ÖSYM’nin kurulması 1970’li yılların baÅŸlarında, Ä°stanbul Üniversitesi tarafından merkezi olarak yürütülen üniversite giriÅŸ sınavında oluÅŸan kopya kuÅŸkuları ile gündeme gelmiÅŸtir. Bu kuÅŸkulara baÄŸlı olarak Üniversitelerarası Kurul 1974 yılında üniversite giriÅŸ sınavını merkezi ve bağımsız olarak yürütmek üzere Üniversitelerarası ÖÄŸrenci Seçme ve YerleÅŸtirme Merkezini kurmuÅŸtur. 1981 yılına kadar bağımsız bir organ olarak üniversite giriÅŸ sınavını yürüten merkez, 1981 yılında YükseköÄŸretim Kurulunun (YÖK) bir alt kuruluÅŸu haline getirilmiÅŸtir ve adı ÖÄŸrenci Seçme ve YerleÅŸtirme Merkezini (ÖSYM) olarak deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. ÖSYM uzun yıllar boyunca gerek yöntem gerek teknik donanım olarak üniversite giriÅŸ sınavlarında baÅŸvuru iÅŸlemlerinin organizasyonu, sınav sorularının hazırlanması, sonuçların deÄŸerlendirilmesi ve sonuçlara dayalı olarak yerleÅŸtirme iÅŸlemlerinin yapılması konularında ciddi deneyimler elde etmiÅŸtir. Bu deneyimlere ilaveten merkezi sınavlar sonrası yapılan yerleÅŸtirmelerin daha eÅŸitlikçi ve adil olduÄŸu, nepotizmi yani kayırmacılığı engellendiÄŸi yönündeki algıya baÄŸlı olarak, ÖSYM hem toplumun hem de devletin nezdinde güvenli bir kurum olarak algılanmaya baÅŸlanmıştır. Bu güvene baÄŸlı olarak zamanla üniversite giriÅŸ sınavının yanında, kamu kurum ve kuruluÅŸlarına giriÅŸ için yapılan diÄŸer birçok sınavın organizasyonu ÖSYM’ye verilmiÅŸtir.
ÖSYM’ye yönelik tüm bu olumlu algılar olmasına raÄŸmen özellikle özerklik ve bağımsızlık “ilkesine” referansla ÖSYM ÅŸeffaflıktan uzaklaÅŸmaya baÅŸlamıştır. ÖSYM’nin baÄŸlı bulunduÄŸu kurum olan YÖK’ün topluma hesap vermekten uzak ve kapalı tavrı ÖSYM tarafından da benimsenmiÅŸtir. ÖSYM’nin yüzünün topluma kapalı olması nedeniyle son dönemde ortaya çıkan kopya skandalları ÖSYM’ye karşı duyulan güveni sarsmaya ve geçmiÅŸe yönelik soru iÅŸaretlerine neden olmaya baÅŸlamıştır. En son 2010 KPSS EÄŸitim Bilimleri sınavında ortaya çıkan kopya skandalıyla bu sınavın iptal edilmesi ve yine 2010 yılı YükseköÄŸretime GeçiÅŸ Sınavında (YGS) bazı hesaplamaların yapılmasının unutulmasıyla birlikte merkezi sınavların adresi ÖSYM sorgulanmaya baÅŸlanmıştır. Åžimdiye kadar baÅŸarı öyküsüyle tamamen bağımsız bir kurum görüntüsü çizmeye çalışan ÖSYM, hakkında tartışmaların hararetlendiÄŸi bu sıcak günlerde çatısı altında bulunduÄŸu YÖK’ün gölgesine sığınma eÄŸilimindedir. Ne var ki, YÖK bu konuda, uzun süredir Merkezin bağımsız duruÅŸunu zedelememek için üzerinde fazla tasarrufta bulunmama tavrını sürdürmeye devam etmektedir. Ülkenin eÄŸitim meselelerinden sorumlu Milli EÄŸitim Bakanlığı (MEB) ise bu konuda maÄŸdur pozisyonuna bürünmüÅŸ, eÄŸitim sisteminde yığınla öÄŸretmene ihtiyaç varken 2010 yılı KPSS EÄŸitim Bilimleri sınavının iptali ile birlikte öÄŸretmenlerin atamalarının durdurulmasını sadece sineye çekmekle yetinmiÅŸtir. Artık ÖSYM’nin kurumsal yapısını, kimliÄŸini, meÅŸruiyetini, iÅŸlevini ve görevlerini her açıdan ve farklı kanallardan tartışılması gereksinimi ortaya çıkmıştır. Bu baÄŸlamda ortaya çıkan iki temel soru ele alınacaktır: ÖSYM’nin kamuoyu nezdindeki meÅŸruiyetinin kaynağı nedir? ÖSYM ÅŸimdiye kadar hatasız mı çalışıyordu yani son zamanlarda ortaya çıkan sorunlar ne kadar güncel bir meseledir?
