Türkiye, uzun zamandır Fırat'ın doğusuna yönelik olarak yapacağını duyurduğu askeri operasyonu 9 Ekim tarihinde başlattı ve 18 Ekim’de ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Ankara’daki temasları sırasında varılan uzlaşıya kadar Tel Abyad ve Resulayn şehirlerinin de dahil olduğu çok sayıda yerleşim yerini kontrol altına aldı. ABD ile varılan uzlaşı çerçevesinde Barış Pınarı Harekâtı’na ara verildi ama eğer 5 günlük süre içerisinde Türkiye’nin güvenli bölge olarak oluşturmak istediği alanda terör örgütü PKK/YPG unsurları kalırsa operasyonun kaldığı yerden devam edeceği de kararlı bir şekilde duyuruldu.
Suriye toprakları ABD ve Rusya’nın kontrolü altına girerken ses çıkarmayan Arap siyasetçileri ve medyasının Türkiye’nin operasyonunu Arap dünyasına bir saldırı gibi değerlendirmesi, Barış Pınarı'nın ne kadar geniş bir kesimi rahatsız ettiğinin bir başka göstergesi.Barış Pınarı Harekâtı’nın icrası sırasında yaşanan gelişmeler bu operasyonun pek çok cephede yürütülmek zorunda olduğunu gösterdi. Türkiye, bir yandan Fırat’ın doğusunda terör örgütü mensuplarının silahlı mensuplarına karşı sahada askeri güçleriyle harekâtı yürütürken bir yandan da PKK/YPG’yi işbirliği yapacakları bir aktör olarak gören ülkelerden gelen baskıları göğüslemek zorunda kaldı. Ayrıca Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte bölgenin hareketlenmesini fırsata dönüştürmek isteyen Moskova-Şam-Tahran ekseninin de Amerikan varlığı yüzünden nüfuz edemedikleri Fırat’ın doğusunu yeniden kontrol etmek için harekete geçmesi Türkiye’nin bölgedeki hedefleri açısından yeni bir cephe ve zorluk anlamına geliyor. Bunun yanında içeride de değişik nedenlerle operasyona karşı çıkan kesimlerden gelen eleştiri ve ithamlar da hükümet açısından başka bir cephe anlamını taşıyordu. Suriye toprakları ABD ve Rusya’nın kontrolü altına girerken ses çıkarmayan Arap siyasetçileri ve medyasının da Türkiye’nin PKK/YPG’ye karşı gerçekleştirdiği operasyonu sanki Arap dünyasına karşı yapılan bir saldırı gibi değerlendirip operasyonu kınamaları da Barış Pınarı Harekâtı’nın ne kadar geniş bir kesimi rahatsız ettiğinin bir başka göstergesi oldu.
Cephelerin bu kadar geniş ve mücadele edilmesi gereken aktörlerin sayısı bu kadar çok olsa da, Türkiye'nin bugüne kadar hem sahada hem masada hem de iletişim ayağında başarılı bir mücadele verdiğinin altını çizmek gerekiyor.Operasyondan rahatsız olan bütün bu kesimlerin Ankara’nın teröre karşı mücadelesinde işini zorlaştırmak için Türkiye’ye cephe açtığı görüldü. Bu durum Türkiye’nin askeri alanda olduğu gibi diplomasi ve medya cephelerinde de zorlu bir mücadele yürütmesini zorunlu kıldı. Cephelerin bu kadar geniş ve mücadele edilmesi gereken aktörlerin sayısı bu kadar çok olsa da, Türkiye'nin bugüne kadar hem sahada hem masada hem de iletişim ayağında başarılı bir mücadele verdiğinin altını çizmek gerekir.
