İdlib’de sekiz aylık görece sakinliğin ardından son haftalarda artan gerginlik Suriye iç savaşının askeri safhasının henüz bitmediğinin göstergelerinden biri. Geçtiğimiz Nisan ayında Astana’daki üçlü zirveden İdlib’e dair bir sonuç çıkmayınca rejim askeri operasyonlarına hız vermeye başladı. Rejim’in İdlib’deki birçok yerleşim yerini hedef alan hava saldırılarının ardından Türkiye’nin gözlem noktalarına yönelik saldırılarda bulunması ise diplomasinin değil silahların konuşmaya devam edeceğini de kanıtlar nitelikte gelişmeler.
Rusya’nın rolü
Daha da önemlisi, diplomaside yol almak için büyük olasılıkla silahlar devreye girecek. Moskova’nın bu durumdan ne kadar rahatsız olduğunu kestirmek ise oldukça zor. Çünkü İdlib’de hareketliliğinin çatışmacı bir zemine doğru kaymasından rejim kadar Rusya da birincil sorumlu aktör. Öte yandan Moskova, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl Soçi’de varılan mutabakat gereği “üzerine düşen sorumluluklarını yerine getiremediği” gerekçesiyle baskı oluşturmak suretiyle İdlib’deki radikal unsurları gerekçe göstererek rejimin hava bombardımanına destek vermeye devam ediyor. Hatta İdlib’den Hmeymim hava üssüne yönelik güvenlik risklerin devam ettiği gerekçesiyle Rusya kendisi de bizzat hava bombardımanı faaliyetlerini rejimden önce başlatmıştı.
Ankara ise şimdilik Rusya ile arasında süregelen anlaşmayı dikkate alarak Suriye rejiminin söz konusu anlaşmayı sabote etme gayretinde olduğunu söylüyor. En son Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde bu kaygının açık bir şekilde dile getirildiği anlaşılıyor. Ancak Rusya’nın Soçi anlaşmasına ve Astana sürecine ne kadar sadık kalacağı da belirsizliğini sürdürüyor.
Türkiye sınırına göç
Son duruma bakıldığında ise durum hiç de iç açıcı değil; yaklaşık 150 bin kişinin Türkiye sınırına yakın bölgelere doğru göç ettiği, çatışmasızlık durumunun bozulduğu (rejimin 21 yerleşim yerini ele geçirmesi dikkate alındığında), rejim ve Rusya’nın özellikle sivil hedeflere yönelik saldırılarını durdurmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla Suriye krizinde İdlib’in yeni ve kapsamlı bir çatışma noktasına dönüşme potansiyeli oldukça yüksek. İdlib’in yeniden çatışma zeminine kaymasına neden olan birkaç faktör söz konusu. Birincisi Türkiye’nin Soçi’de varılan anlaşma gereği üstlendiği sorumlulukları yerine getirmesinin saha şartları düşünüldüğünde oldukça zor olması. Gözlem noktalarının tesisi, ağır silahların teslimi ve çatışmasızlığın sağlanması konusunda geride kalan zaman süresince Ankara, M4 karayolunun kontrolünü HTŞ’nin elinden alamadı, HTŞ’yi silahsızlandırılmış bölgeden çıkaramadı ve bölgenin kontrolünü kendi desteklediği Ulusal Özgürleştirme Cephesi’nin kontrolüne geçiremedi. Gerçekte Türkiye’nin Soçi anlaşmasıyla ulaşmak istediği hedef kapsamlı bir askeri operasyonun önüne geçerek yeni bir insani trajedinin oluşmasını engellemek ve bunun ortaya çıkaracağı maliyetten kaçınmaktı.
İkinci bir nokta ise rejimin İdlib’deki muhaliflerin varlığını orta vadede bir tehdit olarak görmesi ve uzlaşma zemininin oluşmaması için bombardımanı bir strateji olarak kullanmaya devam etmesi. Başından beri rejimi bu konuda en çok destekleyen aktör ise Tahran yönetimiydi. Nitekim Tahran ve Şam’ın, Moskova’nın Ankara’ya İdlib konusunda kredi açmasını eleştirdiği biliniyor. Rejimin hava saldırılarının ardında yatan nedenler Şam’ın üç hedefe ulaşmak istediğini bize gösteriyor. İlki siyasi geçiş sürecinin konuşulmaya başlandığı Astana sonrası dönemde İdlib’deki çatışmasızlığı bozarak bu süreci baltalamak ve böylece dikkatlerin yeniden İdlib’e yönelmesini sağlayarak zaman kazanmak. Zira Şam yönetimin Anayasa komisyonunun oluşması önündeki temel engellerden birinin kendisi olduğu artık açık bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Öte yandan rejim savaşın silahlı cephesinin İdlib ile birlikte son bulacağını hesaplıyor ve askeri muhalefete yönelik son zaferini kazanmak istiyor. Askeri olarak rejim yanlısı silahlı unsurları daha konsantre bir şekilde İdlib’e yöneltmek isteyen rejim böylece maliyeti ne olursa olsun İdlib’i geri alarak Suriye devrimini başlangıç noktasına geri döndürmeyi hedefliyor. İkinci ulaşmak istediği hedef ise rejimin son aylarda giderek daha açık bir şekilde ortaya çıkan zaaflarını örtmek. Özellikle İran’a yönelik baskının artmasının ve rejim ile PYD arasındaki petrol alışverişinin ABD tarafından kısıtlanmasının ardından Şam’da uzun akaryakıt kuyruklarının oluşması rejimin İdlib’i dikkat dağıtmak için bir fırsat olarak kullanmasını da beraberinde getirdi. Bu bağlamda rejimin sınırlı bir askeri operasyonla özellikle Halep ile Şam ve Lazkiye arasındaki bağlantı noktaları olan M 4 ve M 5 karayollarını kontrol etmek istediği anlaşılıyor. Aynı zamanda İdlib merkezde yer alan muhaliflerin manevra alanlarını ve mobilizasyonlarını kısıtlayarak lojistiklerini engelleme de rejimin saldırıyla ulaşmak istediği hedefler arasında yer alıyor.
