SETA > Köşe Yazıları |
Tek Adamlık Hikà yesi

Tek Adamlık Hikâyesi

Aslında mecliste yapılan oylama halka gidip gitmeme kararı almak için yapılıyor. Fakat CHP'nin seçim tarihi belli. Halka giderse kaybedeceğini düşünüyor.

Tutturdular bir tek adamlık lafı gidiyor. Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçersek, Erdoğan tek adam olacakmış. Otoriter olacakmış.

Demokrasimiz elden gidecekmiş. Diktatörlük gelecekmiş. Hiç alakası yok.

Boş bir propaganda. Öylesine bir inançla savunuyorlar ki, ne deseniz boş. Çünkü birçoğu önyargılı. Ve çoğunlukla siyaseten ele alıyorlar meseleyi. Sorun Cumhurbaşkanlığı sistemi değil. Lafı dolandırmayalım.

Sorun bazı grupların iktidar şansını yitirmesidir.

Yeni sistem geçerse, millete rağmen iktidar yok. Parlamentoda ayak oyunları yetmez. Milletvekili transfer etmek falan işe yaramaz. En ez yüzde elli alacaksın. Yeni sistem toplumun çoğunluğunun taleplerine hitap eden bir sistem olacaktır. Bu nedenle toplumda yeterli desteği olmayanlar kendi çıkarları için zararlı görüyorlar. Ve zinhar gelmesin diyorlar. Engellemek için de ellerinden geleni yapıyorlar. CHP ve HDP meclisi birbirine kattı. Meclisi çalışmaz hale getirmek için çabalıyorlar.

Fakat öyle ya da böyle ilk tur oylar tamamlandı. Maddelerin tamamı başarıyla geçti. Şimdi sıra ikinci tur oylamada. İkinci tur da tamamlandıktan sonra gelecek halkın önüne. Ve göreceğiz, halkın ne cevap vereceğini.

Nihayetinde milletin dediÄŸi olacak.

Aslında mecliste yapılan oylama halka gidip gitmeme kararı almak için yapılıyor. Fakat CHP'nin seçim tarihi belli. Halka giderse kaybedeceğini düşünüyor. O yüzden böylesi şiddetle karşı çıkıyor.

Tek adam hikâyesini CHP'den duymak hiç ikna edici değil. Bu ülke tarihindeki tek adamlığın tek örneği CHP. Ama olsun. Herkesin her şeyi söyleme hakkı var. İnanmamak da bizim hakkımız. Anlamamakta ısrar edebilirler fakat tekrar tekrar anlatmakta fayda var.

Oylanmakta olan bu cumhurbaşkanlığı sistemi tek başına otoriterlik doğurmak için yeterli değildir. Basitçe söyleyelim.

Cumhurbaşkanlığı ve onun yetkileri anayasal kurgulardır. Otoriterlik denilen şey ise bir siyasal yapıdır. Yani birincisi insan eliyle kurulur. İkincisi insan davranışlarını şekillendirir. Ülkede eğer çok sayıda etkin aktör varsa, o zaman ülke çoğulculuğa doğru evrilir.

Eğer etkin aktör sayısı tekse, o zaman tekçiliğe doğru evrilir. Mesela tek parti döneminde CHP tüm sistemin sahibiydi.

Kendi kafasına göre anayasa yazıyor, kendi kafasına göre siyasal partiler kanunu yapıyordu. Kendi kafasına göre İstiklal Mahkemeleri kuruyordu.

Yasamayı da yürütmeyi de yargıyı da kontrol ediyordu. Yönetimin şekli parlamenter sistemdi. Ama doğurduğu şey tek adamlıktı.

Toplumsal olarak, sivil-asker bürokrasiyi dengeleyecek başka aktörün olmadığı toplumsal yapı otomatik olarak otoriter kurumlar doğurmuştu.

Öte taraftan toplumsal yapı çoğulcu olduktan sonra siyaset de otomatik olarak çoğulcu olur. Kurumlar yoluyla bu çoğulculuğu engellemek isteyebilirsiniz. Toplumun diğer sınıflarını siyasetten dışlayacak kurumsal ve hukuksal dengeler oluşturabilirsiniz.

Ancak toplumsal yapı baraj suyunun baraj duvarını zorlaması gibi sürekli bu kurumları zorlar. Birikir birikir ya taşar ya duvarı yıkar. Türkiye'de bürokratik sınıf her şeye hâkimken ne tür bir anayasa yazarsanız yazın ne tür kurumlar kurarsanız kurun o tek grup tüm kurumları kontrol ediyordu.

Fakat Türkiye'de farklı aktör tipleri ortaya çıktıkça, yönetime aday oldular ve ülkedeki bürokratik vesayet ortadan kaldırıldı. Türkiye artık 1940'ların Türkiye'si değil. Ve sistem ne olursa olsun toplum tek adamlığa müsaade etmez. Gerisi hikâyedir.

Bakın farklı örneklere. Parlamenter sistemler tek adam üretmemiş mi?

Tam tersi. En bilinen tek adamları parlamenter sistemler üretmiştir. Hitler, Musollini ve İnönü parlamenter sistemlerde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle böylesi ezberleri bir kenara bırakıp bu yeni sistemin neler getirdiğine bakmak lazım. Yeni sistem istikrar ve güçlü hükumet getirecek. Yani büyümek isteyen Türkiye için olmazsa olmaz iki şartı sağlayacaktır. Türkiye'nin meselesi de budur. Tek adamlık gerçek gündem değil.

[Takvim, 17 Ocak 2017].