Harekâtın uluslararası medya cephesi
Harekâtın en zorlu cephelerinin ABD, Rusya ve uluslararası medya cepheleri olduğu söylenebilir. PKK/YPG’nin bölgedeki varlığını kendi Suriye ve Orta Doğu politikaları açısından kullanışlı bir araç olarak gören aktörlerin uluslararası medyayı da etkili bir şekilde harekete geçirdikleri ve Türkiye’ye geri adım attırmak için yoğun bir karalama kampanyası yürüttükleri görülüyor. Batı’nın uluslararası medyadaki ağırlığı düşünüldüğünde, Türkiye karşıtı bu kampanyaya karşı mücadele etmenin zorluğu anlaşılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile TRT World, TRT Arapça, TRT Kurdi ve Anadolu Ajansı gibi medya kuruluşları bu karalama kampanyalarına karşı Türkiye’nin tezlerini gerek dünyaya gerekse bölge halklarına anlatmaya çalışıyor. Bunun yanında Daily Sabah, Hurriyet Daily News, New Turkey ve A News gibi İngilizce yayın yapan kuruluşlar da uluslararası kamuoyunu Türkiye hakkında doğru bilgilendirme çabasına katkıda bulunuyor.Uluslararası medyanın Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle Türkiye’ye karşı yürüttüğü karalama kampanyasında en fazla Batı medyasının öne çıktığını görüyoruz. Harekâtın Türkiye sınırları ötesindeki terör unsurlarına karşı yürütüldüğü gerçeği görmezden gelinerek YPG/PKK’ya sahip çıkan bir tutum içerisinde yayınlar yapıldığı görülüyor. Operasyonun Kürt halkını hedef aldığına dair bir algı oluşturularak Türkiye’ye karşı baskı yapılmaya çalışılıyor. Algı manipülasyonu konusunda oldukça başarılı olduğu bilinen PKK/YPG’nin kurguladığı Türkiye’yi suçlu gösteren görsel materyaller uluslararası medya aracılığıyla yaygınlaştırılarak Batılı politikacıların Türkiye’ye karşı daha sert tedbirler alması sağlanmaya çalışılıyor. Bu baskıyla Trump yönetimi Suriye’nin kuzeyinden çekilme kararından vazgeçmeye zorlanırken Türkiye’nin de operasyonu durdurması hedefleniyor.
ABD cephesi
Suriye sorunu açısından bakıldığında Türkiye’yi en fazla zorlayan ülkenin ABD olduğunu ifade etmek gerekir. Zira Türkiye’nin Suriye politikasının hedeflerinin başında yer alan terörle mücadele konusunda ABD’nin baştan beri PKK/YPG ile kurduğu ortaklık Ankara için en fazla rahatsız edici husus oldu. PKK/YPG ile işbirliğini Suriye stratejisinin ana ekseni olarak dizayn eden Amerikan güvenlik bürokrasisi ve onun medya, siyaset ve lobiler dünyasındaki uzantıları, uzun süre Türkiye’nin bu terör örgütüyle işbirliğini sonlandırma konusundaki baskılarına direnmişti. Ancak Ankara’nın bu konudaki kararlı adımları ve Başkan Trump’ın bir terör örgütüyle işbirliği üzerine oturan bu stratejiye karşı çıkması sonucunda Amerikan askerlerinin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi kararı alındı. Bu kararın alınmasına şiddetle karşı çıkan Washington’daki Türkiye karşıtı ve PKK/YPG yanlısı kesimler, Trump’ın bu yöndeki kararının ardından ona geri adım attırmak için harekete geçtiler. ABD’de, Türkiye karşıtları ve Trump karşıtları arasında PKK/YPG ekseni üzerinden geniş bir ittifak kuruldu.ABD’nin Türkiye, Suriye ve PKK/YPG politikası açısından tam bir kaos dönemine şahit olduk. Trump’ın eski bürokratları bu meseleyi onunla hesaplaşmanın aracına dönüştürürken, PKK/YPG’yi kastederek ABD’nin “müttefiklerini” satmaması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gittiler. Türkiye’nin cezalandırılmasını, Türkiye ekonomisinin çökertilmesini, NATO’dan çıkarılmasını talep edenlerin yanında, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda savaş suçu işlediği iftiralarını atarak Ankara’yı geri adım atmaya zorlayanlar oldu. Amerikan Başkanı ise bir gün Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öven ertesi gün ise eleştiren ve tehdit eden tweetleriyle tarihe geçse de, Suriye’den çekilme kararının kendisine karşı yürütülen azil (impeachment) süreciyle ilişkilendirilmesi çabalarına rağmen kararından dönmedi. Ancak PKK/YPG yanlılarından gelen baskıların ağırlığı karşısında, Türkiye’nin istediği güvenli bölgenin çatışma olmadan temizlenmesi konusunda bir uzlaşıya varılması için yardımcısı Mike Pence ile birlikte üç önemli diplomatını Ankara’ya gönderdi.
