Terörizmi konuşan entelektüel zihinler söz veya yazılarına genellikle terörizmin 'tanımsız' olmasına vurgu yaparak başlar. Esasen sorgulanması gereken husus terörizmin tanımının yapılmasına ne düzeyde ihtiyaç duyulduğudur. Hedef gözetmeksizin şiddetin uygulanması en basit düzeyde terörizme anlam katmaktadır. Şiddet kelimesi sorgulandığında, Weberci anlayış kapsamında 'devlet tekeline verilmiş şiddet kullanma' yetkisi kurallarla sınırlandırılmış ve denetim altına alınmıştır. Dolayısıyla devletin meşruiyetinden kaynaklanan şiddet kullanma hakkının devlet dışındaki herhangi bir odakta bulunması mümkün değildir. Kaldı ki devlet, bu yetkisini düzeni tesis ve idame etme istikametinde kullanmak durumundadır. Nitekim meşruiyet eksikliği olan saldırgan tarafın şiddet yoluna başvurması terörizmin ilkel tanımını basitçe resmetmektedir.
Terörizmin devlet odaklı değerlendirmeleri bir yana saldırganlığın niteliğine yönelik tartışmalar zihinleri karıştırabilmektedir. Şiddet kelimesiyle ifade edilen 'kaba güç kullanma' eylemi bireyden organizasyon halindeki bir oluşuma kadar farklı toplulukları özne haline getirmektedir. Genel eğilim bireyin öznel girişimlerini terörizmin dışına itme istikametindedir. Ancak DEAŞ veya YPG'ye katılan bireylerin Avrupa'da bireysel olarak bıçaklı veya silahlı saldırılar yapıyor olması terörizmin sadece bir grup faaliyeti değil, aynı zamanda tekil şahıs gayreti olduğuna işaret etmektedir. Böylece somut olarak örgütlenmiş olmak yerine bir ideali rehber edinerek şiddeti birey veya topluma yöneltme terörist kelimesine artık sığdırılabilmektedir. Nitekim kişisel bir çıkarı gerçekleştirirken geneli ilgilendiren ve kabullenilmiş bir düzeni yıkmayı amaçlamak terörizmin bireysel düzeyde de olabileceğini göstermektedir. Bu gerçeklik, olayların gerisinde kalan hukuki düzenlemelerin daha geniş bir anlama erişmesine yol açmaktadır.
Yöntem bağlamında geleneksel boyutla ifade edilen silahlı veya bombalı saldırılar modası geçmiş usullerdir. Bu nedenle eleman temininde sorun yaşayan terörist örgütler silahlı saldırı yanında küreselleşmenin ve teknolojinin yarattığı imkânları değerlendirmektedir. Öngörülmesi zor bireysel veya örgütsel girişimler daha yıkıcı olabilmekte ve zihinlerde baskın tesiri yaratabilmektedir. Bu kapsamda somut niteliği olan terörist saldırıların soyut ve sanal versiyonları ortaya çıkmıştır.
Soyut asimetrinin ön plana çıkması somut saldırıları sonlandırmamış, ancak çehrelerini değiştirmiştir. Herhangi bir hukuki veya etik kısıntıya sahip olmayan terörist kişi ve oluşumlar, hayal içinde oldukları amaçlarını gerçekleştirmek için soyut veya somut yapısı olan karmaşık saldırılar düzenleyebilmektedir. Misal vermek gerekirse siber alem birey, toplum ve devlet üzerinde baskı kurmak maksadıyla istismar edilebilmektedir. Devlet kurumları yanında birey ve toplumun özel hayatı hedef alınarak panik halinin paranoyaya dönüşmesi ön plana çıkmıştır.
