SETA > Yorum |
Amerika'nın PKK PYD'yi Desteklemesinin Tutarsızlıkları

Amerika'nın PKK/PYD'yi Desteklemesinin Tutarsızlıkları

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Ankara ziyareti iki ülke ilişkileri açısından çok önemli bir dönüm noktasını ifade etmektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Ankara ziyareti iki ülke ilişkileri açısından çok önemli bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Bu ziyaret belki de Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana iki ülke arasında yapılan en kritik diplomatik temas olarak tarihe geçecektir. Bu görüşme her halükarda iki ülke ilişkileri açısından yeni bir başlangıç olacaktır, ya 2014'ten bu yana devam eden gerilimli ilişkinin kopuşunun bir nişanesi olacak ya da ilişkilerin yeniden düzelmesi sürecinin bir başlangıcı olarak kayda geçecektir. Son dönemde ABD'de "Türkiye'yi yola getirme", "çizgiye çekme" söylemlerinin ağırlık kazandığı söylenebilir. Türkiye'de ise ABD konusunda uzun zamandır böylesine bir zihinsel berraklık yaşanmamıştır, "ABD yoluna ya terör örgütleri ile ya da Türkiye ile devam edecek" yaklaşımı Türkiye'de neredeyse herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir pozisyondur. Bu pozisyon yakın zamana kadar ahlaki ve daha duygusal bir şekilde tartışılmaktaydı. Bu duygusal yaklaşımların ötesine geçildiğinde aslında PKK/PYD ile iş birliğinin ABD'nin uzun vadeli çıkarları ile de çeliştiği görülecektir. ABD'nin PYD'ye destek vermesi rasyonel açıdan da son derece kötü bir tercihtir. Bu desteğin götürüsü veya maliyeti uzun vadede getirisinden çok daha fazla olacaktır. PKK/PYD'nin aşırıcı ideolojisi bölgenin genelindeki Kürtler tarafından benimsenmemektedir. Bölgenin kültürüne, anlam dünyasına bu ölçüde yabancı bir örgütün gençleri zorla silah altına alması ve kendisine en ufak direnç gösterenleri baskıyla sindirmesi veya şiddet uygulaması Kürtler arasında da derin bir rahatsızlık yaratmaktadır. Bu rahatsızlıklar aşırı milliyetçilik ve ulus inşası söylemi ile örtülmeye çalışılsa da bölgedeki Kürtlerin tek tercihi bu örgüt ve aşırıcı ideolojisi değildir. ABD'nin sağladığı askeri ve siyasi destek olmasa ve Batılı PR mekanizmaları bu örgütü bu düzeyde aklama çabası içinde bulunmaya örgütün bu ölçüde etkili olması düşünülemez. Batı medyasında sunulan "Dünya'nın en ileri demokrasisinin doğuşu" şeklindeki gülünç reklamların ise gerçekle hiçbir irtibatının bulunmadığını anlamak ciddi bir araştırma gerektirmemektedir. Öte yandan bu örgüt bölgenin diğer etnik unsurları tarafından da hem Esed rejiminin hem de "işgalci emperyalistler"in müttefiki olarak algılanmaktadır. Bölgedeki Araplar ve Türkmenler de bu örgüte karşı hasmane hisler taşımaktadır. Topraklarından zorla sürülen ve baskıya maruz kalan gruplar bu örgütle er ya da geç hesaplaşma içerisine girmek isteyeceklerdir. PKK/PYD'ye destek vermek bölgenin diğer yerel unsurları ile uzun vadeli bir gerilime neden olacak ve bu unsurların da örgüt karşısında mobilize olmalarını kolaylaştıracaktır.