Bu ziyaret sırasında yapılan görüşmelerde hem Türkiye’nin hedeflerine daha kolay ulaşmasını hem de Başkan Trump’ın üzerindeki baskının hafiflemesini sağlayacak bir protokol konusunda uzlaşı sağlandı. Ancak ABD’deki PKK/YPG ile işbirliği üzerine kurulu Suriye ve Orta Doğu politikasından vazgeçmek istemeyen çevrelerin bu anlaşmadan memnun olmadıkları görülüyor. Zira Başkan Trump anlaşmaya dair attığı tweetlerden birinde “ABD petrolü sağlama aldı” dese de, ABD-Türkiye anlaşmasının ardından Moskova-Şam hattına yönelen PKK/YPG’nin ABD ile ortaklığa son vermesi durumunda Suriye’nin doğusundaki petrol bölgelerinin ABD tarafından tutulması zorlaşacaktır. Bu yüzden ABD’deki söz konusu çevreler bundan sonra da PKK/YPG ile işbirliğini sürdürmeye, Türkiye’yi hedef almaya ve bu çerçevede Türkiye-ABD mutabakatını işlevsiz kılmaya çalışacaklardır.
Rusya cephesi
Suriye meselesinde bugüne kadar daha çok Fırat’ın batısındaki çatışma bölgelerinde Rusya ile karşı karşıya gelen ve ABD’ye göre işbirliği ve uzlaşı konusunda Moskova ile daha başarılı adımlar atabilen Türkiye için Barış Pınarı Harekâtı bu ülke ile ilişkiler açısından yeni bir döneme işaret ediyor.Suriye meselesinde bugüne kadar daha çok Fırat’ın batısındaki çatışma bölgelerinde Rusya ile karşı karşıya gelen ve ABD’ye göre işbirliği ve uzlaşı konusunda Moskova ile daha başarılı adımlar atabilen Türkiye için Barış Pınarı Harekâtı bu ülke ile ilişkiler açısından yeni bir döneme işaret ediyor. Türkiye’nin Suriye politikasındaki hedefleri açısından bakıldığında, bugüne kadar daha çok mülteci sorunu ve Suriyeli muhaliflerin savaş sonrası Suriye’sindeki temsiline dair hedefleri çerçevesinde Rusya ile karşı karşıya gelen Türkiye şimdi PKK/YPG çerçevesinde de Moskova ile karşı karşıya gelecek görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinde de gündeme gelecek ana konu bu olacak. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti öncesinde yaptığı açıklamalarda, Rusya’nın desteğiyle Şam yönetiminin girdiği bölgelerde PKK/YPG’nin barındırılmamasını beklediği ve böyle bir durum söz konusu olursa Barış Pınarı Harekâtı’nın bu bölgelerdeki terör unsurlarını da hedef alacağı ifade edildi.
Bu uyarılar Rusya açısından da kritik bir döneme gelindiğini gösteriyor. Zira Türkiye ile ekonomik ve askeri alanlarda son dönemde oldukça iyi ilişkilere sahip olan Moskova’nın, Ankara’nın terör konusundaki hassasiyetini iyi okuması ve Washington’un bu konuda düştüğü hatalara düşerek PKK/YPG ile işbirliğine tevessül etmemesi, Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği açısından çok büyük önem arz ediyor. Zeytin Dalı Harekâtı sırasında bu hassasiyeti gösterip bölgedeki askerlerini çekerek Türkiye’nin Afrin’e yönelik operasyonunu mümkün kılan Rusya, şimdi Fırat’ın doğusunda benzer bir durumla karşı karşıya. Rusya’nın Türkiye’nin hedeflediği 32 kilometrelik hat boyunca PKK/YPG unsurlarının çekilmesini sağlama ve bu örgütle işbirliğinden kaçınma konusunda bir tavır alması Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir riski ortadan kaldıracaktır. Aksine Moskova, Zeytin Dalı Harekâtı’nın Tel Rıfat’taki PKK/YPG hedeflerine uzanmasına karşı çıktığı gibi hareket ederse, Türk-Amerikan ilişkilerinde son yıllarda yaşanan gerginlik Türkiye-Rusya ilişkilerinde de söz konusu olabilir.
Gerek Türkiye gerekse Rusya’nın Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda hemfikir olması Soçi Zirvesi’nde pozitif adımların atılması için gerekli zemini sağlıyor. ABD’nin askerlerini çekme kararı ve Barış Pınarı Harekâtı, Fırat’ın doğusunda bir PKK/YPG devletinin kurulmasının önlenmesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması konusunda önemli bir fırsat oluşturdu. Şimdi bundan sonraki sürecin Ankara ve Moskova arasında iyi planlanıp Türkiye’nin terör konusundaki endişelerinin de giderilmesi gerekiyor.
[AA, 22 Ekim 2019].