NATO’nun en etkin üyesi olarak bilinen ABD, yine bir NATO üyesi olan ve müttefik olarak gördüğü Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehdit oluşturan terör örgütlerini uzun süredir destekliyor.
Son olarak, silah, para, eğitim ve her anlamda lojistik desteğin ötesinde PKK’nın bir uzantısı olan YPG ve bileşenlerinden oluşan 30 bin kişilik bir terör ordusu kurma kararı aldı.
ABD’nin “sınır koruma gücü” olarak adlandırdığı terör ordusunun amacı, Türkiye ve Irak sınırını kontrol etmek olarak açıklandı. Bunun anlamı, NATO üyesi olan ve aynı zamanda NATO’nun da sınırını oluşturan Türkiye’nin Suriye sınırına bir terör ordusunun konuşlandırılmasıdır. Yani, PKK/PYD’yi Türkiye ve NATO’nun diğer üyelerinden de korumak amacıyla böyle bir adım atılmıştır.
Bu, NATO’nun içinden NATO’ya karşı kurulan bir terör ordusudur.
Bundan kısa bir süre önce, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson “İran ve Rusya’nın Türk toplumuna, Batı toplumlarının sağlayabileceği ekonomik ve siyasi faydaları sunamayacağını” belirtmiş ve “bir NATO müttefiki olan Türkiye’nin ittifakın ortak savunmasını öncelemesini” talep etmişti.
NATO’nun taşıyıcı kolonu olan ABD’nin Türkiye’ye nasıl bir “güvenlik garantisi sunduğunu!” çok geçmeden bir kez daha görmüş olduk.
ABD bugüne kadar, başka alanlar bir yana, Suriye özelinde Türkiye’ye verdiği hiçbir sözü tutmadı.
Washington’un PKK/YPG’ye silah yardımı yapmasına Türkiye her itiraz ettiğinde ABD’li yetkililer bunun DEAŞ’la mücadele için bir zorunluluk olduğu bahanesini ileri sürüyorlardı.
Türkiye’nin “bir terör örgütünü yenmek için başka bir terör örgütünün kullanılmasının yanlış olduğu” itirazına ise her defasında “DEAŞ’ın Suriye’de yenilmesinin ardından bu örgüte silah yardımını durduracaklarını” açıklayarak karşılık verdiler.
DEAŞ, Suriye’de etkisiz hâle getirildi. Hatta ABD’nin güvenlikli bir yol açmasıyla Suriye’den konvoylarla, silahlarını da yanlarına alarak, başka ülkelere ihraç oldu. Ama silah yardımını durdurmak bir yana, ABD, PKK’nın Suriye kolu olan PYD ile bir anlaşma yaparak Afrin’deki YPG’lilere seyyar uçaksavar füze sistemlerini bile verdiği ortaya çıktı.
Daha önceden PYD’nin Menbiç’ten çekileceği sözünü verdiler. Ama çekilmek bir yana Kuzey Suriye’de terör koridorunun tahkimi için PKK/PYD’yi güçlendirmeye devam ettiler. Afrin’de PYD’lilerin yoğunlaşmasını sağladılar.
Artık, ABD’nin Orta Doğu’da kendi çıkarlarını terör örgütlerini açıktan destekleyerek ve onları kullanarak koruyacağı netleşti. Bölgede kendisine biat etmeyenlere karşı bu terör örgütlerini devreye sokmaya devam edecek.
Washington, Suriye’nin geleceğinde İran, Rusya ve Türkiye’nin etkisine karşı, bir terör örgütü olan PKK/YPG’yi güvence olarak görüyor. Esad sonrası ancak otonom bir PYD ile Suriye’de var olabileceğini öngörüyor.
Türkiye’nin bölgede ABD politikalarına her itirazında bu terör örgütünü sopa olarak kullanmak istiyor.
Türkiye, bu terör ordusunun kendisine büyük bir tehdit olduğunu net olarak görüyor. Bu terör ordusu şimdilik 30 bin kişilik olarak açıklansa da diğer unsurlar eklendiğinde ve gelecekte sayısı çok daha fazla olacaktır.
ABD’nin bu ordu ile amaçladığı hedefi bir yana, PKK/PYD unsurlarından oluşan terör ordusunun kendi öncelikli hedefi her zaman Türkiye olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sert açıklamalarını ve öfkesini bu minvalde değerlendirmek gerekiyor.
ABD’nin bu adımı aynı zamanda, Kuzey Suriye’de bir terör koridorunun oluşmasına imkân hazırlayacak otonom bir terör devletinin de nihai olarak kurulmasını amaçlamaktadır.
Tüm bu açılardan bakıldığında Türkiye’nin ulusal güvenliğine her anlamda tehdit oluşturan Kuzey Suriye’deki terör yapılanmalarına karşı müdahalesi bir tercih değil bir zorunluluktur.
Bugün için Afrin’e yapılacak müdahale, terör öğütleri ile Türkiye’nin güneyden kuşatılmaya devam edilmesi hâlinde, sadece orayla da sınırlı kalmayacaktır.
[Türkiye, 18 ocak 2018].