6 Ocak 2021. Trump yanlısı göstericiler Amerikan Kongre binasını bastılar. Binaya zorla giren göstericiler Kongreyi korumaya çalışan polislerle de arbede yaşadı. Aralarına aldıkları polis memurlarını ellerindeki bayrak sopalarıyla darp eden göstericilerin görüntülerini haberlerde izledik. Bir polis memuru ise başına yangın tüpüyle vurulması sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. ABD kızgın, dünya kızgın, Türkiye'de ise bazılarımız çok daha kızgın. Çok öfkelenen aydınlarımız oldu. Bunun sorumlusu Trump denildi. Trump'ın tüm sosyal medya hesaplarının kapatılması da bu aydınlarımızın öfkesini dindirmeye yetmedi. Trump derhal azledilmeli hatta tutuklanmalıydı. Trump şayet o gün başkentte miting düzenlemeseydi, takipçilerini seçimin çalındığı konusunda manipüle etmeseydi, öfkeyle doldurmasaydı bu baskın gerçekleşmez, Kongre binasının camları kırılmaz, o polis memuru hayatını kaybetmezdi.
7 Ekim 2014. Kurban Bayramı. Lise öğrencisi Yasin kurban eti dağıtmak için gönüllü olmuş, arkadaşlarıyla beraber et dağıtırken PKK sloganları atan kitlenin saldırısına uğradılar. Arkadaşlarından birinin vurulduğunu görünce yakındaki bir binaya sığındı. Görgü tanıkları ve yapılan tetkiklere göre sığındığı binada dövüldü, 3. kattan aşağı atıldı ama kalabalığın öfkesi dinmedi. Yasin'in üstünden araçla geçtiler. Başını taşla ezdiler, bedenini yaktılar.
Yasin Börü (16), Hüseyin Dakak (19), Hasan Gökgöz (25), Riyad Güneş (26), dördü de oracıkta katledildi. Riyad'ı da binadan aşağı attılar. Hasan da aşağı atıldı, vücudunda 20 kesici-delici alet yarası vardı. Hasan geride 9 aylık hamile eşini bırakarak can verdi. Saldırıda katledilen ilk kişi ise Hüseyin olmuştu. Vücudunda bir mermi ve 22 delici-kesici yara izi vardı.
Turan Yavaş 6-8 Ekim saldırılarının bir başka kurbanıydı. Saldırı anında yanında bulunan kardeşinin anlattığına göre, sakallı olduğu için saldırıya uğramış, arkadan isabet eden bir tabanca mermisiyle katledilmişti. Cebinden kurban eti dağıtacağı yoksulların listesi çıktı.
Her kurbanın hikayesi ayrı bir acı. Anadolu Ajansı'na göre 6-8 Ekim terör eylemlerinde 31 kişi hayatını kaybetti. (Farklı kaynaklarda farklı rakamların olmasının sebebi saldırılarda 2 polis memurunun şehit edilmesi ve kimi saldırganların da ölmesi. Olaylar hakkındaki İHD raporu toplam can kaybını 46 olarak verdi).
Şimdi tekrar başa dönelim. Şu son bir haftadır ABD'deki Kongre baskınına öfkelenen, bu bir terör eylemidir diyen, Trump'ın azlini isteyen öfkeli aydınlarımızı düşünelim. Kaçının 6-8 Ekim olayları için terör eylemi dediğini duyduk? Geçiniz. Peki kaçının PKK için terör örgütü tabirini kullandığını duyduk?
Kongre baskınının sebebi Trump ve bunun bedelini ödemeli. Peki bu "Kobani olayları" nasıl başladı? Kim bu kitleleri sokaklara döktü? Kim saldırganları öfkeyle doldurdu ve onlara hedef gösterdi? Öcalan avukatları aracılığıyla, Kandil’den Karayılan ile Bayık ise sosyal medyadan “7’den 70’e herkesi” sokaklara çağırırken bu çağrıyı HDP de aynı ifadeyle yineledi, “7’den 70’e” herkesi sokağa çağırdı. HDP "Halklarımıza acil eylem çağrısı" başlığıyla bu çağrıyı yaptığında partinin eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ idi. Her iki isim de parti başkanlıkları sırasında pek çok defalar kitleleri "direniş"e ve eylemlere davet ettiler.
Peki Trump'a bakıp faşist, terörist, radikal bir profil görenler Demirtaş'ın bugüne kadarki açıklamalarını normal görmeyi nasıl becerebiliyorlar? Kongre binasında öldürülen polis memuru Brian Sicknick Diyarbakır'da katledilen Turan Yavaş ile aynı yaşlardaydı. New Jersey'li Brian'ın öldürülmesine öfkelenip, bunun için Trump'a öfke kusarken Diyarbakırlı Turan'ı umursamamak, onu katledenleri "direniş"e çağıranları görmemek nasıl bir ruh hali, nasıl bir bu topraklara yabancılaşma durumudur?