ÖSYM’nin meÅŸruiyet kaynakları
ÖSYM, sınav baÅŸvurularının alınması, sorularının hazırlanması, sonuçların deÄŸerlendirilmesi ve sınav sonuçlarına dayalı olarak adayların yerleÅŸtirilmesi gibi çeÅŸitli prosedürleri kapsayan sınav süreçlerine iliÅŸkin hem yöntem hem de teknik altyapı açısından ciddi deneyimlere sahiptir. Ancak bu deneyim ÖSYM’nin meÅŸruiyeti ve güvenirliliÄŸini açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Aslına bakılırsa ÖSYM’nin toplum nezdindeki meÅŸruiyeti ve güvenirliliÄŸi sınavlara iliÅŸkin tüm süreçleri çok iyi yönetmesinden daha çok aÅŸağıda ifade edildiÄŸi üzere farklı referanslara dayalıdır. Hatta giderek artan deneyimine raÄŸmen, son yaÅŸanan olaylar ve olaylar üzerine yapılan tartışmalar neticesinde ÖSYM’ye olan güvenin her geçen gün azalması, deneyimi, güven ve meÅŸruiyet tartışmasından tamamen tecrit etmektedir.
ÖSYM’nin meÅŸruiyetinin esas kaynağı merkezi sınavlar sonrası yapılan yerleÅŸtirmelerin daha eÅŸitlikçi ve adil olduÄŸu ÅŸeklindeki toplumda var olan algıdır. Sınav sonucuna göre yerleÅŸtirme insan unsurunun sürece müdahalesini en aza indirdiÄŸinden nepotizmi, yani kayırmacılığı engellemektedir. Yani ÖSYM’ye duyulan güvenin kaynağı bizatihi ÖSYM’nin kendisinden deÄŸil kullanılan yöntemden kaynaklanır. Yöntemin kendisi oldukça güvenlidir: Çoktan seçmeli soruların uygulanması ve bu sorulara verilen cevabın deÄŸerlendirilmesi ve sonuçlara göre bir baÅŸarı sırasının oluÅŸturulması, baÅŸarı sırası dikkate alınarak tercihlere göre yerleÅŸtirmenin yapılması. Tüm bu süreçlerde insan unsuru/müdahalesi en aza indirildiÄŸinden, burada yapılan iÅŸlemlerin daha nesnel ve eÅŸitlikçi olduÄŸuna yönelik olarak kamuoyunun algısı oldukça yüksektir. Yönteme duyulan güven toplumsal meÅŸruiyeti beslemektedir. Bundan dolayı zaman içinde ÖSYM asıl iÅŸi olan yükseköÄŸrenime öÄŸrenci seçme görevinin yanında farklı kurumlara personel alımı içinde sınavlar yapmaya baÅŸlamıştır. ÖSYM’nin yaptığı tüm sınavlar düÅŸünüldüÄŸünde –KPSS, TUS, Üniversiteye GiriÅŸ, ALES vb.- arz-talep dengesizliÄŸi merkezi seçme sınavlarını gerekli kılmaktadır.
ÖSYM’nin meÅŸruiyetinin ve güvenirliliÄŸinin diÄŸer kaynağı ise ÅŸimdiye kadar ÖSYM’nin sınav süreçlerine yönelik çok fazla veri paylaÅŸmaması ve puan hesaplamalarında kullanılan dilin aşırı teknik olmasıdır. Bu teknik dil –özellikle üniversiteye giriÅŸ sınavlarında kullanılan-, ÖSYM tarafından yapılan sınavların ve seçme sisteminin anlaşılmasını güçleÅŸtirmekte ve sınav sistemi üzerine yapılacak tartışmaları engellemektedir. Dahası kullanılan dilin karmaşık ve anlaşılır olmaması sınavların ne tür toplumsal etkileri olduÄŸu, ne derece eÅŸitlikçi olduÄŸu, (muhtemel) eÅŸitsizlikleri yeniden nasıl ürettiÄŸi, neyi ihmal ettiÄŸi ve dışladığı noktalarını tartışma dışına çekmektedir. ÖrneÄŸin, Ağırlıklı Orta ÖÄŸretim BaÅŸarı Puanı (AOBP) uygulamasının ne tür toplumsal etkisinin olduÄŸu, eÄŸitim sistemini nasıl etkilediÄŸi eÄŸitimin tarafları ve aktörleri tarafından bile pek fark edilmemektedir. Ayrıca, ÖSYM tarafından yapılan hataların tartışılmaması teknik dil tarafından gölgelenmektedir.