Diğer bir örnek sosyal medyanın devlet veya devlet dışı aktörler tarafından yürütülen propaganda kavramının ötesine geçmiş ve fikri bağlamda saldırıların aracı haline gelmiştir. Birey ve toplumların kaynağı belirsiz mesajlara itibar etme eğilimi ve dedikoduların modern versiyonlarının komplo uğraşlarına imkân tanıması esasen şiddetin bizzat kendisidir. Ancak soyut boyut şiddetin 'fikir özgürlüğü' şemsiyesini savunma mekanizmasını istismar etmesine imkân tanımakta, karşıt tedbirler hukukî kaidelerin ve evrensel değerlerin engeliyle karşılaşmaktadır. Böyle bir durumda 'yasaklamak' bir çözüm olmaktan uzaklaşmakta, ancak tedbir alınması gerekliliği tereddütler yaratmaktadır. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, ABD ve Birleşik Krallık gibi devletlerin sosyal medya üzerinden sahte hesaplar ve kasıtlı mesajlar yayımlaması gibi girişimler de soyut terörizme devletlerin dahil olması sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir ifadeyle Weber'in işaret ettiği şiddet kullanma yetkisi, fikir boyutu ele alındığında, eylemin meşruiyetindeki sakatlık nedeniyle anlamsızlaşmaktadır.
Soyut terörist eylemler yanında, güvenliğin uç noktası olabilecek 'insanlık güvenliğini' tehdit eden saldırılar da son yıllara damga vurmuştur. İnsan güvenliği, saldırının yapıldığı anda bireyi etkilerken insanlık güvenliğinin hedef alınmasıyla sonraki nesiller etki altına alınabilecektir. Bu kapsamda nükleer materyalin, biyolojik silahların veya çevrenin hedef alındığı terörist saldırılar tüm 'sonraki nesilleri' etkileyebilecek niteliktedir. Ancak kınanma veya taraftar kaybetme kaygısıyla kimliği belirsiz bir şekilde yürütülebilecek bu saldırılar terörist yapılanmaların insani niteliklerini kaybetmeleriyle açıklanabilmektedir.
İnsanlığa saldıran terörist örgütlerin doğayı hedef alması bahse konu terörist yöntemler içerisinde belirgin tercih haline gelmiştir. Çevre terörizmi kavramı ele alınırken son yarım yüzyılın kendi çelişkilerini öncelikle hatırlamak faydalı olacaktır. Doğaya zarar veren faaliyetler icra eden şirketleri ve eylemleri doğayı koruma adına protesto eden Yeşil Barış örgütü bir kısım devletler tarafından terörist örgüt olarak anılmıştır. Örgütün eylemlerinde tercih ettiği yönteme odaklanan bu anlayış doğayı şiddet içeren girişimlerle korumak isteyen radikal çevrecilik ile devlet korumalı kapitali karşı karşıya getirmiştir. Günümüzdeyse doğayı doğrudan tahrip etmek suretiyle nihai amacını gerçekleştirmek isteyen terörist örgütlerin, çıkarları gereği devletler tarafından tolere edildiği bir 'an' yaşanmaktadır. Diğer bir ifadeyle bireyler ve toplumları etkileyerek devletleri yıkmayı, bölmeyi veya dönüştürmeyi amaçlayan terörist örgütler, devletlerin arasındaki çıkar yarışı ve fikir ayrılıkları nedeniyle tepki görmemekte, 'kanıt var mı' sorusuyla sorumluluktan kaçılmaktadır.
Türkiye'de son hafta içindeki orman yangınlarını bahsedilen çelişki üzerinden okumak mümkündür. Terörist örgüt, önceki yıllarda benzer talimatları basın organlarında seslendirmiş olmasına rağmen halâ devletlerin ve uluslararası medya organlarının tepkisiyle karşılaşmamıştır. Terör örgütünü destekleyen devletler halen sessiz bir şekilde ya ilave turizm geliri ya da jeopolitik kazanımların hesabı yapmaktadır. Unutulan konu Türkiye'deki çevre terörünün yerkürede on iki saatlik zaman farkıyla yaşayan insanı ve sonraki nesillerini de etkileyeceğidir.
[Sabah, 31 Temmuz 2021].