PYD'yi desteklemenin maliyeti  PYD maddi ve hukuki açılardan da ABD için maliyetler doğuracaktır. ABD'nin kendi istihbarat örgütleri tarafından bile terör örgütü olarak kabul edilen PKK ile ilişkisi teyit edilen bir örgüte resmi destek verme görüntüsü ülkeyi hukuki açıdan sıkıntıya sokacaktır. Bu kararı alıp yürürlüğe sokan karar alıcılar ciddi hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler. Bu destek çok taraflı uluslararası platformlarda ABD açısından eleştiri konusu olacağı gibi Washington'ın terörle mücadele söylemine de önemli ölçüde ket vuracaktır. Maddi açıdan ise Amerikan vergi mükelleflerinin vergilerinin Kongre üzerinden açık şekilde ve diğer mecralardan dolaylı şekilde PYD'ye aktarılması ABD açısından maddi bir külfet doğuracaktır. Türkiye'nin Zeytin Dalı Harekâtı'nı derinleştirmesi ile örgüt açısından maliyet çok daha fazla artacaktır. 30-40 bin kişilik bir PYD askeri yapısını maddi açıdan fonlamak son derece maliyetli olacaktır. Bu maliyet er ya da geç Washington'da eleştirilecek ve fonlar azaltılacaktır. Böylesi bir durumda terör örgütü başka arayışlar içerisine girecektir. Bu arayışlar örgütün parçalanması ve ABD karşıtı bir koalisyonun parçası haline gelmesi ile bile neticelenebilir. Bu nedenle PYD üzerinden uzun vadeli planlar yapmak Washington açısından oldukça güçtür. Türkiye gibi etkili bölgesel bir aktörü kaybederek dost hanesinden düşürmek ise ABD'nin bölgesel çıkarları açısından kalıcı maliyetler üretecektir. Hem Türkiye'nin hem de ABD'nin birbirilerinin kaygı ve önceliklerini anlama konusunda eksik kaldıkları aşikardır. ABD'nin son dönemdeki Ortadoğupolitikasında Tel Aviv'in yoğun etkisi olduğuna dair birçok emare mevcuttur. Körfez'de, Mısır'da, Kudüs krizinde Filistin'de yaşananlar bunun en önemli göstergeleridir. Türkiye'de ABD'nin son dönemdeki Ortadoğu politikasının Netanyahu hükümetine yakın çevrelerce kısmen esir alındığı tam olarak anlaşılamamaktadır. İsrail'in Suriye iç savaşı ve o bölgede oluşan belirsizlik ortamı ile ilgili haklı güvenlik kaygıları vardır ancak bütün tablonun İsrail sağının maksimalist talepleri doğrultusunda şekillendirilme çabası kabul edilebilir değildir. İsrail'in güvenlik kaygıları ve son dönemdeki maksimalist talepleri Türkiye-ABD ilişkilerinde görünmeyen bir engeldir. Sınırlarında bir terör devletinin kurulması ve devlet yapısının FETÖ'cü hizip tarafından çökertilmegirişiminin Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olarak algılandığı ve bu konuda bir toplumsal mutabakat olduğu gerçeği de Washington tarafından yeterince anlaşılamamaktadır. Washington'da hala eski taktiklerle Türkiye'nin dize getirilebileceğini düşünen mahfiller bulunmaktadır ve bu mahfiller ABD karar alıcılarını yanlış yönlendirmektedir. Maliyet hanesi bu denli kabarık olan bir politikayı devam ettirerek PYD'ye destek vermeye devam etme kararı ABD'nin çıkarları açısından da işlevsellikten uzak bir seçenektir. ABD gibi küresel siyasetini çıkarlar üzerinden tanımlayan bir aktörün sonuçları böylesi olumsuz olabilecek bir projeye yatırım yapmaya devam etmesi çelişkili bir durumdur. Tillerson'ın ziyareti iki ülke diplomatik ilişkilerini tamamen normalleştirmeyecektir ancak güven artırıcı adımlar atılmaya başlanırsa bu ilişkilerin normalleşmesi yönünde olumlu bir sinyal olarak okunmalıdır.

[Sabah, 17 Şubat 2018].


Etiketler »