Bunun en bariz örneÄŸini geçtiÄŸimiz yıl ÖSYM’nin tavsiyeleri doÄŸrultusunda üniversiteye giriÅŸ sisteminde yapılan deÄŸiÅŸikliklerle yaÅŸadık. Yeni sistem sınav sistemini daha sade ve anlaşılır kılınmak yerine son derece karmaşık ve anlaşılması güç bir hale getirildi. GeçtiÄŸimiz yaz sürecinde ÖSYM merkezli olarak sınav sonuçlarının açıklanmasında tercih listelerinin hazırlanmasında ve baÅŸarı sıralamalarının hesaplanmasında yapılan hataların asıl nedeni bu aşırı karmaşık sistemdir. Buna ilaveten, tercih döneminde öÄŸrenciler ve veliler sistemi anlamaktan uzak kalmıştır. Sınav sistemi deÄŸiÅŸtirilirken YÖK bunu yeteri kadar tartışmamış, sistemin muhtemel sorunlarını eksikliklerini öngörememiÅŸtir.
ÖSYM ve hatalar
ÖSYM ile iliÅŸkili hataları bizatihi ÖSYM’nin kendisinden kaynaklanan teknik hatalar ve ÖSYM dâhil sınavdan sorumlu tüm unsurlardan –emniyet, sınav uygulayıcıları, lojistik unsurlar vb.- kaynaklananlar sorunlar olarak ikiye ayrıştırılmalıdır. Sınavların uygulanmasından sorumlu tüm unsurlardan kaynaklanan sorunlar ile karşılaÅŸmak her zaman mümkün olan bir realitedir. Soruların çalınması, adayın yerine sınava baÅŸkasının girmesi, kopya çekilmesi gibi sorunlar minimize edilmesi gereken ve daha önce de karşılaşılmış meselelerdir. 2010 KPSS EÄŸitim Bilimleri sınavının soruların çalınması baÄŸlı olarak iptalinden önce 1999 yılında ÖSS soruları çalınmış ve sınavdan çok kısa bir süre önce bu sınav iptal edilmiÅŸtir. Buna ilaveten genelde örgütlü bazen de bireysel olarak sınavlara adayların yerine baÅŸkalarının sokulması ve kopya çekilmesi gibi sorunlar ile karşılaşılmıştır. GeçtiÄŸimiz yıllarda üniversiteye giriÅŸ sınavlarında kopya ve adayın yerine farklı bir kiÅŸinin sınava girmesi dolayısıyla birçok kiÅŸinin sınavı iptal edilmiÅŸtir.
Bu noktada ÖSYM ile ilgili üzerinde durulması gereken en önemli husus sınav sorularının dışarıya sızdırılması ile ilgilidir. Åžimdiye kadar sınav sorularının çalınması ile ilgili ÖSYM’nin de içerisinde bulunduÄŸu bir soruÅŸturma süreci yaÅŸanmamıştı. Ancak, en son 2010 KPSS EÄŸitim Bilimleri sınavında yaÅŸanan kopya skandalının boyutu sorularının dışarıya sızdırılması ihtimalini gündeme getirmiÅŸ ve ÖSYM’nin de kurumsal olarak soruÅŸturma sürecine dâhil olmasına yol açmıştır. Buna baÄŸlı olarak kamuoyunun Merkeze yönelik güveninde ciddi derecede sarsılma yaÅŸanmıştır.
ÖSYM tarafından yapılan hatalar, sınav hazırlama, sınava iliÅŸkin ek bilgileri sisteme aktarma ve sınavı deÄŸerlendirme sürecinde yapılan hatalar olarak sıralanabilir. Sınavlar hazırlanırken hatalı ve iptal edilen sorular ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. 2006-2008 arasında ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda her yıl 20 civarında soru iptal edilmiÅŸ ve bu sayı 2009 yılında 44’e çıkmıştır. Ä°ptal edilen soru sayısı kamuoyunu pek tatmin etmemiÅŸtir. Konunun uzmanları ÖSYM’nin resmi olarak kabul ettiÄŸi sayıdan daha fazla sayıda soruda hata olduÄŸunu ve daha fazla sayıda sorunun iptal edilmesi gerektiÄŸi ifade etmektedirler.
