçırma hissiyatıyla terör saldırıları gerçekleştiriyorlar. Canlı bombalarla masum insanları genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk demeden katlediyorlar. Amaçları elbette bizi kaosa sürüklemek, iç savaş ortamı yaratmak ve ülkeyi işgale açık hale getirmek. Ancak ilk etapta yapmaları gereken bir şey var. O da milletin özgüvenini yıkmak. Milletin 15 Temmuz'da farkına vardığı gücünü zayıflatmak. Onu geriletmek, onu bir kez daha özne olmaktan çıkarmak. Terör örgütlerinin ikinci yanılgısı da burada. Kitlesel terör eylemleriyle milleti pasifize edebileceklerini düşünüyorlar. Terör örgütlerinin alelacele, bu denli göstere göstere üzerimize gelmeleri millette tam aksi bir tesir yaratıyor. Millet, gücünün farkına varmış durumda. Dahası kendisine ve liderine yapılan saldırıların ne amaçla gerçekleştirildiğini de görüyor. Türkiye beş haftadır, maruz kaldığı bütün büyük saldırılara rağmen dimdik ayakta duruyor. Hem birlik, beraberlik içinde davranıyor. Hem de terör örgütlerine karşı şedit tavrını ortaya koyuyor. Sadece içinden buğz etmiyor. Diliyle haykırıyor. Eliyle düzeltmeye kalkıyor. Kürtler PKK'ya ilk defa bu denli açık biçimde "düş yakamızdan" diyor. Onu telin ediyor. Doğu ve Güneydoğu'da insanlar PKK terörüne karşı yürüyor, açıktan açığa devletin yanında durduğunu gösteriyor. Millet, bütün unsurlarıyla, devletin FETÖ'yle mücadelede başarıya ulaşması için elinden gelen bütün gayreti gösteriyor. Bir diğer husus da şu. Devlet, bugün 15 Temmuz öncesindekinden çok daha iyi işliyor. Ülke, bütün bu saldırılara rağmen 15 Temmuz öncesinden çok daha güvenli durumda. Ortada terör örgütlerinin ve onların sömürgeci efendilerinin arzu ettikleri gibi bir iktidar boşluğu yok. Bu ülke yıllarca milletine tepeden bakan bir devlet tarafından yönetildi. 2000 sonrasında devlet millet ilişkileri normalleşmeye başlasa da, bu kez devlet bir başka zaafla malul hale geldi. Bünyesinde ve hatta tepe noktalarında FETÖ'cü teröristler varken faaliyet göstermeye çalıştı. Devlet bugün bir arınma ve inşa süreci içinde. Ve bu sürecin en baş takipçisi millet. Terör saldırıları milleti de, devleti de yolundan geri çeviremeyecek.
[Sabah, 22 Ağustos 2016].