Sonuncusu ise Esed rejiminin Türkiye’nin Suriye stratejisine karşı bir hesap olarak ortaya çıkmış durumda. Bu anlamda rejimin İdlib çatışmasını tırmandırmak suretiyle amacı, Türkiye’nin Suriye angajmanın sıklet merkezini dağıtarak Türkiye’ye kuzeyde kendi sınırına çekilmeyi sağlayacak bir baskı oluşturmak. Böylece, bu baskı sonrası Türkiye’nin İdlib’ten çıkmasını sağlamak. Zira çatışmalara HTŞ’nin verdiği tepki Rusya’yı da ilgilendiriyor. Rusya’nın varlığına tehdit oluşturduğu sürece Moskova da bu argümanı satın almaya devam ediyor. Ayrıca, rejimin askeri gurupların yanı sıra Türkiye’yi İdlib’de üç defa gözlem noktalarında havan saldırısı ile hedef alması bu stratejinin en somut göstergelerinden biri.
Kontrollü gerginlik
Üçüncü nokta ise, Rusya’nın kontrollü gerginlik stratejisi ve rejim üzerinde zaman zaman kontrolü serbest bırakması. Moskova’nın kontrollü gerginlik stratejinin iki temel hedefi var. Bir tarafta Türkiye’ye zaman baskısı oluşturmaya çalışırken öte yandan da Türkiye’yi oyunun içinde tutarak ortaya çıkacak büyük maliyetin önüne geçmek. Ancak Rusya’nın temel hedeflerinden birini İdlib’in en azından Batı bölgelerinin rejimin kontrolüne geçmesini sağlayarak, bunun karşılığında da Tel Rıfat üzerinde Türkiye ile yeni bir anlaşma yapmak. Rusya için İdlib Halep’i Lazkiye ve Şam’a bağlayan M4 ve M5 otoyollarının yaklaşık üçte ikisinin oluşturması nedeniyle önemli bir stratejik değer sahip. Bu kilit yollar üzerindeki kontrolün yeniden sağlanması, rejimin ekonomik iyileşmesine yardımcı olabilir. Öte yandan Hmeymin askeri üssünün güvenliği ancak İdlib’in batı bölgesinin ele geçirilmesine bağlı.
Ankara’nın Rusya’nın bu tavrından rahatsız olduğu ise oldukça açık. Zira Moskova’nın kontrollü gerginlik stratejisi, Türkiye’nin sahadaki askerlerini her zamankinden daha fazla riske atıyor. Öte yandan Tel Rıfat konusunda Türkiye’ye zaman zaman yeşil ışık zaman zamanda hava sahasını kapatmak suretiyle kırmızı ışık yakan Moskova Ankara’nın askeri sabrını da sürekli seyreltiyor. İdlib’in güneyinin rejim tarafından yeniden ele geçirilmesine Ankara’nın şimdilik sıcak baktığını söylemek de pek mümkün görünmüyor. Zira bu durum bölgede Türkiye’nin kredisini muhalifler nezdinde azaltma riski taşıdığı gibi Ankara’nın ek bir mülteci akımıyla baş etme konusundaki istediği de oldukça sınırlı. Tel Rıfat üzerinde anlaşmanın ise Şam ve Tahran tarafında kabul edilmesi şimdilik zor görünüyor.
İdlib düğümünün çözülme şeklini büyük ölçüde yine Ankara ve Moskova arasındaki müzakereler belirleyecek. Ancak önümüzdeki aylarda Ankara-Moskova ve Ankara-Washington arasında yaşanacak yeni gelişmeler İdlib’in de kaderini etkileyebilir.
[Star, 19 mayıs 2019]