Sınava iliÅŸkin ek bilgileri sisteme aktarırken de zaman zaman hata yapılmaktadır. Özellikle üniversiteye giriÅŸ sınavlarında diploma notları sisteme aktarılırken yanlış yapıldığına iliÅŸkin basına çok sayıda haber yansımaktadır. Bu hatanın temel nedeni ise sınavın deÄŸerlendirilmesinde kullanılan algoritmada yapılmayan küçük bir deÄŸiÅŸikliktir. Daha somut ifade edersek en düÅŸük ortaöÄŸretim baÅŸarı puanı 50 olarak tanımlanmasına raÄŸmen geçen yıl sisteme 50’den düÅŸük notların girildiÄŸi görülmüÅŸtür. Aslında algoritmada yapılacak küçük bir deÄŸiÅŸiklik ile -50’den küçük bir sayı sisteme girildiÄŸinde uyar diye bir kod eklenerek- bu sorun rahatlıkla çözülebilecekken maalesef hatalı giriÅŸler yapılmaya devam edildiÄŸi görülmüÅŸtür.
ÖSYM’nin sınavın deÄŸerlendirilmesi baÅŸarı sıralamasının oluÅŸturulması sürecinde de ciddi hatalar yaptığı medyaya yansımıştır. Bu hatalar bazen bireysel bazen de sınava girenlerin tümünü ilgilendiren hatalar olarak ortaya çıkmaktadır. ÖrneÄŸin bu yıl yaÅŸanan TUS baÅŸarı sıralamasının yeniden hesaplanması, YGS’de TM’cilerin MF-4 puanının hesaplanmasının unutulması ve yeniden baÅŸarı sıralamasının hesaplanması gibi. Buna ilaveten birçok bireysel hatanın yapıldığı ve fark edildikten sonra ÖSYM tarafından daha sonra düzeltildiÄŸi bilinmektedir. Kurum kaynaklı özellikle sınavların deÄŸerlendirmesinde yapılan hatalar sonrasında son altı yılda ÖSYM’ye 1000’den fazla dava açılmış ve sonuçlanan 647 davanın 123’ü ÖSYM aleyhine neticelenmiÅŸtir.
Sonuç ve öneriler
Merkezi sınavlar sonrasında öÄŸrencilerin üniversiteye ya da personelin kamuya yerleÅŸtirilmesi talebinin çok daha derin tarihsel-toplumsal nedenleri vardır. Merkezi sınavlar sonrasında yapılan yerleÅŸtirmede insan unsurunun etkisi en aza indirildiÄŸinden daha nesnel, daha adil ve daha eÅŸitlikçi olduÄŸu, kayırmacılığın engellendiÄŸi düÅŸünülmektedir. Merkezi sınavlar sonrası yapılan yerleÅŸtirmeler birçok soruna neden olmasına raÄŸmen dayandığı bu zemin merkezi sınavları toplumun gözünde meÅŸru ve güvenilir kılmaktadır. Ancak son yıllarda sınav sorularının çalınması ve sınavlarda kopya çekilmesi vakalarındaki artışla birlikte birçok merkezi sınavı yürüten ÖSYM’ye duyulan güvende de bir azalma söz konusudur. Özellikle 2010 KPSS EÄŸitim Bilimleri sınavında yaÅŸananlar ve buna baÄŸlı olarak -ÅŸimdiye kadar hiç yaÅŸanmayan- savcılığın ÖSYM binasında yürüttüÄŸü kapsamlı soruÅŸturma bunun en somut örneÄŸidir.
Bu konuda yapılması gerekenler ÅŸöyle sıralanabilir:
1- Belirli bir toplumsal meÅŸruiyet zeminine sahip olan merkezi sınavlar sonrası yerleÅŸtirmeler merkezi sınavları organize edecek bir kuruma ihtiyaç duyulduÄŸunu göstermektedir. Ancak ÖSYM’nin ve baÄŸlı bulunduÄŸu kurum olan YÖK’ün ÅŸeffaflık ve topluma hesapverebilirlik kültürünün zayıf olması önemli bir sorundur. ÖSYM’nin yeniden yapılandırılması gerektiÄŸi birçok kiÅŸi, kurum ya da kuruluÅŸ tarafından zikredilmektedir. Yeniden yapılandırma sürecinde ÅŸeffaflık, açıklık ve hesapverebilirlik ilkeleri dikkate alınmalıdır. ÖSYM’nin yeniden yapılandırılması YÖK reformu çerçevesinde düÅŸünülmelidir. 2. Sınavların insanların geleceÄŸini tayin eden belirleyiciliÄŸine baÄŸlı olarak giderek artan önemi nedeniyle sınavlara giren adayların maddi olanaklarını da kullanarak soru çalma ve kopya çekme yönünde daha fazla risk alması muhtemeldir. Bundan dolayı, yeniden yapılandırma sürecinde soruların hazırlanmasından basılması ve dağıtımına kadarki süreç çok iyi gözden geçirilmeli, varsa güvenlik zafiyetleri giderilmelidir.