ABD'de bir siyasetçi "Usame bin Ladin'in heykelini dikeceğiz" dese İstanbul'dan, Ankara'dan kızgın twitler atacak, sert köşe yazıları yazacak olan nice isimler var. Biliyoruz çünkü bundan çok daha azı için öfke nöbetleri geçirdiler. Sakinleşsinler zira ABD'de hiçbir siyasetçiye açıktan terör propagandası yaptırmazlar. Hele hele bin Ladin gibi birinin heykelini dikmekten bahsetmek? Hayal bile edilemez.
Ama bizdeki pek demokratik, özgürlükçü entelijansiyaya göre bir siyasi parti liderinin Türkiye'de on binlerin katlinden sorumlu Abdullah Öcalan'a başkan diye hitap edebilmesi düşünce özgürlüğü kapsamına girmekte. Bir siyasi parti liderinin miting konuşmasında "Buna alışsanız iyi olur çünkü daha biz Başkan Apo'nun heykelini dikeceğiz heykelini" demesi normal. "Biz PKK'yı silahlı bir halk hareketi olarak tanımlıyoruz, terör örgütü olarak tanımlamıyoruz" demesi olağan. Bu zihin normal bir zihin değil. Bunun mantıklı bir açıklaması yok.
HDP başından beri bu yanlışın içinde ve gerek ittifak ortakları gerekse dillere pelesenk olan şu malum Cihangir entelijansiyası bunu sorun olarak görmüyor. Konuyu Demirtaş'a indirgemek istemiyorum. Örnekler çok. HDP'nin henüz 1. Olağanüstü Genel Kurulunda eş genel başkanlığına seçilen Sabahat Tuncel de farklı değildi. Tuncel'in de CV'si HDP eşbaşkanlığı için uygundu. Tuncel, askerlerin bayrak merasimi sırasında hamile kadın kılığına girerek düzenlediği intihar saldırısıyla 8 askeri şehit eden, 29 askeri yaralayan Zilan kod adlı PKK'lı Zeynep Kınacı'nın anma etkinliğine katılmış ve "Zilan yoldaş özgürlük hareketi açısından önemli bir isimdir. Zilan yoldaş sadece sisteme karşı kendi bedeninde bomba patlatmamış, aynı zamanda erkek egemen sisteme karşı kadın mücadelesine önemli bir çıkış yapmıştır. Sadece Zilan değil, Kürt özgürlük tarihine baktığımızda binlerce şehidimiz var" ifadelerini kullanmıştı.
Türkiye'de parti kapatmalar devri geride kaldı. Hareketin son kapatılan partisi DTP'nin ardından 12 yıl geçti. Ancak HDP'nin görmediği ve muhtemelen asla görmeyeceği bir gerçek var. Yukarıda örneklerini verdiğim ifadelerin düşünce özgürlüğü ile uzaktan yakından bir alakası yok. Değil Türkiye, dünyanın hiçbir ülkesinde bir siyasetçinin bir terör örgütünü bu denli onore etmesine müsaade edilmez. ABD'deki Kongre baskını sonrası seferber olan kimi aydınlarımız buna şaşırabilir ancak polis öldürmek Türkiye'de de suç. HDP, belediyelerinin kadın ve gençlik merkezlerine öldürülen teröristlerin isimlerini verdi, o militanlar için anıt mezarlar yaptı, parti binasında PKK marşı okuttu, milletvekillerinin arabasında gizlenmiş PKK militanları yakalandı, partinin belediyeleri hendek olaylarında yüzlerce güvenlik görevlisini şehit edecek toplu bir ayaklanmaya katıldı, belediye araçları bombalarla döşenerek askerin polisin üstüne sürüldü. Film olsa bu kadar da olmaz deriz ama bunları yaşadık yaşıyoruz.
Hukukçu değilim ancak Avrupa'da HDP'nin sicilinden çok daha hafifine sahip oldukları halde kapatılan siyasi partilerden haberdarım. Türkiye'nin de terör propagandasına seyirci kalması düşünülemez. Buna rağmen bir siyaset bilimci olarak parti kapatmaların Türkiye'de terör sorununu çözmediğini, aksine PKK'nın eline propaganda kozu verdiğini düşünenlerdenim. Bir uçta parti kapatmakla bir uçta HDP'li siyasilere suç işleme özgürlüğü tanımak arasında hukuken yerinde ve siyaseten etkili başka çözümler de mevcut. Terör propagandası yapan, teröre destek veren kişiler –mevki ve makamları, parti mensubiyetleri ne olursa olsun– zaten yargı önüne çıkarılmakta, suçları delillerle sabitse ceza almaktalar. 2009'daki son parti kapatma kararından beridir Türkiye'deki pratik bu şekilde seyretmekte. Mevcut koşullarda HDP'de siyaset yapacak kaç kişi kalır bilmiyorum ama hem terör mağduru acılı ailelerin adalet talebinin sağlanması hem de kamu düzeninin tesisi için en ideal çözümün yine bu mevcut pratiğin sürdürülmesiyle mümkün olduğu kanaatindeyim
[Sabah, 16 Ocak 2021].