Suriye’de iç savaşın patlak verdiği 2011’den bu yana dünya, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından en büyük siyasal, toplumsal ve insani türbülansa girmiş durumda. Bu insani türbülansın en somut sonucu, Suriye’den Türkiye gibi çevre ülkelere ve Avrupa’ya kitleler halinde devam eden göç akınları. Türkiye, krizin ilk dönemlerinden itibaren devletçi refleksler yerine insani bir tavır sergileyip kapılarını Suriyeli göçmenlere açık tuttu. Göç İdaresi Genel Müdürlüğünden (GİGM) edinilen, 31 Mart 2016 tarihli verilere göre, 2012 yılında 14 bin olan Suriyeli nüfusu, 2016 yılında 2 milyon 749 bin olarak 3 milyona yaklaştı. Bunların 271 bini AFAD tarafından 10 ilde kurulan 26 barınma merkezinde, geri kalan 2 milyon 478 bini kamp dışında yaşamaktadır. Dolayısıyla asıl yoğunluğun kamp dışında, şehir merkezlerinde olduğu görülmektedir.
Türkiye’deki Suriyelilerin yarısından fazlası (yüzde 51) 0-18 yaş aralığındadır. Yaş gruplarına göre dağılımına baktığımızda ise Suriyeli çocukların yüzde 73’ünün, okul öncesini de dahil edersek 5-18 yaş aralığında yani temel eğitim çağında olduğunu görülmektedir. Dolayısıyla bu durum, eğitimlerini yarıda bırakmış ve eğitime ihtiyacı olan büyük bir Suriyeli çocuk nüfusunun olduğunu göstermektedir. Ayrıca 2011’den bu yana Türkiye’de doğmuş ciddi bir Suriyeli çocuk nüfusunun olduğu da gözden kaçmamalıdır.
Türkiye, eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalan Suriyeli çocukların eğitimlerine devam edebilmeleri için iki önemli model sunmuştur. İlki, daha çok acil eylem planı çerçevesinde tasarlanan, kendi dillerinde ve kendi öğretmenleri ile Suriye müfredatına bağlı eğitim verilen Geçici Eğitim Merkezleri’dir (GEM). İkincisi ise, Suriyelilerin Türkiye’nin toplumsal yapısına ve eğitim sistemine uyum sağlamaları adına, Türk vatandaşı akranları ile birlikte, Türkçe eğitimin ve Türkiye müfredatının uygulandığı devlet okullarında eğitim görme imkanıdır. Böylece şu anda 75 bin Suriyeli çocuk devlet okullarında, 250 bin Suriyeli çocuk da GEM’lerde olmak üzere, toplam 325 bin çocuğun eğitime erişimleri sağlanmış durumdadır.
EĞİTİMİN KİLİS HALİ
Kilis’e düşen iki top mermisi sonucu iki vatandaşımızın hayatını kaybettiği olayların ertesi günü Kilis’e yapmış olduğumuz ziyarette, şehirdeki mülki amirler, STK’lar ve kamplarda yaşayan Suriyeli göçmenlerle görüşme fırsatımız oldu. Daha önceki ziyaretlerimizde de gördüğümüz üzere Suriye krizinin ortaya çıkardığı tabloda tüm kendine özgülüğü ile birlikte göç teorilerinde yeni bir kavramsallaştırma olarak “Kilis Fenomeni”nin literatürde yer bulması gerekmektedir.
Suriyelilerin göç etmiş oldukları pek çok farklı ilde araştırma ve gözlem yapmış araştırmacılar olarak, Kilis’in Suriye krizi ile birlikte çok farklı bir dönüşüme tanıklık ettiğini söyleyebiliriz. Kilis’in 97 bin olan nüfusuna karşın yaklaşık 127 bin Suriyeli göçmenle beraber yaşama deneyimi bir tür benlik kaynaşması ile açıklanabilir. Yaptığımız ziyarette bir gün öncesinde düşen iki top mermisi sonucunda iki vatandaşın vefat etmesine ve çok sayıda yaralı olmasına rağmen şehirde en küçük bir taşkınlık gözlemlemedik. Bu ve benzeri olayların toplumsal infiale yol açması beklenebilirken, Kilis’teki sükûnet ve vakur tavır dikkat çekiciydi.