3. ÖSYM daha etkin ve geniÅŸ çerçevede veri paylaÅŸmalı, sınav sonuçlarına iliÅŸkin verilen analizi, yorumlanması konusunda daha ciddi çalışmalar yapması ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmelidir. Bugün ÖSYM Türkiye birincilerini ve il baÅŸarı sıralamalarını açıklamakta ve OrtaöÄŸrenim kurumlarına göre öÄŸrenci seçme ve yerleÅŸtirme sistemleri sonuç kitabını yayınlamaktadır. Elinde sınırsız veri olmasına raÄŸmen bu veriler üzerinde herhangi analiz ya da rapor ÖSYM tarafından hazırlanmamaktadır. GeçmiÅŸte bazı çalışmalar yapılmış ancak son on yılda sınav sonuçlarına iliÅŸkin olarak tek bir analiz bile hazırlanmamıştır. Dünyadaki ÖSYM muadili kuruluÅŸlara bakıldığında yaptıkları sınavların sonuçlarına iliÅŸkin analizlerin yapıldığı, raporların hazırlandığı görülebilir. Dahası, kurumlar kendilerine ve organize ettikleri sınavlara yönelik yapılan eleÅŸtirileri sınav verilerini kullanarak hazırladıkları raporlarla cevap vermektedirler. Bu baÄŸlamda ÖSYM’nin görevi sadece sınavı ve yerleÅŸtirmeleri yapmak olmamalı, elde edilen verileri yorumlamak, analiz etmek ve kamuoyunu bilgilendirmek de olmalıdır. Son olarak ÖSYM’den bir veri talebinde bulunulduÄŸunda ulaÅŸmak çok güç iken ABD’den ise sınav verilerine iliÅŸkin yayınlar dünyanın her tarafına ücretsiz olarak gönderilmektedir.
4. YÖK’ün aşırı merkeziyetçi bir yapıya sahip olduÄŸuna iliÅŸkin bir mutabakat söz konusudur. Yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı bu dönemde, YÖK’ün yapısının nasıl olması gerektiÄŸi, nasıl yapılanması gerektiÄŸi konusunda tartışmaların yapılması, alternatif önerilerin konuÅŸulması ve geliÅŸtirilmesi gerekmektedir. ÖSYM’nin yeni yapısı da bu baÄŸlamda tartışmaya açılmalıdır.
5. En son skandalın öÄŸretmen atamalarına olumsuz yansıması olmasına raÄŸmen MEB’in tüm bu yaÅŸananlar karşısında sessiz kalması anlaşılamamaktadır. Temel EÄŸitim Kanununda ifade edildiÄŸi üzere üniversiteye öÄŸrenci seçiminde YÖK ile ortak hareket etmesi gerekirken üniversiteye giriÅŸ sistemi deÄŸiÅŸtirilirken MEB sürecin pasif bir izleyicisi olarak kalmıştır. Buna ilaveten, öÄŸretmen seçiminde uygulanacak yöntemin belirlenmesinde de son derece etkisiz bir rol oynamaktadır. Son yaÅŸananlardan bağımsız olarak, ÖÄŸretmen yetiÅŸtirme ile ilgili yayınladığımız analizde belirtildiÄŸi üzere, KPSS EÄŸitim Bilimlerinde alan bilgisinin ölçülmemesi sadece genel kültür ve eÄŸitim bilimleri bilgisinin ölçülüyor olması birçok sıkıntıya neden olduÄŸu bilinmesine raÄŸmen herhangi etkin bir öneri getirmemiÅŸtir. Bu süreçte MEB sorumluluÄŸunun farkına varmalı ve hem öÄŸrencilerin üniversiteye yerleÅŸmesi hem de öÄŸretmen seçiminin nasıl yapılacağı konusunda daha etkin rol oynamalıdır.