Ziyaret ettiğimiz okullarda öğrencilerin bir kısmı, önceki gün yaşanan olaylardan etkilendiği için okula gelmemişti. Kilis Milli Eğitim Müdürü’nün verdiği rakamlara göre Kilis’in ana sınıfından lise son sınıfa, yerel öğrenci sayısı yaklaşık 31 bin 800 civarındadır. Bunun yanında Suriyeli öğrenci sayısı ise 19 bin civarındadır. İl Milli Eğitim Müdürü’nün verdiği rakamlara göre, halen okul çağında bulunan 10 bin Suriyeli çocuk ve genç henüz okullaşamamıştır. Buna rağmen, Kilis’te Suriyeli çocuk ve gençlerin okullaşma oranı Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bunun başarılmasında özellikle Türk, Suriyeli ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının rolü büyüktür. Öyle ki kamp dışında Suriyeli öğrencilere hizmet veren GEM’lerin hemen hemen tamamı sivil toplum kuruluşları tarafından finanse edilmekte ve desteklenmektedir. Kamplarda ise AFAD’ın öncülüğünde ve UNICEF’in de desteği ile okullar eğitim faaliyetlerini anaokuldan ortaöğretime kadar sürdürmektedir. Öncüpınar ve Elbeyli göçmen kamplarında görüşme yaptığımız Suriyeli öğretmenler, kamplarda geçirdikleri ilk günlere nazaran özellikle eğitim faaliyetlerinde önemli gelişmeler yaşandığını ve mevcut durumda büyük bir ihtiyaçlarının olmadıklarını ifade ettiler. Okullardaki öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu Suriye’de üniversite eğitimini savaş nedeniyle tamamlayamayan genç kadınlardan oluşuyordu.
ÇARPICI PROJELER
İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından destek verilen bir proje bizleri de heyecanlandırdı. Abdülhamid Han Geçici Eğitim Merkezi tarafından sürdürülen projede yaşları ilerlemiş ancak temel düzeyde eğitim alamayan Suriyeli gençlere eğitim verilmesi ve kayıp neslin oluşmasının önlenmesi hedefleniyor.
Yarının Meşaleleri ismini taşıyan okulda ise eğitim alan Suriyeli öğrencilerin tamamı hem yetim hem de öksüz öğrencilerden oluşuyor. Rehberlik ve psikolojik desteğin daha planlı yapılması için bu öğrenciler aynı okulda bir araya getirilmiş. Yaklaşık 350 öğrencinin büyük çoğunluğu yakın akrabaları ile birlikte yaşıyor.
Bir başka projede ise özel eğitime ihtiyaç duyan Türk ve Suriyeli çocuklar için yeni açılacak özel eğitim merkezi yer alıyor. Milli Eğitim yetkililerine göre bu merkez görme, işitme gibi bedensel ve zihinsel engellere göre tasarlanmış. Merkezin iç duvarlarında tercih edilen renklerde bile bu hassasiyetle hareket edilmiş. Özetle Kilis’te atılan her adımda Kilis’e özgü bir tavrı gözlemledik ve açık şekilde eğitimde de bir “Kilis Fenomeni”nin oluştuğunu görmüş olduk.
EĞİTİM NASIL DEVAM EDECEK?
Bu soruya gerçekçi bir yanıt verebilmek için Kilis’te yaşayan Suriyelilerin geri dönüşle ilgili ne düşündüklerini bilmek gerekir. Kilis’te, kamplarda ve şehir içinde görüştüğümüz pek çok Suriyeli, Suriye’de yaşanacak muhtemel bir ateşkeste geri dönebileceklerini söylediler. Hatta onlara göre, diğer illere nazaran Kilis’te Suriyelilerin bu kadar çok yığılmasının ve Suriyeli nüfusunun Kilis’in yerel nüfusunu aşmasının en temel nedenlerinden biri, geri dönme ihtimalinden dolayı sınıra yakın bir noktada kalınmasıdır.
Reel siyaset karşımıza daha karamsar bir tablo koymuş olsa da göçmenlerin Suriye ile ilgili gelecek planları da bir o kadar gerçekçidir ve saygı gösterilmelidir. Bununla birlikte, Türkiye Hükümeti, uluslararası paydaşlar ve sivil inisiyatifler, eğitim süreçleri ile ilgili olarak tek bir Suriyeli çocuğun bir gün dahi eğitimden uzak kalmaması için, mevcut kapasitelerini ve faaliyetlerini güçlendirerek en az 10 yıllık bir eylem planı hazırlamalıdır. Türkçe eğitimi, Suriyeli çocukların anadilleri ve kültürlerini koruyacak şekilde GEM’lerde eğitim alan her çocuk ve gence yaşlarına uygun düzey ve yöntemlerle verilmelidir.
Bununla birlikte, göçmenlerin eğitimi konusunda sivil inisiyatiflerin daha aktif olması çoğulculuk açısından oldukça önemlidir ancak beraberinde koordinasyonsuzluk riskini de getirebilmektedir. Suriyeli göçmenlerin eğitimine destek sunan sivil toplum kuruluşlarının akreditasyonu ve koordinasyonu için çatı kuruluşlara ihtiyaç söz konusudur. Dolayısıyla, Türkiye’de doğan Suriyeli çocukların büyüyüp ana sınıfı çağına gelmesi, ilkokul çağındakilerin ortaokul çağına gelmesi, eğitimde çok daha hızlı reflekslerin geliştirilmesi gerektiğine dair işaretleri de içinde barındırıyor.
[Kriter, 1 Mayıs 2016]